tuncay terzihanesi

kuresel koylu
ilkokul birinci sınıfta okuyan çocuk, okuldan çıkar çıkmaz çırak olarak çalıştığı dükkâna gidiyor, yerleri siliyor, ustasına çay dolduruyordu...

gece geç dönüyordu evine. avluya açılan bir kapı bir şato kapısından farksızdı. çocuk, ayak parmaklarının ucuna kalkıp mandala uzansa da dilini aşağıya çekecek güç cılız kollarında yoktu...

yorgun çırak, kapının eşiğine oturuyor ve sokaktan kendisine yardım edecek bir gece bekçisinin ya da sarhoşun geçmesini bekliyordu...

zaman makinesı icat ve bana tarihte yalnızca bir güne gitme hakkı verilse hiç düşünmeden o çocuğun önünden geçmek isterdim.

beni görünce sevinecek ve şunları söyleyecektir.

’abi ben terzi çırağıyım. ustam işten geç bıraktı... gücüm yetmiyor... şu kapının mandalını açsana! ..’

gülümserdim...

saçlarını okşardım, diyeceğim ama başında mutlaka 5 numara traş vardır! ..

açardım kapıyı...

o da ’sağ ol abi’ der ve yorgun bedeniyle avlunun karanlığında kaybolurdu gözden...

ben de derdim ki ardından:

’sen sağ ol baba! .. hayatta bana açtığın tüm kapılar için sen sağ ol! ..’

(kitabın içinden)

sunay akın, çınar yayınları tarafından yayımlanan kitabı tuncay terzihanesindeki yazılarıyla bizi unutamayacağımız yolculuklara çıkarıyor...

kitabın kapağını süsleyen ’bordo ceket’ şu sıralarda istanbul oyuncak müzesi’nde de sergileniyor.

’istanbul oyuncak müzesinde bu ceketin ne işi olabilir ki? ’ diye düşünmekten kendinizi alamayacaksınız. sonra kitabın sayfalarını çevireceksiniz sabırsızlıkla... kitabın ilk yazısı olan ’şili kimin ceketinin parçasıydı’nı okuduktan sonra, ceketin sırrını öğrenmiş olacak ve yüzünüzde bir gülümsemeyle gezinize devam edeceksiniz, kitabın sayfalarında...

(tanıtım yazısından)

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol