mark knopfler get lucky

seeyouindisneyland
efsanevi bir isim olduğu su götürmeyecek bir gerçek olan mark knopfler’de sıra. “kill to get crimson” albümünün tadı hala damağımda. bu sebeple de albümün çıkacağını öğrendiğimden beri heyecanım giderek arttı. daha sonra albümü aldım. tam olarak beklediğimi bulduğumu söylemem zor. sebeplerine gelince…

“kill to get crimson” albümü bir nebze dire straits’ten kalıntılar içeriyordu. bu noktada gerçekten etkileyici çalışmalar içeriyordu. belki de biraz bu yüzden o albüme bu kadar ısınmıştım. daha sonra beklentilerim de bu yönde şekillendi. “get lucky” albümünü dinlediğimde ise beynimden vurulmuşa döndüm. mark knopfler tamamen farklı bir mantaliteyle ilerlemiş ve geçmişten gittikçe uzaklaşmıştı. elbette ilk dinlediğimde yadırgamamın temel sebebi de buydu. müzikaliteden tamamen bağımsız bir hayal kırıklığıydı bu. şimdi de gelelim gerçeklere.

mark knopfler biraz daha özüne dönmüş demek doğru olabilir. blues ve folk konusunda daha cesur çalışmalar yayınlamış eskiye oranla. cesurdan kastım rock esintilerin arındırılmış, öz çalışmalar olmaları. kendisi için (özel hayatını bilmemekle birlikte) gayet farklı bir yaklaşım. aslında bir nebze daha özgün bir albüm demek doğru olabilir. karşımızda dire straits gerçek mark knopfler’i izliyor olabiliriz haliyle.

albüm iskoçya’dan gelen folk nameleriyle açılıyor “border reiver”‘la. gayet naif bir yapısı var. vokalin yapısı ise biraz vahşi batı’yı andırıyor diyebilirim ama bu iki yapı güzel bir şekilde birbirini tamamlamış. “hard shoulder” ise pazar gecesi “parliament cinema club” müziği misali bir havada. hani ortaokul’da bir balo olur da o zamanki platonik aşkınızla dans edersiniz. işte bu oraya uyar. “you can’t beat the house” ile blues köklerine doğru ilerliyoruz biraz new orleans rüzgarını da arkamıza alarak. albümün açık ara en güzel parçası. “before gas and tv” biraz melankolik bir balad. eski dönemleri yad ediyor ve doğrudan adından da anlaşılabileceği gibi benzin ve televizyonun olmadığı o eski dönemlere atıfta bulunuyor parça boyunca. “monteleone” ise eski amerikan müzikal filmlerin birinden kopup gelmiş havasında. hani grace kelly bir anda vokale eşlik edecek diye bekledim ama gelmedi. “cleaning my gun” biraz daha modern bir blues ama southern rock’tan çok uzak da değil açıkçası. “the car was the one” belirli noktalarda eski dire straits’e benzerlikler içeriyor, özellikle de ritm açısından. buradaki tek fark parçadaki folk hissiyatı diyebilirim, biraz da baterinin eksikliği. “remembrance day” blues’un ve mark knopfler’in gitarının biraz etkisini hissettirdiği, ama onun dışında herhangi bir özelliğiyle ön plana çıkmayan sıradan bir çalışma. yakıştıramadım. albüme adını veren “get lucky” ise doğrudan folk edasıyla takılıyor kulaklarımıza. vokalde mark knopfler’in nidalarıyla biraz ilgi çekici hale geliyor diyebilirim ama onun haricinde müzikal açıdan gayet sade bir yapıya sahip. sıradan bir vatandaşın yaşadıklarını ve karşısına çıkabilecek şansı tanımlıyor parça dahilinde. “so far from the clyde” güzel bir gitar rifiyle başlıyor. sonradan da mark knopfler klasikleşen vokal tarzıyla parçayı süslüyor. burada da sadelik ön planda ama kulakları dolduran bir güzelliğe sahip. özellikle gitarın katkısı yadsınamaz. “piper to the end” albümü kapatan parça (dnr’daki parça sıralaması yanlış uyarayım!). başladığımız gibi iskoçya esintileriyle bitiriyoruz ama herhangi bir varlık göremeden. albüm geneline baktığımızda kolay dinleniyor ama öbür yandan baktığımızda birkaç çalışma hariç bekleneni veremiyor. her şeye rağmen gitarını biraz daha yoğun kullanması durumunda çok daha zevkli hale gelebilirdi albüm bana göre. vokali zaten yeterince tüylerimizi diken diken etmeye yetiyor.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol