armağan ben ve kuslar

matem
kahraman tazeoğlu’nun ’’ seni içimden terk ediyorum ’’ isimli şiir albümünde bulunan şiir.

tanıdık bir deniz aramızdaki
tuz, öfke, yağmur ve ateş
fırtına yüklü gemilerin
gidip gidip geldiği
mor kanatlı kuş o, aramızdaki
omuz başımızda durmadan öten
bir kanadı aykırı mavilerde uçurum
bir kanadı uçuk düşler ülkesi
git işine armağan
şiir yazdırma bana
girme bir bıçak gibi
en kalabalık yerlerimde kanayan
yalnızlığıma ...


gündür, ağır çeker yaşamak bile
kirpiğinden ateş damlar tutamam
için tuzlarda yıkar birikenleri
hayatın kıyısı bu, bilirim
bırakamam

bak yine o ıslak kuş
çığlıklara vurmuş yokuşlarını
hangi yanı sustuğunun kapımı çalan bu kış
konuştuğun, ölümün hangi serseri yanı

yapma be armağan
en aptal yalnızlık ölüm olmalı

öyle durduğu yerde eskimemeli keder
çiçek gibi çiçekler açmalı içimizde
ipek gibi yağmurlar
aşk gibi aşklar, yaşayan ve yaşanacak olan

işimiz kolay değil armağan


direnmek bu, unutmamak
azalmamak kendine ve insana
paslı sürgü, demir kapı
ve ısırgan otları arasında
sığınmadan tenhalığa
çoğalmaktır ağlamak bile belki
ama
senden olana

yeniyetme ürkülerdi
cop yemek, sakat kalmak
çocuk doğuramamak
korkmazdık konudan komşudan
dul kadın olmaktan

şaşırma ve acı çekme ne olur
anneni düşün, ya da benim annemi
toprağın ve karın sessizliğini
ve hâlâ ekin demetlerini
doksan dokuzluk tespih sabrıyla çeken
kırk olmadan yetmişini gösteren
kadın çizgilerini

kırgınsın biliyorum
öfkelisin, en çok da karanlığa karışan
çoban yıldızlarına
kopan kıyamet değil ki canım, bilirsin o şarkıyı
“denizler durulmaz dalgalanmadan”

yaralarım inançlarımdan değil
gemisi kolayca yara alandan

bana düşlerden söz etme armağan
bu gece uyuyamam

ne çok yıl be armağan
ne çok kırımsa
her yenilgi bedenimize vurulan zincir
beynimizde kırılan halka
acılar
iki uçurum arası büyüyen çiçek
ve sevinç
gece yarısı birlikte pişirilen
kurufasulye tadı

zaman zaman kıyılar düşse de intihara
borçlar ve alacaklar
hâlâ eşit hayata

bir tek şuna şaşıyorum
hayatımız neden bu kadar kısa?

belki de kesişen sonsuz erimli
iki aykırı çizgi
belki çok daha derin bir düşün izi
o aşina deniz aramızdaki

tuz, fırtına, yangın ve kavga
ve o bitmeyen sevda
üstelik
bunca gece varken daha sabaha
bin direkli gemilerin gidip gidip geldiği

keşke sana al kanatlı kuşlarla
kehribar ve ipek yüklü atlastan uçuşlarla
gelebilseydim

keşke sana bilmediğin sevinçler
gül iklimi erinçler
verebilseydim

getirdiğim sadece bu kır çiçeği
ıslak kanatlarımla
iyi sakla

canım
bu gece unut yalnızlığını
beynimizin en eski yalanını

haklısın
bu saatlerde gece bizden kocaman
ama söz
sabahın ilk ışıklarından
çiçekli bir şal dokuyacağım sana

hadi
sokulup yüreğimin kuytularına
uyu şimdi usulca.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol