duvar saati

angelus
uretim itibari ile duvara asilmasi gereken, birbirinden degisik dizayni olmasina karsin genelde yuvarlak formda olanlari kullanilan, zamanin biran once gecmesini diledigimiz anlarda vicdan azabi gibi gecmemek icin direnen, yaptirim kuvveti oldukca yuksek olan mekanizma.
376
geçen gece beynimin kabızlık çektiği dönemlerdi. biriken çok şey vardı fakat çıkmak istemiyordu delik ufak geliyor ya da biriken çoktu. artık kabızlığın temel nedeni nedir bilemiyeceğim. kültürlü bir sürü insan var aramızda onlar bir açıklama getirirler herhalde kabızlığa.

efendim uzandım yatağa ve duvar saatini göz ucuyla kesmeye başladım. tik tak tik tak tik tak…sonra gözüm müzik setine döndü(ki müzik seti değil aslında kıçı kırı tek kasetçalar bir de cd çaları olan pazar malı teyp 15 gaymeye kapatmıştım zamanında). acaba bunlar benim dostum muydu ? yoksa düşmanım mıydı ? yahut bunlar kişileştirilmeyi hak ediyorlar mıydı ?. mal gibi durmadan düşündüm. sonra bizim köylü ferdi çay getirdi odaya. aldım çayımı, attım şekeri bi yudum çektim akabinde yaktım sigarayı. mideme giden sıcak çay sanki beynime yansımışcasına bir yumuşama hissettim. hatta yumuşama değil nemlenmişti evet artık nemi hissediyordum, nem o kadar yoğunlaştı ki bu nem değildir artık ıslaklıktı. inanılmaz bir olay basbayağı ıslaklık hissediyordum. kendi kendime ” nirvanaya çıktım artık kendimi aştım” dedim.

durdum ve ıslaklığın vermiş olduğu ferahlıkla düşünmeye başladım. duvar saati benden ne istiyor ? benden istediği bir adet boklu kalem pil. hem duracell gibi ebesinin hamı fiyatta olanlar da değildi bu. koftiden 5 tane 1 milyonluk pillerden istiyordu sadece. karşılığında ise bana verdiği zamandı. kontrol olmasa bile kontrol edebilme fırsatımın olduğunu hatırlatıyordu. ayrıca kayıp zamanımı da gösteriyordu ki bu da efkar basmasına sebebiyet vermişti. tabi ders almayı bildikten sonra tecrube sahibi olmanın önemini gösteriyordu zira her hata bir tecrübe, her tecrübe ise bir mükafattır lafını yıllarca sayıklamış biriyim ben. o zaman duvar saati benim en lazım olan dostumdu. kendisini elime alıp sevdim, öptüm tekrar görevini icra etmesi için yerine taktım.

ve döndüm müzik setine, benden elektrik istiyordu. kol gibi elektrik faturasına rağmen. fütürsuzca bunu istiyordu. üstelik istedikleri sadece bu kadar değildi. anlayışlı komşular ve ev sahibi de istiyordu. sonra içine kaset ya da cd istiyordu. aksi takdirde hiç bir halt yapmıyordu. bu kadar isteğine eyvallah çektikten sonra ise verdiği sadece bir sürelik farklı ses, kulak ferahlığı ve duvar saati kardeşin sürekli bana hatırlattığı zaman kaybıydı. ulan dedim madem o kadar şey istiyorsun bari zaman kaybına sebep olma hayvan. ve dedim ki müzik seti benim dostum değil, hatta ibnenin önde yaldızlı bayrak tutan düşmanım. hemen ayağa kalkıp bi tekme koydum kendisine. kaset koyulan kısmı kırıldı ve mekanizması zedelendi. sevinmem gerekirken bir anda üzüldüm yazık oldu gül gibi müzik setine, mal haşim bundan sonra anca kendi osuruğunu dinlersin diye hayıflandım.

sonuç olarak anladım ki; dostum da olsa düşmanım da olsa her daim ikisine de ihtiyacım var. düşmanım olmasına rağmen seviyordum ben müzik setini. bu tıpkı tatlı gelen şeylerin hep zararlı olması gibi bir şeydi. evet geçen gece ben bunu iyice belledim, beynime kazıdım. aynı şeyi insanlar üzerinde yapabilecek miyim diye merak etmekteyim şu anda. laf aramızda ıslaklıktan doğan bir ferahlama hissetmiştim yaa işte o nirvanaya ermemden mütevellit değilmiş. yatağımın yanındaki su bardağını devirmişim farketmeden ve götüm ıslanmış. daha çok kasmam gerekiyor nirvana için.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol