intihar eden unlu bir kadin. intihar ederek zekanin mutluluk getirmedigini ispatlamistir.
sylvia plath
turkceye johnny panik ve ruyalarin kutsal kitabi, sirca fanus, sylvia plathin gunceleri, ariel, uc kadin isimli kitaplarinin cevrildigi tanrica. (bkz: tanrica)
(bkz: boyunayim)
kocasının gölgesinde kalmış, bunalımlı, yalnız bir hayat yaşamış ve genç yasta intihar ederek birçok kişiye kötü örnek olmus, değeri öldükten sonra anlaşılan edibe. hayatı filme alınmıştır. sylvia.
şair,1932 yılında alman bir baba ve abd’li bir anneden, massachusetts’te doğdu. plath ilk şiirini 8 yaşında yayımladı.plath, hayatı boyunca ileri derecede manik-depresif bozuklukla boğuştu.ingiliz şair ted hughes’la evlendi 2. çocuğunu doğurduktan kısa bir süre sonra kocası aldattı bunun üzerine zaten ruh sağlığı bozuk olan sylvia, iyice kafayı yedi ve kafasını fırının içene sokarak intihar etti.
1932 yılında alman bir baba ve abdli bir anneden, massachusettste doğdu. profesör olan babası 1940 yılında öldü. plath ilk şiirini 8 yaşında yayımladı.
plath, hayatı boyunca ileri derecede manik-depresif bozuklukla boğuştu. 1950 yılında bursla girdiği smith collegedeki ikinci yılında ilk intihar girişimini gerçekleştirdi ve bir akıl hastanesine yatırıldı. 1955te smith collegeden summa cum laude derece ile mezun oldu.
kazandığı fulbright bursuyla cambridge üniversitesine giderek çalışmalarını burada sürdürdü ve şiirlerini üniversitenin öğrenci gazetesi olan varsityde yayımladı. plath burada 1956 yılında evleneceği ingiliz şair ted hughesla tanıştı. evliliklerinin ardından bostonda yaşamaya başladılar. plath, hamile kaldıktan sonra ise ingiltereye geri döndüler.
plath ve hughes, londrada kısa süre yaşadıktan sonra north tawtona yerleştiler. çiftin sorunları bu dönemde başladı ve ilk çocuklarının doğumundan kısa süre sonra sylvia plath londraya geri dönerek boşanma işlemlerini başlattı.
kiraladığı evin eskiden ingiliz şair w.b. yeatse ait olduğunu öğrenen plath bunu iyi bir işaret olarak değerlendirdi. 1962 - 63 kışı plath için çok zor geçti. 11 şubat 1963te, ikinci kattaki odalarında uyumakta olan çocuklarının yanına süt ve kurabiye bıraktıktan sonra, odalarının kapısını da içeri gaz girmeyeceğinden emin olmak üzere bantlayarak kapattı ve kafasını fırının içine sokarak intihar etti.
intiharıyla ilgili olarak kocası ted hughes eleştirilere maruz kaldı. hughes yıllarca bu konuda konuşmadı. daha sonra anılarını yayımladı.
plath, hayatı boyunca ileri derecede manik-depresif bozuklukla boğuştu. 1950 yılında bursla girdiği smith collegedeki ikinci yılında ilk intihar girişimini gerçekleştirdi ve bir akıl hastanesine yatırıldı. 1955te smith collegeden summa cum laude derece ile mezun oldu.
kazandığı fulbright bursuyla cambridge üniversitesine giderek çalışmalarını burada sürdürdü ve şiirlerini üniversitenin öğrenci gazetesi olan varsityde yayımladı. plath burada 1956 yılında evleneceği ingiliz şair ted hughesla tanıştı. evliliklerinin ardından bostonda yaşamaya başladılar. plath, hamile kaldıktan sonra ise ingiltereye geri döndüler.
plath ve hughes, londrada kısa süre yaşadıktan sonra north tawtona yerleştiler. çiftin sorunları bu dönemde başladı ve ilk çocuklarının doğumundan kısa süre sonra sylvia plath londraya geri dönerek boşanma işlemlerini başlattı.
kiraladığı evin eskiden ingiliz şair w.b. yeatse ait olduğunu öğrenen plath bunu iyi bir işaret olarak değerlendirdi. 1962 - 63 kışı plath için çok zor geçti. 11 şubat 1963te, ikinci kattaki odalarında uyumakta olan çocuklarının yanına süt ve kurabiye bıraktıktan sonra, odalarının kapısını da içeri gaz girmeyeceğinden emin olmak üzere bantlayarak kapattı ve kafasını fırının içine sokarak intihar etti.
intiharıyla ilgili olarak kocası ted hughes eleştirilere maruz kaldı. hughes yıllarca bu konuda konuşmadı. daha sonra anılarını yayımladı.
eserleri
şiir
• the colossus (1960)
• ariel (1965)
• crossing the water (1971)
• winter trees (1972)
• the collected poems (1981)
düz yazı
• the bell jar (1963)
• letters home (1975)
• johnny panic and the bible of dreams (1977)
• the journals of sylvia plath (1982)
• the magic mirror (1989)
• the unabridged journals of sylvia plath
çocuk kitapları
• the red book (1976)
• the it-doesn’t-matter-suit (1996)
• collected children’s stories (ingiltere, 2001)
• mrs. cherry’s kitchen (2001)
türkçeye çevrilen eserleri
• ariel, (imge kitabevi)
• johnny panik ve rüyaların kutsal kitabı, (altıkırkbeş yayınları)
• sırça fanus, (can yayınları)
• üç kadın, (oğlak yayıncılık)
• sylvia plath’in günceleri, (oğlak yayıncılık)
şiir
• the colossus (1960)
• ariel (1965)
• crossing the water (1971)
• winter trees (1972)
• the collected poems (1981)
düz yazı
• the bell jar (1963)
• letters home (1975)
• johnny panic and the bible of dreams (1977)
• the journals of sylvia plath (1982)
• the magic mirror (1989)
• the unabridged journals of sylvia plath
çocuk kitapları
• the red book (1976)
• the it-doesn’t-matter-suit (1996)
• collected children’s stories (ingiltere, 2001)
• mrs. cherry’s kitchen (2001)
türkçeye çevrilen eserleri
• ariel, (imge kitabevi)
• johnny panik ve rüyaların kutsal kitabı, (altıkırkbeş yayınları)
• sırça fanus, (can yayınları)
• üç kadın, (oğlak yayıncılık)
• sylvia plath’in günceleri, (oğlak yayıncılık)
"ölmek bir sanattır
her şey gibi eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi,
öyle ustaca ki insana korkunç geliyor
öyle ustaca ki gerçeklik duygusu veriyor
bu konuda iddialıyım sanırım."
her şey gibi eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi,
öyle ustaca ki insana korkunç geliyor
öyle ustaca ki gerçeklik duygusu veriyor
bu konuda iddialıyım sanırım."
dikenli tellere takıldı kaldı
ich, ich, ich, ich
güçlükle konuşurdum
her almanı sen sanırdım
hele o yüz kızartıcı dilin
bir lokomotif, beni bir yahudi gibi
çuf çuf alıp götüren bir lokomotif
dachauya, aushwitze, belsene
yahudi gibi konuşmaya başladım
sanırım bir yahudi olabilirim.
şiirin sonunda ise babasına şöyle seslenir:
baba, babacığım, alçak herif,
seninle işim bitti.
ich, ich, ich, ich
güçlükle konuşurdum
her almanı sen sanırdım
hele o yüz kızartıcı dilin
bir lokomotif, beni bir yahudi gibi
çuf çuf alıp götüren bir lokomotif
dachauya, aushwitze, belsene
yahudi gibi konuşmaya başladım
sanırım bir yahudi olabilirim.
şiirin sonunda ise babasına şöyle seslenir:
baba, babacığım, alçak herif,
seninle işim bitti.
yapraktan bir tabakta bir salyangozun yazısı mı o?
bana değil. kabul etme.
bir konserve kutuda asetik asit mi var?
kabul etme. hakiki değil.
içinde bir güneşle altın bir yüzük mü o?
yalanlar. yalanlar ve keder.
yaprağın üstünde kırağı, saflık.
bir demlik kendi kendine konuşuyor ve çatlıyor
tepesinde,
dokuz kara alp dağının.
aynalarda bir rahatsızlanma
deniz gri çocuğunu sallıyor
aşk, aşk, işte benim mevsimim.
bana değil. kabul etme.
bir konserve kutuda asetik asit mi var?
kabul etme. hakiki değil.
içinde bir güneşle altın bir yüzük mü o?
yalanlar. yalanlar ve keder.
yaprağın üstünde kırağı, saflık.
bir demlik kendi kendine konuşuyor ve çatlıyor
tepesinde,
dokuz kara alp dağının.
aynalarda bir rahatsızlanma
deniz gri çocuğunu sallıyor
aşk, aşk, işte benim mevsimim.
hastaneden dışarı çıkan bir yarayım.
taburcu edilen bir yara.
geride bıraktım sağlığımı. bana bağlı kalacak
birini terkediyorum:
bandajları çözer gibi çözüyorum parmaklarını: gidiyorum.
taburcu edilen bir yara.
geride bıraktım sağlığımı. bana bağlı kalacak
birini terkediyorum:
bandajları çözer gibi çözüyorum parmaklarını: gidiyorum.
kenar
kadın mükemmeliğe erişti
ölü
bedeni bir zafer gülümsemesi takınmış
bir yunan gerekliliği yanılsaması
tuğunun kakmalarında akmakta,
çıplak
ayağı konuşuyor adeta:
yol buraya kadardı, artık bitti.
her ölü çocuğa beyaz bir yılan dolanmıs.
artık boşalmiş,
küçük süt fışkırtıcılarina da birer tane.
katlayıp kaldırmıs onları geri vücuduna
bozulmaya yüz tutan bir bahçede
gece çiçeklerinin tatlı,
derin boğazından gelen kokular kanarken
kapanan bir gülün yaprakları gibi.
ayın üzülmesine gerek yok,
kemikten kapşonunun içinden bakıyor.
böyle şeylere alışkındır o.
karalıklarını takırdatıyor ve peşinden sürüklüyor
kadın mükemmeliğe erişti
ölü
bedeni bir zafer gülümsemesi takınmış
bir yunan gerekliliği yanılsaması
tuğunun kakmalarında akmakta,
çıplak
ayağı konuşuyor adeta:
yol buraya kadardı, artık bitti.
her ölü çocuğa beyaz bir yılan dolanmıs.
artık boşalmiş,
küçük süt fışkırtıcılarina da birer tane.
katlayıp kaldırmıs onları geri vücuduna
bozulmaya yüz tutan bir bahçede
gece çiçeklerinin tatlı,
derin boğazından gelen kokular kanarken
kapanan bir gülün yaprakları gibi.
ayın üzülmesine gerek yok,
kemikten kapşonunun içinden bakıyor.
böyle şeylere alışkındır o.
karalıklarını takırdatıyor ve peşinden sürüklüyor
aday
önce, istediğimiz gibi biri misiniz bakalım?
takma gözün,
takma dişlerin, koltuk değneğin,
askın, çengelin,
takma göğüslerin
ya da bir eksiğin olduğunu gösteren dikişlerin
var mı?
yok mu?
öyleyse ne verebiliriz sana?
ağlama.
aç elini.
boş mu?-boş. al sana onu dolduracak,
çay getirecek,
baş ağrılarını geçirecek ve ne dersen yapacak
bir el.
evlenir misin?
garantisi var,
kapar açık kalmışsa gözlerin
ve eriyip gider kederinden.
yeni bir parti çıkarmak üzereyiz tuzdan.
bakıyorum çırılçıplaksın.
bu elbiseye ne dersin
siyah ve sert biraz, ama iyi oturdu üzerine.
evlenir misin?
su geçirmez, dayanıklı her şeye, ateşe,
damı delip geçen bombaya.
inan bana, bunun içinde gömerler seni mezara.
kafana gelince, kusura bakma ama, kafan boş.
tam sana göre biri var elimde.
gel şekerim, çık dolaptan.
evet, ne dersin buna?
kâğıt gibi bembayaz başlangıçta,
ama yirmi beş yılda gümüş,
altın olur elli yılda.
canlı bir bebek neresinden baksan.
dikiş diker, yemek yapar,
konuşur, konuşur, konuşur.
çalışır durumda, hiçbir eksiği yok.
açılmış yaran varsa, yara lapası.
gözün varsa, bir görüntü gözüne.
evlât, bu senin için son kurtuluş fırsatı.
evlenir misin, evlenir misin, evlenir misin?
önce, istediğimiz gibi biri misiniz bakalım?
takma gözün,
takma dişlerin, koltuk değneğin,
askın, çengelin,
takma göğüslerin
ya da bir eksiğin olduğunu gösteren dikişlerin
var mı?
yok mu?
öyleyse ne verebiliriz sana?
ağlama.
aç elini.
boş mu?-boş. al sana onu dolduracak,
çay getirecek,
baş ağrılarını geçirecek ve ne dersen yapacak
bir el.
evlenir misin?
garantisi var,
kapar açık kalmışsa gözlerin
ve eriyip gider kederinden.
yeni bir parti çıkarmak üzereyiz tuzdan.
bakıyorum çırılçıplaksın.
bu elbiseye ne dersin
siyah ve sert biraz, ama iyi oturdu üzerine.
evlenir misin?
su geçirmez, dayanıklı her şeye, ateşe,
damı delip geçen bombaya.
inan bana, bunun içinde gömerler seni mezara.
kafana gelince, kusura bakma ama, kafan boş.
tam sana göre biri var elimde.
gel şekerim, çık dolaptan.
evet, ne dersin buna?
kâğıt gibi bembayaz başlangıçta,
ama yirmi beş yılda gümüş,
altın olur elli yılda.
canlı bir bebek neresinden baksan.
dikiş diker, yemek yapar,
konuşur, konuşur, konuşur.
çalışır durumda, hiçbir eksiği yok.
açılmış yaran varsa, yara lapası.
gözün varsa, bir görüntü gözüne.
evlât, bu senin için son kurtuluş fırsatı.
evlenir misin, evlenir misin, evlenir misin?
ahir zaman peygamberim.
obur dunyadaki zevcem.
bir satiriyla, bin nasihat veren hatun.
yavrusuz anne.
dunyaya surgune gonderilmis insan.
pek yakında, evet pek yakında
mezar inimin yediği etim
gene üstümde olacak eve gittiğimde.
bir kadın olacağım yine, yüzümde gülümseme
otuzumdayım daha.
kedi gibi dokuz canım var hem de.
dibi biliyorum,diyor,en kalın ses
kökümle onu yokluyorum
ondan korkulur
ben korkmuyorum.daha önce
dibe vurdum.
obur dunyadaki zevcem.
bir satiriyla, bin nasihat veren hatun.
yavrusuz anne.
dunyaya surgune gonderilmis insan.
pek yakında, evet pek yakında
mezar inimin yediği etim
gene üstümde olacak eve gittiğimde.
bir kadın olacağım yine, yüzümde gülümseme
otuzumdayım daha.
kedi gibi dokuz canım var hem de.
dibi biliyorum,diyor,en kalın ses
kökümle onu yokluyorum
ondan korkulur
ben korkmuyorum.daha önce
dibe vurdum.
bayan lazarus
işte yine yaptım
her on yılda bir
böyle bir tane beceririm
bir tür ayaklı mucize, tenim
bir nazi lamba siperliği kadar parlak,
sağ ayağım
tüy kadar hafif
yüzüm ifadesiz, incecik
yahudi kumaşından.
çözün kundağı
ah, sevgili düşmanım.
korkutuyor muyum? –
burnu, göz bebekleri, 32 dişi yerli yerinde mi?
acı nefesi
ertesi gün yok olacak.
yakında, çok yakında
vahim bir öldür gücü
evimde, etimde olacak
ve ben işte gülümseyen bir kadın.
daha sadece otuzunda.
ve kedi gibi dokuz canlıyım.
bu üçüncü sefer.
ne lüzumsuzluk
on yılda bir imha.
bu ne çok iplik.
çekirdek yiyen kalabalık
itişir içeri görmek için
ellerimi ayaklarımı çözmelerini –
muhteşem soyunmalar.
baylar, bayanlar
bunlar ellerim benim,
bunlar dizlerim.
bir deri bir kemik olabilirim, farketmez,
ben de onlardandım, tek tip kadın işte
ilk seferinde on yaşındaydım.
kazaydı.
ikinci seferinde istedim
bitirip gitmeyi ve hiç daha dönmemeyi.
üstüstüme kapaklandım.
tıpkı bir midye gibi.
tekrar tekrar bağırmaları gerekti çağırmaları
ve üstümden ayıklamaları inci gibi parlak yapışkan solucanları
ölmek
bir sanattır, herşey gibi.
özellikle iyi yaparım.
bir ölürüm ki, cehennemden gelir gibi olurum.
bir ölürüm ki, adeta hakikaten olurum.
sanki gider gibi bir davete.
bunu yapmak çok kolay bir hücrede
ölmek ve kımıldamamak
ölüyü oynadığım tiyatroda sıranın gelmesi gibi
güneşli bir günde geri gel
aynı yere, aynı yüze, zalim
eğlenen çığrışlara:
mucize!
işte bu yere yıkar beni.
ama bir bedeli var.
yara izlerime bakmanın, bir bedeli var.
kalbimi dinlemenin ----
hakikaten çalışıyor.
bir bedeli var, çok büyük bir bedeli var.
bir sözün veya bir dokunuşun.
ya da biraz kanımı akıtmanın.
bir tutam saçımın veya elbisemden bir parçanın.
eee, herr doktor.
eee, herr düşman.
sizin eserinizim ben,
paha biçilmez,
altın topu bebeğinizim
bir çığlığa eriyen
dönüyorum ve yanıyorum.
gösterdiğiniz alakaya aldırmadığımı sanmayın.
kül, kül –
külü eşele bak.
etten kemikten eser yok----
bir kalıp sabun
bir nişan yüzüğü
altın bir diş.
herr tanrı, herr şeytan
savulun
savulun.
küllerin arasından
doğrulurum kızıl saçlarımla
ve çıtır çıtır adam yerim.
işte yine yaptım
her on yılda bir
böyle bir tane beceririm
bir tür ayaklı mucize, tenim
bir nazi lamba siperliği kadar parlak,
sağ ayağım
tüy kadar hafif
yüzüm ifadesiz, incecik
yahudi kumaşından.
çözün kundağı
ah, sevgili düşmanım.
korkutuyor muyum? –
burnu, göz bebekleri, 32 dişi yerli yerinde mi?
acı nefesi
ertesi gün yok olacak.
yakında, çok yakında
vahim bir öldür gücü
evimde, etimde olacak
ve ben işte gülümseyen bir kadın.
daha sadece otuzunda.
ve kedi gibi dokuz canlıyım.
bu üçüncü sefer.
ne lüzumsuzluk
on yılda bir imha.
bu ne çok iplik.
çekirdek yiyen kalabalık
itişir içeri görmek için
ellerimi ayaklarımı çözmelerini –
muhteşem soyunmalar.
baylar, bayanlar
bunlar ellerim benim,
bunlar dizlerim.
bir deri bir kemik olabilirim, farketmez,
ben de onlardandım, tek tip kadın işte
ilk seferinde on yaşındaydım.
kazaydı.
ikinci seferinde istedim
bitirip gitmeyi ve hiç daha dönmemeyi.
üstüstüme kapaklandım.
tıpkı bir midye gibi.
tekrar tekrar bağırmaları gerekti çağırmaları
ve üstümden ayıklamaları inci gibi parlak yapışkan solucanları
ölmek
bir sanattır, herşey gibi.
özellikle iyi yaparım.
bir ölürüm ki, cehennemden gelir gibi olurum.
bir ölürüm ki, adeta hakikaten olurum.
sanki gider gibi bir davete.
bunu yapmak çok kolay bir hücrede
ölmek ve kımıldamamak
ölüyü oynadığım tiyatroda sıranın gelmesi gibi
güneşli bir günde geri gel
aynı yere, aynı yüze, zalim
eğlenen çığrışlara:
mucize!
işte bu yere yıkar beni.
ama bir bedeli var.
yara izlerime bakmanın, bir bedeli var.
kalbimi dinlemenin ----
hakikaten çalışıyor.
bir bedeli var, çok büyük bir bedeli var.
bir sözün veya bir dokunuşun.
ya da biraz kanımı akıtmanın.
bir tutam saçımın veya elbisemden bir parçanın.
eee, herr doktor.
eee, herr düşman.
sizin eserinizim ben,
paha biçilmez,
altın topu bebeğinizim
bir çığlığa eriyen
dönüyorum ve yanıyorum.
gösterdiğiniz alakaya aldırmadığımı sanmayın.
kül, kül –
külü eşele bak.
etten kemikten eser yok----
bir kalıp sabun
bir nişan yüzüğü
altın bir diş.
herr tanrı, herr şeytan
savulun
savulun.
küllerin arasından
doğrulurum kızıl saçlarımla
ve çıtır çıtır adam yerim.
"yine de, en kışsı ruh halimde, sahibim renklerin ve tüm çiçeklerin varoluşunu boykot etmenin mutlak gücüne.."
psikoz gecirmeye hazir olduguna kanit, melankolik siirleri ile ingiliz edebiyatina bir sekilde katkida bulunmus, zeki yazar. kesinlikle siirleri ingilizce okunmalidir zira turkce cevirileri gereken duyguyu vermez.
yazarak iyileşmenin mümkün olduğunu düşünen ve bunu uygulamak isteyen şairdir.
(bkz: nilgün marmara)
(bkz: the bell jar)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?