liman güzel. liman cici. ama özgür ruhlar ilk fırtınada demir alıp gidici.
çünkü özgürlük doğasına çağırır insanı. doğa ise yalnız olmayı gerektirir. yalnızken korkuyla karışık bir heyecan duyulur doğada. kalp atışları hızlanır, adrenalin salgılanır. fakat insan doğası, her nedense, aşkı, özgürlüğüyle takas etmeye her an hazırdır.
aşk asla pişman olmamaktır demiş adam. hayır, aşk pişman olmaktır. aşk acıdır, acı çekmektir. travmadır, travma yaşamaktır.
aşık oluyorum, demez kimse. aşık oldum, der. aşkta sevgi yoktur. sevgi zamanla meydana gelir. sevgide alışmak, irdelemek, karar vermek vardır. aşkta irdelemek olmaz. aşka karar verilmez, aşk kendisi karar verir.
aşk tek kişiliktir. ‘biz birbirimizi seviyoruz’ denebilir. öpüşmek, sevişmek, koklaşmak hep iki kişilik eylemlerdir. ama asla ‘biz birbirimize aşıkız’ denmez. aşk bir yönden diğerine akan bir nehirdir. ve nehrin suları asla kaynağına dönmez.
aşkın di’li zaman kipinde pişmanlık vardır. keşke daha çok görebilseydim, keşke aradığında gitseydim, keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim, der, barda oturmuş muhtemelen bir eli alnıyla saçlarının arasında hoyratça gidip gelen, diğer eli de bardağı kırıp kendini yaralamak istercesine sıkıştırıp duran bir aşık. kırar bardağı çünkü acı çekiyordur içten ve bunun dışa vurmasını ister. içi kanar, dışı da kanasın ister. damla damla akarken kanı tezgaha, aşkın kendisini düşürdüğü tezgahtan bihaber uzayıp gider muhabbeti barmenle.
aşka cesaret işlemez. barmenin bir bardak içki daha dolduruşu ile açılan telefon pişmanlığın sıcacık kucağına beş bin metreden sky-diving yaptırır aşık’a. çünkü aşıkken konuşmalar hep yarım kalır.
sevgi cümlesinin yarısında iken konuşma, bir telefon şarjının azizliğine uğrayacaktır. bir dahaki sefere aradığınız kişiye hiç ulaşılamayacaktır. beş dakikası bir kontörden aşklar yaşanacaktır kontörünüz elverdiğince. o da hep ikibuçukuncu dakikada başka bir ‘incoming call’ ile sekteye uğrayacaktır.
konuşmanın sonunda, dudağımı kızgın mumla mühürleselerdi de diyemediklerim çıkmasaydı ağzımdan, dedirtir. hep o konuşsa hep ben dinleseydim, söyledikleri, söyleyeceklerime tekabül edebilseydi kelime borsasında. ama kırılmış ikinci el bir telefon ve kanayan ikinci bir el arta kalır gecenin karanlığında.
aşkla dolmak gerekir, bedenden eksilen kanı aşkın kilometresine bakmadan başka bir bedenden tamamlamak gerekir. aşık’ın bedeni, kendi ruhunu en yakın fosseptik çukuruna tahliye ederken, maşuk’la dolar. artık yer gök o, aklı o, fikri o’dur. bir imparator penguen ülkesindeki aşık penguen gibi nereye baksa onu görür artık göz.
aşk hiçbir zaman tamam olmamaktır. onlar ermiş muradına olmaz aşkta, çünkü onlar yoktur. bedenin yarısı dolarken yarısı boşalır:
sen hep bana az hep bana yarım kalp yarım adım yarım bakış yarım iki kere iki ediyor yarım aklımın yarısı var kalan yarısı yarım yıkılmadan ikiye bölünmüş bir duvar bir olayım derken yarıma inmiş bir dünyada bir artı bir eşittir yarım benim yarım sende senin yarın burada benim yarım yaralı orda buradaki yaralarım yarım her şey hep akılda akıllar hep yarım
bir artı bir, iki edemez, etmeyecek bu denklemde. artı işareti uzaktan artı gibi dursa da aslında bir çizginin altında ve üstünde noktalardan ibaret olan bölü işaretidir o. biri bire bölüyor. biri kılıçla ikiye bölüyor. bir birin üstüne o kadar ağırlığıyla düşüyor ki alttaki bir de dayanamıyor ikiye bölünüyor, yarım kalıyor. geriye kalan: iki tane bir ama ikisi de yarım.
aşk naiftir, kırılgandır. çok fazla ellenmeye, dillenmeye gelmez. ‘neden başınızı öne eğdiniz?’ cümlesindeki ‘z’ harfleri ve ikinci tekil şahsa yakıştırılmış ikinci çoğul şahıs zamiri kadar zariftir. el üstünde tutulmalıdır, öte yandan hayatın ışıksız bir kuyusunda yaşanır ki buradaki kuyunun ‘u’ harfindeki gibi bir içi, bir dibi, bir sonu da yoktur. dipsizdeki ‘z’ harfi de aşkın sahibine ettiği zulme ve zorba kadere işaret eder, zariflikle ne kadar da çelişerek.
sırf bu yüzden o kuyunun dipsizliğinde yaşanan aşk ile acı’nın baş harfi aynı a’dır.
aşk sonsuza kadar sürmez, bir ömrü vardır. aşkın ömrünü tamamladığı an, peşinden koşuldukça omuzlarını silkerek narsisizmin bahçesinden bir türlü dışarı çıkmak bilmeyen maşuk’un, aşık’ını mazoşizmle doygun noktaya getirdiği andır. geldiği gibi gitmez aşk bedenden, en yakın kıyıdan denize dökmek gerekir. ne yazık ki bedenin bir yarısını da kendisi ile alır götürür. zaten aşk şiirlerini kalıcı dövme yaptırdığı yarısını çoktan ateşe vermiştir beden, kurtulmak için kendisinden.
ateşler gökyüzüne doğru yükselirken, bir yerlerde aşkından ölmüş bir kalbin daha cenaze namazı kılınmaktadır: nasil bilirdiniz?...
özgürlüğün aşkla takas edildiği yerde emanetin süresi dolmuştur. insan doğası aşkı iade edip özgürlüğünü giyer. yanık yaraları içindeki bedenini tekrar açık denizin iyodu ile pansuman eder. güneşli bir günde sığınılan limandan akıl ikmali yapılır. özgür ruh ilk fırtınada demir almaya hazırdır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?