türkçe adı: "ölüm tarlaları"
orijinal adı: "the killing fields"
yapım yılı: 1984
ülke: ingiltere yapımı
süre: 141 dakika
yönetmen: roland joffé
senaryo: bruce robinson
müzik: david bedford, mike oldfield
görüntü yönetimi: chris menges
kurgu: jim clark
oyuncular: sam waterston, haing s. ngor, john malkovich, julian sands, craig t. nelson, spalding gray
yaşlı dünyamız, üzerinden gelip geçen onca diktatörlükten sonra, tam da artık "gerçek uygarlığın şafağına ulaşıldı" denilirken, 20. yüzyılın son çeyreğinde bu denli inanılmaz bir adamı ve bu denli inanılmaz bir rejimi görme bahtsızlığına da erişti ne yazık ki. ki böylelikle bertolt brechtin "faşizmin son derece doğurgan bir karnı olduğu"na ilişkin o ünlü önermesi de bir kez daha haklı çıkmış oluyordu.
"ölüm tarlaları", düşünsel temelleri kısmen maoculuktan aşırma, kısmen de kendisi tarafından atılan çağdışı bir "köylü komünizmi"yle 1975-79 yılları arasında ülkesi kamboçyayı kana bulayıp dev bir mezarlığa dönüştüren pol pol adlı gerilla lideri ve ona bağlı kızıl kmerler örgütünün beyazperdeye aktarılmış yegâne ve de kolay kolay aşılamayacak olan öyküsüdür.
"sıfır yılı" adını verdiği dehşet verici bir temizlik operasyonuyla, "emperyalizmin uşakları" olarak nitelediği iyi eğitim görmüş bütün yurttaşlarına karşı amansız bir savaş başlatan bu ruh hastası adam, anılan yıllar arasında tahminen 4 milyon insanı akla mantığa sığmayacak gerekçelerle öldürttü. üniversiteyi bitirmek, ellerinde nasır bulunmamak, herhangi bir konuda uzman olmak, yabancı dil bilmek, hattâ ve hattâ gözlük kullanmak dahi bu rejimin despotları tarafından ölüme gönderilmek için yeterli birer gerekçeydi. çünkü, her fırsatta eğitimli insanlardan tiksindiğini vurgulayan pol pot, kamboçyanın gerçek kurtuluşunun herkesin "kara cahil" kalması ve kırsal bölgelerde kurulan toplama kamplarında yalnızca bir tabak pirinç için çalışmasıyla sağlanacağına inanmaktaydı. kurduğu rejime de âdeta ironi yaparcasına "demokratik kamboçya cumhuriyeti" adını vermişti.
elbette ki her diktatör gibi onun da ardında yıllar boyunca batılı emperyalistler yer aldı. normal koşullarda bu adamın işini bir tek günde bitirebilecek olan ingiltere, fransa, abd ve bm, kamboçyanın 8 milyonluk nüfusunu dört yılda yarıya indirmesine karşın pol potun katliamlarını inatla görmezden geldiler ve onu ülkesinin "yasal lideri" olarak tanıdılar.
bosna ve kosova kıyımlarının sorumlusu slobodan miloseviçin lahey savaş suçları mahkemesinde yargılandığı bir dünyada, ondan en az elli kat daha fazla insanı katleden pol pot ise 15 nisan 1998de bambudan yapılma köy evinde özgür bir insan olarak "kalp krizi"nden öldü. tek bir soruşturma bile geçirmeden, tek bir gün bile gözaltına alınmadan...
roland joffénin insanı ilk karesinden son karesine dek bu dehşet atmosferinde ustalıkla gezdiren unutulmaz filmi "ölüm tarlaları", kızıl kmerler dönemini, öykünün merkezine destansı (ve de gerçekten yaşanmış) bir dostluğu oturtarak anlatıyordu bizlere...
kamboçyada pol potun kurduğu yeni siyasal düzeni yakından görmek üzere bu ülkeye gelen new york times muhabiri sydney schanberg, atlatma haberler yapmak için çeşitli adreslere koşturup dururken dith pran adlı sevecen bir rehberle tanışır. kısa sürede iki yakın dosta dönüşen schanberg ve pran, haber koşturmacasında birlikte çalışmaya başlarlar. ancak ülkede işlerin sanılandan da kötüye gittiğini gören kamboçyalı rehber, bir süre sonra bütün eğitimli insanlar gibi kendisinin de toplama kamplarına gönderileceğini anlar. schanberg için de artık yavaş yavaş kaynamaya başlayan bu ülkeden ayrılma vakti gelmiştir. hayatının tehlikede olduğunu farkettiği pranı, eşi ve çocuğuyla birlikte abdye götürmeye teşebbüs eder. ancak, bayan pran ve kızını uçağa bindirmeyi başarmasına karşın, kızıl kmerler ailenin reisini son anda tutsak edeceklerdir. genç adam, kendisine "devrimci bir bakış açısı kazandırılmak üzere" beyin yıkama kamplarına gönderilir.
çaresiz kalan schanberg abdye döner; ardından da bayan pran ve çocuğunu oradaki iltica makamlarına teslim eder. bu arada -pek çok fotoğrafını esir düşen dostunun çektiği- etkileyici yazı dizisiyle de o yıl bir pulitzer ödülü kazanacaktır. pran ise bu süreçte insan aklının sınırlarını zorlayan bir çalışma kampında ölümle hayat arasında gidip gelmektedir. schanberg dostunu tekrar bulabilmek için abdde çalmadık kapı bırakmaz; ancak bu yöndeki her türlü çabası karşılıksız kalır.
uzun bir çile döneminin ardından bir yolunu bulup kamptan kaçan ve korkunç olaylar yaşamasına karşın ölüme inatla direnen pran, kendisini çılgıncasına aramakta olan amerikalı kader arkadaşıyla yıllar sonra tayland-kamboçya sınırında yeniden buluşacaktır.
filmde öyküleri aktarılan bu iki insan birer hayâl kahramanı değildi. gerçek sydney schanberg ve dith pran hâlâ yaşıyor ve her ikisi de new york times gazetesinde çalışıyorlar. filmde schanberg rolünü ünlü aktör sam waterston üstlenirken, pranı ise -kendisi de benzer tecrübeler yaşamış kamboçyalı bir hekim olan- dr. haing s. ngor canlandırmıştı. sinemadan hiç anlamayan ve hayatında ilk kez kamera karşısına geçen dr. ngor, bu filmdeki olağanüstü performansıyla 1985 yılında "en iyi yardımcı erkek oyuncu oscarı"nı kazandı. bu ise sektörden olmayan bir amatörün kazandığı ilk akademi ödülüydü.
oscar töreninde, elinde heykelciğiyle kısa bir teşekkür konuşması yapan dr. ngor, aşağıdaki cümleleriyle, bu ödüllerin tarihinde sarfedilmiş en anlamlı sözlerin de sahibi olacaktı:
"ben, şu anda dünya üzerinde hâlâ hayatta olan 20 kamboçyalı hekimden biriyim. diğer yüzbinlercesi sırf hekim oldukları için kızıl kmerler tarafından öldürüldüler. sanırım bu durumum sizlere pol pot rejiminin nasıl bir şey olduğu konusunda yeterince fikir verecektir."
haing s. ngor, abdde hekimlik yapmayı sürdürüp zaman zaman da bazı filmlerde konuk oyuncu olarak rol alırken, 25 şubat 1996 tarihinde los angelesteki evinin garajında gizemi hâlâ tam olarak çözülemeyen bir saldırı sonucunda öldürüldü. görünüşe göre bir sokak çetesi tarafından soygun amacıyla pusuya düşürülmüştü; ancak bir çok insan onun bu filmdeki rolü nedeniyle kızıl kmerlerin abddeki ajanları tarafından cezalandırıldığına inanıyor.
pol pot (1925-1998)
"ölüm tarlaları"ndan unutulmaz sahneleri ayıklamak öyle kolay değil. çünkü film zaten bir bütün olarak "unutulmaz"... ancak dith pranın toplama kampından kaçtıktan sonra kırsal alanda şuursuzca ilerlerken dört bir tarafı insan kalıntılarıyla kaplı bir bataklığa düştüğü sahne, o anda yüzüne sinen korku ve buna eşlik eden müzik, sinemada gelmiş geçmiş en yakıcı sahnelerden biridir. ve tabiî bir de finalde iki dostun john lennonun "imagine"ı eşliğindeki karşılaşmalarını unutmamak gerek...
sinemada savaş karşıtlığının ders kitabı olarak gelecek kuşaklara miras kalacak nitelikteki bu filmi ne yapıp edip izleyin; mümkünse arşivinize de katın.