yelek

oktuys
çok uzuuuuun yıllar önceydi; evlerin eski, böceklerin,insanların eski olduğu, henüz çağlayanların olmadığı, belki de bu yüzden hayatın çok daha yavaş olduğu yıllardı. karlarla kaplı dağların arkasında bir yerde, çam ormanlarının arasında, hayat gibi yavaş insanların olduğu bir köy vardı. insanlar ağaçları kesmeye giderlerdi biraz ısınabilmek için; donukluk her yerdeydi. sevilmek için kudret gerekliydi; karlara bata çıka yürümek gibi, odun kesmek gibi. sevilmek de kudretle ilişkili bir şeydi. orda, "büyük" aşklar yaşanıyordu; sevdi mi bir dağ seviyordu, kardeleni. kardelen de bir dağa yüz veriyordu, kimseye değil. dağ onu koruyabilirdi ancak, beyaz elbisesini örterdi, toprak içinden süzülen vücuduna. "kazak", her gün, güzel gözlü elia’nın güneşte parıldayan mısır püskülleri gibi saçlarını sererdi üzerine. zaman "kazak"ların zamanıydı. sevilmek için onlar kadar iddialı, onlar kadar ihtişamlı, onlar kadar koruyucu olmak gerekiyordu. elia’ yı her gün kapıdan çıkarken izlerdi. sepetini alırken (ki en yakın olduğu zamandı bu elia’ya), teninin kokusu sinerdi içine. "kazak"ı her gün kapıdan çıkarken izlerdi, elia ile birlikte. iddialı değildi asla kazak kadar. nasıl olurdu ki zaten? belki bir ılıklıktı onun için, bahar sabahına uyanan güneş gibi. ama elia baharı bilmiyordu. devlerin zamanında harcanan "yabancı" bir aşıktı "yelek".

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol