jetix de yayinlanan, kisa suren cizgi dizi...
pek sevimli bir kiz... garu yu da oyle guzel oper ki...
pucca
ço sevimli gülen çizgi film karakteri.
artık çantaların ,tshirtlerin üstünde, küpelerde, heryerde rastlanabilecek olan çizgi film karakteri.
hello kitty, miss piggy ve betty boop ile beraber son dönemin gözde kahramanı. kimimiz için her dönemin gözdesi kimimiz için yalnızca bu şirinlik, lolita şeysi bitene kadar takılacağımız bir tip sadece.
kendime baktım da o kadar çok eleştiriyorum ki kıskanıyorum galiba lan dedim. hep lan diye konuşurum kendimle ama başkalarına hep siz derim fena sınır koyarım. neyse işte pucca sadece benim olsun, kimse ellemesin, ben onun resmini 50 yaşıma da gelsem defterimin köşesine çizeyim istedim, dinlemediler, bırakmadılar, ellediler puccamı. hımf.
garuyu öpmeyecekti ama hep dedim, hep. dinlemedi.
kendime baktım da o kadar çok eleştiriyorum ki kıskanıyorum galiba lan dedim. hep lan diye konuşurum kendimle ama başkalarına hep siz derim fena sınır koyarım. neyse işte pucca sadece benim olsun, kimse ellemesin, ben onun resmini 50 yaşıma da gelsem defterimin köşesine çizeyim istedim, dinlemediler, bırakmadılar, ellediler puccamı. hımf.
garuyu öpmeyecekti ama hep dedim, hep. dinlemedi.
(bkz: pucca günlük)
kendisi milliyetin cadde ekinde yazmakta.
$imdiye dek 3 adet yazısı yayınlandı.
$imdiye dek 3 adet yazısı yayınlandı.
geçtiğimiz pazar caddede yayınlanan yazısı...
yaşarken cehennemi görmek, arkadaşının düğününde bekar olarak salınmak olsa gerek...
neredeyse bütün arkadaşlarım evleniyor, hatta bir tanesi evlenmekle kalmayıp ikinci çocuğuna hamile şu anda. hayır biz bunlarla karar vermiştik, hiçbirimiz evlenmeyecektik, evlilik zayıf kadınların istediği bir şeydi, bir erkeğe bağımlı olmak yerine çikolataya bağlı kalacaktık biz, birbirimize yetecektik. sözlerinde durmadılar ama, hoop manitaya gören duvağı taktı! üstelik onlardan önce benim evlenmem gerekirken! onlardan, kocalarından, mutlu minik yuvalarından nefret ediyorum!
hafta sonu liseden bir arkadaşımın düğünündeydim, yapayalnız kereste gibi gittim oraya. kuaförde başladı homurdanmalarım. kızla da çok yakınız diye yanıbaşından ayrılmıyorum, sürekli suratımda yapmacık bir gülümseme. ama gel sen içime sor nasıl kıskançlıklara gebeyim; o böyle “evimizi bir gör pucca harika, bembeyaz döşettik her yeri. ama çok yoruldum canım çıktı” dedikçe, “çıksın o canın pislik karı, beyaz döşetmişmiş, gelip evine lekelemez miyim o koltukları ben” diye içimden saydırıyorum. dışımdan ise gülümseyip “bebeğimsin, sen her şeyin en güzelini hakettin, yorgunluğuna değecek inan buna” diyorum!
düğünde kim güzel olabilir ki?
bir de böyle kendi gibi etrafında kızlar var onlarla toplaşıp, banyo takımı hakkında uzun uzun konuşuyorlar. aynadan kesiyorum böyle o gerizekalı sıfatlarıyla kendilerini dünyanın en güzel kızı zannedip gelinin kaynını kim kapacak yarışındalar sinsi sinsi. gerçi ne kadar uğraşsalar da düğünlerde hiç kimse güzel olmuyor. kadınlar mutasyona uğruyor tamamen, o iğrenç abiye adı altında pullu dallı kıyafetler, önden boynuz gibi çıkartılmış iki bukle saç, simler sağa sola saçılmış, gözlerinin üstünde masmavi bir far ve iğrenç ucuz bir ruj! herkes adeta seda sayan’ın ilk gazino döneminden fırlamış gibi.
bir yandan onları kestim, diğer taraftan şarapları içerken eski sevgililerimin hepsine teker teker küfür ettim. şu an o beyaz kasnaklı bezin içerisinde ben olabilirdim. ağzımı yırtarcasına gülerek, karşımdaki zengin ama düdük herifle dans edebilirdim. sonra beyaz pofidik koltuklarımızı insanlara dünyanın en önemli meselesi gibi anlatabilirdim. oysa şu an masada tek başına oturmuşum, kafam iyi, rimelim akmış, ayakkabılarımı çıkartmış, her gelenin saçmalıklarını dinliyorum.
ağzının payını verdim
düğünlerdeki “evlenmelisin kızım, bizim bir görümce var 30’unda, ıı ıh evlenemedi kaldı öyle, 20 ideal yaş, orada evlendin evlendin yoksa olmuyor, sen kaç yaşındasın, ohooo neyse kör topal biri çıkar” diyerek sana yanaşan menopozlu ablalar etrafımı sarmadan, “kalkıp gideyim kendim gibi bekar kızlarla taksim’e akayım” dedim.. gittim gelin ve damada hoşça kal demek için yanlarına... kız şöyle bir sarıldı, kulağıma doğru yaklaşarak, “ayy sıra sen de bir sen kaldın, çok geç kalırsan kimse almaz seni ben söyleyeyim hihihih” diye şuursuzca konuşunca, içtiğim şarapların etkisiyle, içimde yanıp duran kıskançlığın gazıyla, ikisiyle de göz göze gelecek şekilde “kendini birine kapaklamana en çok ben sevindim, artık evimi garsoniyer gibi kullanamayacaksın canımın içi” diyerek arkamı döndüm ve gittim. arkadan bir takım sesler duydum ama hiç sallamadım hızlanarak çıktım oradan...
yazının norma’sı:
coğrafya hocamız cadının tekiydi; “evlensin bir şeyi kalmaz pamuk olur” diye arkasından konuşurlardı. şu an çok iyi anlıyorum kadıncağızı.
http://cadde.milliyet.com.tr/2010/08/10/yazardetay/1270786/bekarlara_cin_iskencesi
yaşarken cehennemi görmek, arkadaşının düğününde bekar olarak salınmak olsa gerek...
neredeyse bütün arkadaşlarım evleniyor, hatta bir tanesi evlenmekle kalmayıp ikinci çocuğuna hamile şu anda. hayır biz bunlarla karar vermiştik, hiçbirimiz evlenmeyecektik, evlilik zayıf kadınların istediği bir şeydi, bir erkeğe bağımlı olmak yerine çikolataya bağlı kalacaktık biz, birbirimize yetecektik. sözlerinde durmadılar ama, hoop manitaya gören duvağı taktı! üstelik onlardan önce benim evlenmem gerekirken! onlardan, kocalarından, mutlu minik yuvalarından nefret ediyorum!
hafta sonu liseden bir arkadaşımın düğünündeydim, yapayalnız kereste gibi gittim oraya. kuaförde başladı homurdanmalarım. kızla da çok yakınız diye yanıbaşından ayrılmıyorum, sürekli suratımda yapmacık bir gülümseme. ama gel sen içime sor nasıl kıskançlıklara gebeyim; o böyle “evimizi bir gör pucca harika, bembeyaz döşettik her yeri. ama çok yoruldum canım çıktı” dedikçe, “çıksın o canın pislik karı, beyaz döşetmişmiş, gelip evine lekelemez miyim o koltukları ben” diye içimden saydırıyorum. dışımdan ise gülümseyip “bebeğimsin, sen her şeyin en güzelini hakettin, yorgunluğuna değecek inan buna” diyorum!
düğünde kim güzel olabilir ki?
bir de böyle kendi gibi etrafında kızlar var onlarla toplaşıp, banyo takımı hakkında uzun uzun konuşuyorlar. aynadan kesiyorum böyle o gerizekalı sıfatlarıyla kendilerini dünyanın en güzel kızı zannedip gelinin kaynını kim kapacak yarışındalar sinsi sinsi. gerçi ne kadar uğraşsalar da düğünlerde hiç kimse güzel olmuyor. kadınlar mutasyona uğruyor tamamen, o iğrenç abiye adı altında pullu dallı kıyafetler, önden boynuz gibi çıkartılmış iki bukle saç, simler sağa sola saçılmış, gözlerinin üstünde masmavi bir far ve iğrenç ucuz bir ruj! herkes adeta seda sayan’ın ilk gazino döneminden fırlamış gibi.
bir yandan onları kestim, diğer taraftan şarapları içerken eski sevgililerimin hepsine teker teker küfür ettim. şu an o beyaz kasnaklı bezin içerisinde ben olabilirdim. ağzımı yırtarcasına gülerek, karşımdaki zengin ama düdük herifle dans edebilirdim. sonra beyaz pofidik koltuklarımızı insanlara dünyanın en önemli meselesi gibi anlatabilirdim. oysa şu an masada tek başına oturmuşum, kafam iyi, rimelim akmış, ayakkabılarımı çıkartmış, her gelenin saçmalıklarını dinliyorum.
ağzının payını verdim
düğünlerdeki “evlenmelisin kızım, bizim bir görümce var 30’unda, ıı ıh evlenemedi kaldı öyle, 20 ideal yaş, orada evlendin evlendin yoksa olmuyor, sen kaç yaşındasın, ohooo neyse kör topal biri çıkar” diyerek sana yanaşan menopozlu ablalar etrafımı sarmadan, “kalkıp gideyim kendim gibi bekar kızlarla taksim’e akayım” dedim.. gittim gelin ve damada hoşça kal demek için yanlarına... kız şöyle bir sarıldı, kulağıma doğru yaklaşarak, “ayy sıra sen de bir sen kaldın, çok geç kalırsan kimse almaz seni ben söyleyeyim hihihih” diye şuursuzca konuşunca, içtiğim şarapların etkisiyle, içimde yanıp duran kıskançlığın gazıyla, ikisiyle de göz göze gelecek şekilde “kendini birine kapaklamana en çok ben sevindim, artık evimi garsoniyer gibi kullanamayacaksın canımın içi” diyerek arkamı döndüm ve gittim. arkadan bir takım sesler duydum ama hiç sallamadım hızlanarak çıktım oradan...
yazının norma’sı:
coğrafya hocamız cadının tekiydi; “evlensin bir şeyi kalmaz pamuk olur” diye arkasından konuşurlardı. şu an çok iyi anlıyorum kadıncağızı.
http://cadde.milliyet.com.tr/2010/08/10/yazardetay/1270786/bekarlara_cin_iskencesi
o değilde, bu hanım kızımız milliyet caddeden sonra elele dergisinde de yazmaya ba$lamı$. ya ezik büzük rezil $ekilde blogunda ba$ladığı yazı hayatına buralarda devam etmesi gerçekten bir mucize ve $anstır. ayrıca da övgü gerektirir:
helal sana!
helal sana!
kendisinin yazilarini twitterdan da takip edebiliyorsunuz;
http://twitter.com/puccaa
twitterda ki yazilari da blogundan a$agi kalmiyor.
http://twitter.com/puccaa
twitterda ki yazilari da blogundan a$agi kalmiyor.
ahaha, tam manyak ya.
http://passiflora-rapunzel.blogspot.com/2010/12/erkeginizi-yatakta-cldrtn-yuzde-yuz.html
http://passiflora-rapunzel.blogspot.com/2010/12/erkeginizi-yatakta-cldrtn-yuzde-yuz.html
kitabı çıktıktan sonra blogunu bayağı ihmal etmiş meşhur bloggerımızdır
bildiğin overrated vakasıdır.
küfür olmazsa olmazıdır, hayatının anlamı.
sanirim yeni kitabi cikmi$ kendisinin.
eger yanilmiyorsam nihayet bugun imza gununde yuzu aciga cikti. hic de oyle hayal edildigi gibi bir kadin degilmi$. yok ben yaniliyorsam da hiyarligimdan olsun.
http://tinyurl.com/6u4u4k2
http://tinyurl.com/6u4u4k2
bugun tuyapta imza gunu vardi ancak tuyap yonetimi izdihamdan oturu imza gununu iptal etmi$. cok yazik oldu kiza ya, imza gunu de mundar oldu. hem imza gunu gercekle$medi, hem de kimligi de$ifre oldu.
tuyap yeniden puccayi iceri almi$. az sonra imza gunu yeniden ba$layacakmi$.
fotoğrafını twitterdan kaldırmıştır, fakat internet ortamına bir kez düştü o fotoğraf.
http://tinyurl.com/7u79qkt
http://tinyurl.com/7u79qkt
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?