büyük ingiliz oyun yazarı shakespeare’in gençlik yıllarında, sanatının ilk döneminde yazdığı eserlerden.
sosyal farklılıklar yüzünden bir türlü birleşemeyen sevgililerin öyküsü.
romeo ve juliet
(bkz: romeo and juliet)
iki düşman ailenin birbirini seven çocuklarının ölümle sonuçlanan mutsuz aşklarını konu alan “romeo ve jüliet”, shakespeare’in belki de en meşhur oyunu. dünyada bu oyunun adını duymayan insan sanırım pek azdır.
her ne kadar, konusunu ana hatlarıyla bilmiş olsam da, pazar sabahını ve öğleden sonrasını bu oyunu okumakla geçirmekten büyük zevk aldım. birden çok versiyonunu onlarca kez ekrandan izlemiş de olsak, değişik kitaplarda ve yazılarda oyuna yapılmış atıfları okumuş da olsak, bizzat kitaptan oyunu okumanın tadı bambaşka. eser hakkında birinci elden fikir sahibi olabilmek, birinci elden eserin ruhunu hissedebilmek için “kitabı” okumak gerekli ve önemli. özetle, iyi ki okumuşum.
***
oyunu okurken, kendimce güzel ya da önemli bulduğum satırların altını çizip durdum. içlerinden epeyce birkaçını buraya almak istiyorum:
“romeo – nefretten neler doğuyor, ama daha çoktur sevgiden doğan.”
“benvolio – adam sen de, bir ateş başka bir ateşi söndürür,
bir ağrı başka bir acıyla hafifler;
başın döndü mü, tersine çevir onu;
umutsuz bir keder başka bir kaygıyla giderilir;
yeni bir zehir bul gözlerine,
öncekinin öldürücü zehri yok olur.”
“romeo – gözlerimin sarsılmaz inancı,
böyle bir vefasızlık ederse, ateş olsun yaşlar.”
“mercutio – aşk sana hoyrat davranırsa,
sen de hoyrat davran ona; diken gibi batarsa,
sen de diken gibi batıp yeniver aşkı.”
“mercutio – erdemimiz bir kez zekamızdaysa,
beş kez niyetimizdedir.”
“romeo – işte dudaklarım arındı günahından,
senin dudaklarınla.”
“koro – ama tutku güç sağlar onlara, zaman da imkan,
büyük güçlüklerde bulur büyük hazzı insan.”
“romeo – yarayla alay eder hiç yara almayan.”
“rahip lawrence – yeryüzünde yaşayan en kötü şeyin bile
özel bir iyiliği dokunur yeryüzüne.
en iyi şey bile güzel kullanıştan yoksunsa,
gerçek sonuçtan kaçıp ulaşır kötülüğe
kötü kullanılırsa erdem kusura döner;
kusurda bazen bir eylemle yükselir.”
“rahip lawrence – şiddetli hazlar şiddetle son bulur,
ölümleri olur zaferleri, öpüşürken yok olan
ateşle barut gibi. en tatlı bal bile
tadıla tadıla bıkkınlık verir,
aynı lezzet iştahı köreltir. onun için
ölçülü sev de, uzun sürsün sevgin.
hedefe hızlı giden, yavaş kadar geç varır.”
“juliet – gel gece, gel romeo, gel ey gecedeki gündüz,
çünkü sen gecenin kanatları üstünde
kuzgunun sırtındaki kardan ak görünürsün.
gel ey tatlı gece, gel sevimli, kara alınlı gece,
ver bana romeo’mu, sonra, öldüğü zaman,
al da küçük küçük yıldızlara böl onu;
göğün yüzünü öyle bir süsler ki,
bütün dünya geceye gönül verir de,
tapmaz olur artık pırıltılı güneşe.”
“romeo – benimle tanışmak için elini uzatan,
henüz bilmediğim dert hangisidir?”
“rahip lawrence – görüyorum ki kulak yok delilerde.
romeo – nasıl olsun, akıllılarda göz olmadıktan sonra.”
“romeo – kanımızı içiyor keder.”
“lady capulet – ölçülü keder sevgiyi gösterir,
ama ölçüsüz keder akılsızlığa işarettir.”
“capulet – hayat çoktan ayrılmış bu dudaklardan;
bütün kırların en güzel çiçeği üstüne
vakitsiz yağan kırağı gibi ölüm onun üzerinde.”
“rahip lawrance – uzun süre evli duran değil,
evlenip genç ölendir mutlu olan.”
“romeo – aşkın gölgeleri bile sevinçle dolu olursa böyle,
kimbilir aşkın kendisine kavuşmak ne tatlıdır.”
“romeo – juliet’im nasıl? bir daha soruyorum bunu, çünkü o iyiyse hiçbir şey kötü olamaz.”
“balthasar – bir felaketi haber veriyor, çılgın bakışlarınız.”
“paris – öç almayı ölümden öteye vardırmak olur mu?”
“montague – ah görgüsüz! edebe sığar mı bu,
babandan önce nasıl girersin mezara?”
“prens – daha acıklı öykü duyulmamıştır, bilin,
bu öyküsünden romeo’yla jüliet’in.”
her ne kadar, konusunu ana hatlarıyla bilmiş olsam da, pazar sabahını ve öğleden sonrasını bu oyunu okumakla geçirmekten büyük zevk aldım. birden çok versiyonunu onlarca kez ekrandan izlemiş de olsak, değişik kitaplarda ve yazılarda oyuna yapılmış atıfları okumuş da olsak, bizzat kitaptan oyunu okumanın tadı bambaşka. eser hakkında birinci elden fikir sahibi olabilmek, birinci elden eserin ruhunu hissedebilmek için “kitabı” okumak gerekli ve önemli. özetle, iyi ki okumuşum.
***
oyunu okurken, kendimce güzel ya da önemli bulduğum satırların altını çizip durdum. içlerinden epeyce birkaçını buraya almak istiyorum:
“romeo – nefretten neler doğuyor, ama daha çoktur sevgiden doğan.”
“benvolio – adam sen de, bir ateş başka bir ateşi söndürür,
bir ağrı başka bir acıyla hafifler;
başın döndü mü, tersine çevir onu;
umutsuz bir keder başka bir kaygıyla giderilir;
yeni bir zehir bul gözlerine,
öncekinin öldürücü zehri yok olur.”
“romeo – gözlerimin sarsılmaz inancı,
böyle bir vefasızlık ederse, ateş olsun yaşlar.”
“mercutio – aşk sana hoyrat davranırsa,
sen de hoyrat davran ona; diken gibi batarsa,
sen de diken gibi batıp yeniver aşkı.”
“mercutio – erdemimiz bir kez zekamızdaysa,
beş kez niyetimizdedir.”
“romeo – işte dudaklarım arındı günahından,
senin dudaklarınla.”
“koro – ama tutku güç sağlar onlara, zaman da imkan,
büyük güçlüklerde bulur büyük hazzı insan.”
“romeo – yarayla alay eder hiç yara almayan.”
“rahip lawrence – yeryüzünde yaşayan en kötü şeyin bile
özel bir iyiliği dokunur yeryüzüne.
en iyi şey bile güzel kullanıştan yoksunsa,
gerçek sonuçtan kaçıp ulaşır kötülüğe
kötü kullanılırsa erdem kusura döner;
kusurda bazen bir eylemle yükselir.”
“rahip lawrence – şiddetli hazlar şiddetle son bulur,
ölümleri olur zaferleri, öpüşürken yok olan
ateşle barut gibi. en tatlı bal bile
tadıla tadıla bıkkınlık verir,
aynı lezzet iştahı köreltir. onun için
ölçülü sev de, uzun sürsün sevgin.
hedefe hızlı giden, yavaş kadar geç varır.”
“juliet – gel gece, gel romeo, gel ey gecedeki gündüz,
çünkü sen gecenin kanatları üstünde
kuzgunun sırtındaki kardan ak görünürsün.
gel ey tatlı gece, gel sevimli, kara alınlı gece,
ver bana romeo’mu, sonra, öldüğü zaman,
al da küçük küçük yıldızlara böl onu;
göğün yüzünü öyle bir süsler ki,
bütün dünya geceye gönül verir de,
tapmaz olur artık pırıltılı güneşe.”
“romeo – benimle tanışmak için elini uzatan,
henüz bilmediğim dert hangisidir?”
“rahip lawrence – görüyorum ki kulak yok delilerde.
romeo – nasıl olsun, akıllılarda göz olmadıktan sonra.”
“romeo – kanımızı içiyor keder.”
“lady capulet – ölçülü keder sevgiyi gösterir,
ama ölçüsüz keder akılsızlığa işarettir.”
“capulet – hayat çoktan ayrılmış bu dudaklardan;
bütün kırların en güzel çiçeği üstüne
vakitsiz yağan kırağı gibi ölüm onun üzerinde.”
“rahip lawrance – uzun süre evli duran değil,
evlenip genç ölendir mutlu olan.”
“romeo – aşkın gölgeleri bile sevinçle dolu olursa böyle,
kimbilir aşkın kendisine kavuşmak ne tatlıdır.”
“romeo – juliet’im nasıl? bir daha soruyorum bunu, çünkü o iyiyse hiçbir şey kötü olamaz.”
“balthasar – bir felaketi haber veriyor, çılgın bakışlarınız.”
“paris – öç almayı ölümden öteye vardırmak olur mu?”
“montague – ah görgüsüz! edebe sığar mı bu,
babandan önce nasıl girersin mezara?”
“prens – daha acıklı öykü duyulmamıştır, bilin,
bu öyküsünden romeo’yla jüliet’in.”
’’tanri merkezli orta çağ yaşaminin,insan merkezli rönesans yaşantisi ile çakiştiği değerleri yansitir romeo ve juliet.eserin gerçek değeri de bu iki dönemin niteliklerini akici bir anlatimda birleştirilmesinde saklidir.
rönesans insani kendini değerli,güçlü görür.ancak bu güç kendini ortaçağ’in teslimiyetçi,pasif kalibindan tamamiyla arindiramamiştir henüz.
bir şekilde rönesans insani gücünü kontrolsüz kullanmaktadir.örneğin
romeo ,kitapta her iki aile arasindaki husumeti ölü taklidi yaparak sona erdireceğini düşünmektedir.ne var ki juliet onun gerçekten kendini öldürdüğüne inandirilmiştir.neticede de juliet deli gibi aşik olduğu sevgilisinin öldüğüne inanarak intihar etmiştir.
romeo kendine duyduğu güveni,kendinde hissettiği gücü kontrolsüz bir biçimde kullanmiş olayin daha kötü boyutlara taşinmasina neden olmuştur.
rönesans insani kendini değerli,güçlü görür.ancak bu güç kendini ortaçağ’in teslimiyetçi,pasif kalibindan tamamiyla arindiramamiştir henüz.
bir şekilde rönesans insani gücünü kontrolsüz kullanmaktadir.örneğin
romeo ,kitapta her iki aile arasindaki husumeti ölü taklidi yaparak sona erdireceğini düşünmektedir.ne var ki juliet onun gerçekten kendini öldürdüğüne inandirilmiştir.neticede de juliet deli gibi aşik olduğu sevgilisinin öldüğüne inanarak intihar etmiştir.
romeo kendine duyduğu güveni,kendinde hissettiği gücü kontrolsüz bir biçimde kullanmiş olayin daha kötü boyutlara taşinmasina neden olmuştur.
sadece bu eseri orijinal dilinden okumak için bile ingilizce öğrenmeye değer. çevirilerde kaybolan bir çok kelime oyunu vardır. ingilizce az çok bilen her insan, gerekirse yanında çevirisiyle beraber, bu kitabı okumayı mutlaka denemelidir. alınacak olan tat, elizabet zamanının ingilizcesinin de vereceği zevkle, bin kat artacaktır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?