bu isimle yayınlanmış iki tane kitap mevcuttur ikisinin de okunması gerekir. her iki kitabı da tanımlayacak tek sözcük muhtesem olduklarıdır.
1. arif nihat asyanın külliyatı içinde önemli yere sahip bir kitaptır.
2. umit mericin son kitabıdır.
dualar ve aminler
ümit meriçin içtenlikle yazdığı, okurken gözyaşlarınıza hakim olamayacağınız kitap.
dualarınıza yeni bir kalbî şuur ve boyut katacak dualar ve aminler, ümit meriç’in mümin inceliğiyle ölümsüzleştirdiği bir eser…
bu kitap en yalın ve gündelik bir insan tecrübesinin her haliyle insanı rabbiyle beraberliğe yönlendiren bir dua olduğunu bize gösteriyor.
ibadetler içerisinde özellikle namaz ve hac tecrübesinin kişiye kazandırdığı manevi ve ruhsal açılımlar duadaki yakarış ve samimiyetle birleştiriliyor. ümit meriç, bu husustaki duygularını, “secde namazımın bir anı değil benim; hayatımın anlamının nihai durağı. secdeyi öylesine çok, öylesine çok seviyorum ki, namazın diğer rukûnlarından utanıyorum. affedin beni.” diyerek ifade ediyor.
bu eser insanları tarihleri, kültürleri ve ibadetleriyle bütünleştirip barıştırarak dikkatleri vefa ve duaya çekiyor. ümit meriç bu konuda ülkemiz, istanbul, peygamberler ve atalalarımız için ayrı ayrı dua ediyor. istanbul için ettiği dua da “allah’ım peygamber müjdesi ile bizim olan bu minare şehrini, kainatın son demine kadar, lutfen ve keremen biz mümin ve müslim kullarına bağışla.” demektedir.
en yalın bir insan tecrübesinin bile her haliyle insanı rabbiyle beraberliğe yönlendiren bir dua olduğunu bize gösteriyor.
insanın içinde bulunduğu zamana ve mekana vefa ve sevgi ile bağlanmasının insandaki manevi açılımlar merkeze alınarak dikkat çekiliyor.
ümit meriç ile dualar ve aminler üzerine…
bu kitap nasıl doğdu?
yıl 1978. namaza başlayalı henüz bir yıl olmamış. ama tutamadığım on beş yıllık oruçların kazasına başlamışım. gecelerden bir gece uyuyacağım. birden bire aklıma “karanlığa altın harflerle yazılan” bir cümle düştü. hazırlığın sonucu olmayan bir şathiyat ve sekr halinde söylenebilecek bir cümle. uykum var, uyumak istiyorum. cümle aklımda dönüp dolaşıyor ve beni bırakmıyor. sonunda kalktım ve yazdım. o gece arka arkaya yıldız işaretiyle birbirinden ayrılabilecek olan otuz kadar cümle geldi. uyumak niyetiyle yatıyorsunuz, bir cümle daha geliyor. onu yazıyorum. uyuyacağım. tekrar cümle geliyor. bu durum dokuz ay sürdü. sonra bitti. ben o dönemde bana ilham edilen bu cümleleri bir defterde topladım. bu deftere “dona kişotun defterleri” dedim. bu ilham bir dönem kesildi. fakat yine zaman zaman uzun secdelerimde iken yine bir bütün halinde zihnime düşen secdeden kalktıktan sonra yazdığım cümlelerim de oldu. bunlar bazen ajandalarda, bazen kitapların iç kapaklarında, bazen küçük kağıt parçalarında dağınık vaziyette kaldı. trt’de ramazan programı hazırlayan eski bir öğrencim, mustafa demirci üç yıl önce bir ramazan programında okunmak için benden dua istedi. ben de toplumsal boyutu kuvvetli olan on, on beş kadar dua hazırladım. dua aniden geliyor ve tek kelimesini bile değiştiremiyordum. emine eroğlu toplum, “secdeden önce ve secdeden sonra, geçirdiğiniz değişimleri merak ediyor” dediğinde duaları kitap haline getirelim dedim. şu anda öyle bir hal içerisindeyim ki konuşmacı olarak beni çağıranlara, “artık ben konuşma yapamıyorum ama dua edebilirim” diyorum. şimdi dua etmek için yaşıyorum ve ancak dua edebiliyorum.
demek ki hayatınızın merkezinde dua var ve her tecrübenize duayı aktarabiliyorsunuz. bu çerçeveden bakarsak niçin bu kitabın yayınlanmasını istediniz?
kuantum fiziğinde bir kural var. mayalanmayla ilgili bir kural bu. bir örnekle açıklarsak diyelim ki bir rafta on reçel kavanozu yan yana duruyor. bu kavanozlardan en soldaki şekerlenmeye başlıyor. uzun bir zaman sonra ikincisi, üçüncüsü vs. şekerleniyor. beşincisi şekerlendikten hemen sonra ise diğer beş kavanozda bir anda şekerleniyor. ben bugün beşeriyetin cenab-ı zü’l-celal ve’l-ikram’a karşı yeterince kulluk görevini yerine getirmediğini, ibadet ve dua etmediğini zannediyorum. istiyorum ki dua eden ve ibadet eden beşeriyet çoğalsın. yani beşinci kavanoza gelinirse onuncu kavanoza kadar giden yol çok hızla aşılacak ve en sevdiğim duam bir anda gerçek olacak. en çok yaptığım ve tabir maruz görülsün otomatiğe bağladığım duam şudur: “ya rabbi beni müslüman yarattın ve beni islam’a layık et. ve bütün beşeriyeti islam ile müşerref et.” bana öyle geliyor ki ben bu duayı etmek için yaşıyorum.
inşallah bu kitap insanlara hangi duayı etmek için yaşadığını idrak ettirir.
bu kitap organik bir kitap…zaman içinde dallanıp budaklandı. meyvalarının okuyucularımız tarafından ramazan-ı şerifte afiyetle yenmesini temenni ediyorum.
bu kitabı yazma amacınız nedir?
babam bu ülke için şöyle derdi: dünya denen mülakata ben bu eseri yazmak için gelmişim. dualar ve aminler kitabı da bana benzer bir duyguyu ilham ediyor. hayatı çok seviyorum. ve hayırlı olur ise daha uzun zaman yaşamak için dua ediyorum. ama bu kitapta o kadar kendimi buldum ki bundan sonra “ölsem bile gam yemem” kabadayılığını yapabiliyorum.
bu kitap en yalın ve gündelik bir insan tecrübesinin her haliyle insanı rabbiyle beraberliğe yönlendiren bir dua olduğunu bize gösteriyor.
ibadetler içerisinde özellikle namaz ve hac tecrübesinin kişiye kazandırdığı manevi ve ruhsal açılımlar duadaki yakarış ve samimiyetle birleştiriliyor. ümit meriç, bu husustaki duygularını, “secde namazımın bir anı değil benim; hayatımın anlamının nihai durağı. secdeyi öylesine çok, öylesine çok seviyorum ki, namazın diğer rukûnlarından utanıyorum. affedin beni.” diyerek ifade ediyor.
bu eser insanları tarihleri, kültürleri ve ibadetleriyle bütünleştirip barıştırarak dikkatleri vefa ve duaya çekiyor. ümit meriç bu konuda ülkemiz, istanbul, peygamberler ve atalalarımız için ayrı ayrı dua ediyor. istanbul için ettiği dua da “allah’ım peygamber müjdesi ile bizim olan bu minare şehrini, kainatın son demine kadar, lutfen ve keremen biz mümin ve müslim kullarına bağışla.” demektedir.
en yalın bir insan tecrübesinin bile her haliyle insanı rabbiyle beraberliğe yönlendiren bir dua olduğunu bize gösteriyor.
insanın içinde bulunduğu zamana ve mekana vefa ve sevgi ile bağlanmasının insandaki manevi açılımlar merkeze alınarak dikkat çekiliyor.
ümit meriç ile dualar ve aminler üzerine…
bu kitap nasıl doğdu?
yıl 1978. namaza başlayalı henüz bir yıl olmamış. ama tutamadığım on beş yıllık oruçların kazasına başlamışım. gecelerden bir gece uyuyacağım. birden bire aklıma “karanlığa altın harflerle yazılan” bir cümle düştü. hazırlığın sonucu olmayan bir şathiyat ve sekr halinde söylenebilecek bir cümle. uykum var, uyumak istiyorum. cümle aklımda dönüp dolaşıyor ve beni bırakmıyor. sonunda kalktım ve yazdım. o gece arka arkaya yıldız işaretiyle birbirinden ayrılabilecek olan otuz kadar cümle geldi. uyumak niyetiyle yatıyorsunuz, bir cümle daha geliyor. onu yazıyorum. uyuyacağım. tekrar cümle geliyor. bu durum dokuz ay sürdü. sonra bitti. ben o dönemde bana ilham edilen bu cümleleri bir defterde topladım. bu deftere “dona kişotun defterleri” dedim. bu ilham bir dönem kesildi. fakat yine zaman zaman uzun secdelerimde iken yine bir bütün halinde zihnime düşen secdeden kalktıktan sonra yazdığım cümlelerim de oldu. bunlar bazen ajandalarda, bazen kitapların iç kapaklarında, bazen küçük kağıt parçalarında dağınık vaziyette kaldı. trt’de ramazan programı hazırlayan eski bir öğrencim, mustafa demirci üç yıl önce bir ramazan programında okunmak için benden dua istedi. ben de toplumsal boyutu kuvvetli olan on, on beş kadar dua hazırladım. dua aniden geliyor ve tek kelimesini bile değiştiremiyordum. emine eroğlu toplum, “secdeden önce ve secdeden sonra, geçirdiğiniz değişimleri merak ediyor” dediğinde duaları kitap haline getirelim dedim. şu anda öyle bir hal içerisindeyim ki konuşmacı olarak beni çağıranlara, “artık ben konuşma yapamıyorum ama dua edebilirim” diyorum. şimdi dua etmek için yaşıyorum ve ancak dua edebiliyorum.
demek ki hayatınızın merkezinde dua var ve her tecrübenize duayı aktarabiliyorsunuz. bu çerçeveden bakarsak niçin bu kitabın yayınlanmasını istediniz?
kuantum fiziğinde bir kural var. mayalanmayla ilgili bir kural bu. bir örnekle açıklarsak diyelim ki bir rafta on reçel kavanozu yan yana duruyor. bu kavanozlardan en soldaki şekerlenmeye başlıyor. uzun bir zaman sonra ikincisi, üçüncüsü vs. şekerleniyor. beşincisi şekerlendikten hemen sonra ise diğer beş kavanozda bir anda şekerleniyor. ben bugün beşeriyetin cenab-ı zü’l-celal ve’l-ikram’a karşı yeterince kulluk görevini yerine getirmediğini, ibadet ve dua etmediğini zannediyorum. istiyorum ki dua eden ve ibadet eden beşeriyet çoğalsın. yani beşinci kavanoza gelinirse onuncu kavanoza kadar giden yol çok hızla aşılacak ve en sevdiğim duam bir anda gerçek olacak. en çok yaptığım ve tabir maruz görülsün otomatiğe bağladığım duam şudur: “ya rabbi beni müslüman yarattın ve beni islam’a layık et. ve bütün beşeriyeti islam ile müşerref et.” bana öyle geliyor ki ben bu duayı etmek için yaşıyorum.
inşallah bu kitap insanlara hangi duayı etmek için yaşadığını idrak ettirir.
bu kitap organik bir kitap…zaman içinde dallanıp budaklandı. meyvalarının okuyucularımız tarafından ramazan-ı şerifte afiyetle yenmesini temenni ediyorum.
bu kitabı yazma amacınız nedir?
babam bu ülke için şöyle derdi: dünya denen mülakata ben bu eseri yazmak için gelmişim. dualar ve aminler kitabı da bana benzer bir duyguyu ilham ediyor. hayatı çok seviyorum. ve hayırlı olur ise daha uzun zaman yaşamak için dua ediyorum. ama bu kitapta o kadar kendimi buldum ki bundan sonra “ölsem bile gam yemem” kabadayılığını yapabiliyorum.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?