modest petrovich mussorgsky

seeyouindisneyland
28 mart 1893 yılında karewo’da doğmuş, 28 mart 1881 yılında petersburg’da ölmüştür.

19. yüzyılın en büyük iki rus müzisyeni olan modest mussorgsky ile peter çaykovski’nin hemen aynı yaşta olmaları herhalde bir tesadüf değildir. (çek besteci anton dvorak da onlara dahildir). sırrı ve hikmeti bilinmeyen, fakat delilleri çok olan, nesiller arasındaki münasebete dayanan “aynı zamanda zuhur etme kanunu”nu bir daha ispat etmek lazım gelirse işte bu onun açık bir misalidir. çaykovski, ile tesiri geç olduğu kadar yine daha derin olan mussorgsky dünyaya yeni rus bestecilerinin büyüklüğünü tanıttılar. bu besteciler artık sadece michael glinka’yı takip etmekle kalmayıp avrupa müziğinde seslerini duyurmaya başlamışlardı.

müzikli tiyatro devri denilen bu asırda dikkate çayan öyle bir an vardır ki, opera ile müzikli dramın gelişme çizgileri adeta aynı anda önemli bir şekilde birbiriyle karşılaşmıştır: wagner “siegfried”i yarattığı sırada verdi’nin “aida” operası, bizet’in “carmen” ve mussorgsky’nin “boris godunow” operaları yazılıyordu. bu gelişmedeki mantık bizim için ne kadar manalıdır. bu oluşun içinde bulunsaydık bile, onu kavramamız yine mümkün değildi.

mussorgsky dahi mizacının bütün zenginliğini bu operasında göstermiştir. dramatik hadiselerin tasviri işitilmedik bir kuvvet taşır. kaderin baskısı altında kah ezici bir yeis, kah taşkın bir neşe içinde feveran eden bir milletin çeşitli tezahuratı ile doludur. mussorgsky’nin müziği işte bu milletin müziğinden doğmuştur. gogol’un “kızıl şeytan” adlı güzel hikayesinden meydana getirdiği, gerçekten neşe dolu bir eser olan “soroçinski panayırı” operasını türkülerle doldurarak bu sahadaki zengin yaratma kabiliyetini gösterdi. hiçbir bağ tanımayan bu müzikçinin eserlerinde müziğin müstakbel gelişmesinin saklı olduğunu o zaman şüphesiz hiç kimse tahmin etmiyordu.

tiyatro alanında yaptığı denemeler, bu arada mussorgsky’nin bütün hayatı boyunca meşgul olduğu “chovançina” (hovançina) operası yanında, liedler, köy hayatına ait küçük olaylar, parçalar, tasviri tablolar, hüzünle neşenin karışık olduğu çocuk şarkıları, ölümün titretici ve meşum havasını aksettiren güzel “ölüm liedleri ve raksları”dır. bu liedler onun iç alemini tam manasıyla ihata etmektedir. sahne eserlerinde, korolarında ve senfonik şiirlerinde (“çıplak dağda bir gece”) aynı gerçeklikte bir ifade tarzı göstermektedir. ravel tarafından orkestraya adapte olunan “bir sergiden tablolar” adlı piyano eserinde geleceğin emareleri en bariz şekilde belli oldu: bu empresyonizmdi.

çağdaşları onun intizamsız görünen eserlerini yadırgadılar. onlarca lüzumlu görünenleri de rövizyona tabi tuttular. bdüşünce tarzı ise değişiktir. bugün bu eserler hakiki şekilleriyle sevilmektedir. çünkü onlar, mussorgsky’nin yaratma tarzını ve öz cevherini göstermektedir. zira onun hayatı da, iyi karşılanmayan bir düzensizlik içinde trajik bir yücelik taşıyan sanatına benziyordu.

mussorgsky müzik yapmayı annesinden öğrenmişti. daha ilk denemelerinde, sanat öğreniminin düzenli yollarına yönelmeden önce bile kendi özelliğini taşıyordu. o devirde müzikle uğraşan vatandaşlarının çoğu gibi müzik onun tali bir meşguliyetiydi. ancak subay olduktan sonra müzik tahsili yaptı. fakat fani hayatı acıklı bir şekilde geçti. bir vekalette yaptığı küçük bir memuriyet ile kendini verdiği sanat yaratıcılığı arasında, feci halini unutmaya çalışan zavallı bir insan olarak kendini yıprattı. çok defa görüldüğü gibi, aynı neslin en büyük iki rus bestecisi olan mussorgsky ile çaykovski’nin birbirleyile anlaşması mümkün değildi. şahsiyetleri ve karakterleri arasında geniş uçurumlar vardı. senfoni bestecisi çaykovski dram bestecisi mussorgsky’nin ifadesindeki tazeliğe hayran kaldığı halde, bu ifadenin “çirkinliğini“ tenkid etti, hatta ondan nefret duydu. fakat gariptir ki, ikisinin de puşkin’e hayran olması onları bir noktada birleştirir. bununla beraber ikisi de puşkin’i başka türlü görüyordu. çünkü mussorgsky’nin devrine göre cesurane, istikbal karşısında hamleci sanat görüşü mutlak ve katiydi: “benim için esas olan, nerde olursa olsun hayat, ne kadar aci olursa olsun hakikat. insanlarin karşi karşiya, göz göze gelerek cesaretle ve samimiyetle birbiriyle konuşup anlaşmasidir. bu yoldan ayrilmak bana istirap verir. benim yaratilişim budur ve hep böyle kalacağim.“

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol