tarihsel surecte musevilik dinini kabul etmi$ ilk ve tek turk toplumu.
hazarlar
hazarlar, idil kıyıları ve kırım yarımadası arasında imparatorluk kuran bir türk boyudur (468-965).
önceleri, hazarların kaynakları ve hangi soydan geldikleri, kesin olarak bilinmiyordu. bu konuda, değişik görüşler ileri sürülüyordu. daha sonra incelenen musevî, bizans ve arap kaynaklarına göre, hazar ülkesinde yaşayan halkın büyük çoğunluğunun uygur, hazar, bulgar, sabir ve peçenek gibi türk boyları olduğu açıklandı.
hazarların, batı hun devletinin yıkıntıları üzerinde devlet kurdukları (468), göktürk imparatorluğunun batı kolu olarak gelişme gösterdikleri, göktürkler ile eş kaynaktan geldikleri anlaşıldı. türk adını almaları da bu yüzdendir.
hazarlar, sasanîlerle sık sık savaşırlardı. bizansla aralarında daha çok barışa dayanan bağlantılar vardı. 627 yılında yapılan bizans-iran savaşında hazarlar, sasanîlere karşı bizansı tuttular. vii. yüzyıl sonlarına doğru, arran hıristiyanlarının hazarlar üzerindeki dinî baskıları arttı. yavaş yavaş eski dinleri olan şamanlığı bıraktılar. islâmın doğuşundan sonra hızla gelişen arap saldırıları, kısa bir süre içinde âzerbaycana yayıldı. istanbulu kuşatan emevî ordularına karşı bizans; hazar ve bulgar türklerinden yardım istedi (718). bizansın yardımına koşan hazarlar, arapların tepkisini üzerlerine çektiler. bu yüzden, bu bölgeyi ele geçiren araplar, 721-723 yıllarında hazar topraklarına saldırdılar, başkent belenceri aldılar. bunun üzerine hazar hanı, idil ırmağı kıyısındaki akkale ilini başkent edindi. daha sonra mervan bin muhammed, bir ordu ile belencere kadar geldi, şehri yaktı. derbende arap birlikleri yerleşti. araplar, bu saldırıların bir süre ardını bırakmadı. 737 yılında, gene mervan bin muhammed, yüz elli bin kişilik büyük bir ordu ile etil şehri üzerine yürüdü. oldukça korkulu yollardan, derin vadilerden geçen mervan, bu ordu ile kür nehri kıyısındaki kasak şehrinden hazarların, dağıstandaki büyük ili olan semender üzerine yürüdü. orduyu, biri derbend, biri de daryal geçidi olmak üzere iki ayrı yoldan geçirerek birdenbire hazarlara saldırdı. hazarlar, bu beklenmedik saldırı karşısında pek tutunamadılar. mervan bin muhammed, ordusunu kolayca etile gönderdi, şehri kuşattı. hazar hakanı, idil nehrinin öteki kıyısına geçerek, tarhanlardan kurulu 40 000 kişilik bir ordu ile, arapların nehri aşmalarını önlemek istedi. mervan, bu çarpışma sonunda, 20 000 aileyi esir alarak derbend taraflarına sürdü. anberi adlı kumandanın yönetimi altına verdiği 40 000 kişilik seçme arap ordusunu da tulumlara bindirerek nehrin doğu yakasına geçirdikten sonra, hazar tarhanının ordusunu dağıttı, tarhanı öldürttü. bunun üzerine hazar hakanı, barış istemek ve antlaşma imzalamak zorunda kaldı. mervan bin muhammed, hazar hakanına, etile dönme izni verdi. ayrıca, islâm dinini hazarlar arasında yaymak amacıyla sabit el-esadî ve abdurrahman hulânû adlı iki arap hukukçusunu, hazar hakanının yanında bıraktı. araplar karşısında başarısızlığa uğrayan hazarlar, vii. ve viii. yüzyıllarda avrupa ve bizans ülkelerinde durumlarını korudular. kırım ve azak ülkelerinde daha da güçlendiler. kırım gotları, bu yüzyıllarda hazarlara bağlıydılar. başlarında hazar hakanı tarafından tayin edilen bir vali bulunurdu. bu genel valilere, göktürk ve hazar devletlerinin öteki bölgelerinde olduğu gibi, kırımda da tuyun adı veriliyordu. gotlar, kendi içlerinde bağımsızdı. daha sonraki yıllarda hazarlar, yavaş yavaş gotların bağımsızlıklarına son verdiler (787). bu arada hazarlar, don ırmağı üzerinde, bozkır kavimlerinin saldırılarını önlemek amacıyla, sarhil adını verdikleri bir kale yaptılar. ukraynanın başkenti olan kievde, hazar hakanına bağlı üç kardeş tarafından yaptırılmıştı.
bu ağır yenilgiden sonra, hazarlarla araplar arasındaki gerginlik arttı. ast tarkan kumandasındaki 100 000 kişilik bir hazar ordusu, kafkas dağlarından hızla güneye indi. daha önce arapların saldırısına uğrayan ermeniye ve âzerbaycana girdi (765). bütün şehirleri yağma etti. 100 000 müslümanı esir alarak götürdü. bununla, hazar kumandanı, otuz yıl önceki ağır yenilginin öcünü aldı. güneyde araplara yenilen hazarlar, batıda, özellikle avrupa devletleri karşısında önemli bir varlık olarak kaldılar. 787 yılında gotların kırımdaki kalelerini alarak, oradaki hakimiyetlerine son verdiler. araplar gibi, bizanslılar da hazarlarla birtakım akrabalıklar kurma yoluna gittiler. imparator ii. justinianus, hazar hakanının kızkardeşiyle; imparator v. konstantinos, bir hazar prensesiyle evlendi. halife harun reşid zamanında, hazar hakanı ve yakınları musevî dinine girdiler.
hazar imparatorluğu, bir yandan norman-rus, bir yandan selçuklu ve kıpçak saldırıları sonucu sarsıldı. gittikçe kuvvetlenen ruslar, kievi hazarların elinden aldılar (866). bu olaydan sonra rusların, hazar topraklarına yaptıkları akınlar sıklaştı. 965 yılında svyatoslav kumandasındaki bir rus ordusu, bütün hazar şehirlerini yakıp yıktı. dağılan hazar halkı, bazı adalara sığınmak zorunda kaldı. hazarlar, bir süre sonra azak ve kırımda küçük prenslikler kurarak yaşamaya başladılar. bizansın yardımıyla ruslar, buraları da kendi topraklarına kattılar (1016). aynı yıllarda, aşağı idil ve terekteki hazar devletleri de oğuz (selçuklular) ve kıpçakların saldırıları sonunda ortadan kalktı. geniş bir alana yayılan hazarlar; kıpçaklar, peçenekler, oğuzlar gibi yeni türk boylarına karıştılar. altınordu hakanı sürbidey noyan, etil şehrinde bağımsız yaşayan hazarların hakimiyetine son verdi (1299), şehrin yakınlarında, altınordu devletininin başkenti olan sarayı kurdu. hazar kağanları, sırasıyla şunlardır: bulan (620-?); ubaca; hızkiya; menaşe i; hanuka; ishak; sabulon; menaşe ii; nisi; harun i; menahem; benyamin; harun ii (?-931); yusuf (931-965).
medeniyet
bazı kaynaklara göre göktürk, bazı kaynaklara göre rus veya ibranî yazısı kullandıkları söylenen hazarlardan günümüze kadar, ancak iki adet yazılı belge kaldı. bunlardan birisi, hazar hakanı yusuf bin harun tarafından, endülüslü musevî devlet ve bilim adamı hasday bin ishak bin şaprûta gönderilen mektuptur (960). öteki ise bilinmeyen hazarlı bir musevî tarafından, hakan yusuf zamanında (931-965) yazılan bir mektubun, mısırda keniset-el-şâmide bulunan parçalarıdır. birinci mektupta, hakan yusuf, şeceresini saymakta, musevî dinine girmekle ilgili bilgiler vermektedir. mektupta ayrıca, hazar ülkesinde yaşayan boyları, bunların yaşayış tarzını anlatan cümleler vardır. mektuptan anlaşıldığına göre hazarlar, yarı göçebe, yarı şehir hayatı yaşarlardı. nitekim, bu bilgileri bazı arap kaynakları da doğrular. genellikle yazın çadırlarda, kışın şehirlerde oturuyorlardı. en ünlü şehirleri, etil, saksın, belencer, sarkil ve semenderdi. başkent etilin, idil ırmağı kıyısında kurulduğu sanılır. şehrin batı kesimine etil (sarığşın da denir), doğu kısmına hazarân (hanbalığ da denir) deniliyordu. irmağın ortasında, şehrin iki yakasına dubalı köprülerle bağlı bir ada vardı. şehrin batı bölümü, doğu bölümüne göre daha genişti. burada hakanın tuğladan yapılmış sarayı vardı. şehrin uzunluğu 25 km idi ve dört kapılı bir surla çevrilmişti. şehir, dağınıktı. evler, türklerin derme evleri (hargâh, büyük çadır da denir) denen, ağaçtan yapılmış ve üstleri keçe ile örtülü türdendi. onlar, bu evlere odâde adını veriyorlardı. pek azı kerpiçten yapılırdı. hakandan başka hiç kimse tuğla ev yapamazdı. şehirde ayrıca çarşı ve hamamlar vardı. sarkil şehrinde yapılan son kazılardan, şehrin dikdörtgen biçimli; ev yapımında kullanılan tuğlaların, asya kaynaklı olduğu anlaşıldı.
hazar hakanları, savaşlarda, odâde denilen, çadırlı bir arabaya binerlerdi. arabanın her tarafı halılarla döşenir, üzerinde sırmalarla örtülü bir kubbe yükselirdi. kubbenin üstünde, altından yapılmış bir armut bulunurdu. gelinlerin çeyiz arabaları da, hakanın savaş arabasını andırırdı. bu arabaların on tanesinin kapıları altın ve gümüş levhalarla kaplı olurdu. arkadan gelen 20 araba ile her türlü çeyiz eşyası, altın ve gümüş kaplar taşınırdı. hazarlar, ölülerini suya atarlardı. bazı söylentilere göre sonraları, ölüleri yakmağa başladılar. bir hakan öldüğünde her birinde birer kabir bulunan 20 odalı bir ev yapılırdı. kabirler, ufalanmış taş tozu ile döşenir, içine kireç veya mine konulurdu. gömme işi bittikten sonra, hakanı gömenler de öldürülerek, öteki odalara gömülürlerdi. bu iş, hakanın hangi odaya gömüldüğünün bilinmemesi için yapılırdı. bu geleneğin, hunlarda da sürdürüldüğünü gösteren belgeler vardır. hakanın kabir odası, baştan başa, altınla işlenmiş kumaşla örtülür; bütün işler bittikten sonra suyun altında kalacak şekilde, nehrin suyu kabir eve boşaltılır ve yapı iyice su altında kalır; böylelikle artık, hakanın cesedine insan, şeytan, kurt ve böceklerin zarar veremeyeceğine inanılırdı. hazar hakanlarından hiçbirinin mezarının bulunamayışı, kendilerinin bu gömme geleneği yüzündendir.
ekonomi
etil şehri, güneydoğu avrupa ile asya arasındaki bir alışveriş merkeziydi. bu şehirde, çeşitli dinlere bağlı yerli halktan başka, ticaret için gelmiş yabancılar da otururlardı. şehir pazarlarında, çeşitli ülkelerden, çeşitli yerlerden gelen mallar değiş-tokuş edilir, satılırdı. saksın şehrinde alışveriş, kurşun paralarla yapılırdı. ayrıca, ekin denilen kumaş paralar (kâğıt para benzeri) da kullanılırdı. hazarların başlıca ihraç malı, bir çeşit tutkaldı, öteki ticaret mallarının çoğu, rus ve bulgar ülkelerinden gelen maddelerdi. büyük şehirlerin çevrelerinde geniş bahçe ve bağlar vardı. yerli halk, yazın çadırlarda şehir dışına çıkar, tarımla uğraşırdı. hazarların, milletlerarası ihraç malları arasında, hazar süngüleri, hazar eğerleri, hazar zırhları önemli yer tutardı. hazar kılıçları, ruslar arasında da biliniyordu. hakanlar, bulgar ilteberliğinden her evden, her yıl bir samur vergisi alırlardı. ayrıca, ticaret kervanları ve gemileri, onda bir oranında vergi öderlerdi. hazar denizinden gelen gemilerden de gümrük vergisi alınırdı.
din
hazarlar, uzun zaman, şaman dinine bağlı olarak yaşadılar. ancak, bizans ve araplarla olan sıkı ilişkiler, hakanlarla soylu ailelerin musevîliği benimsemeleri, her üç dinin de ülkede yayılmasına yol açtı. müslümanlığı da (732-800), musevîliği de (800-965) resmî din olarak benimsemişlerdir. hıristiyanlık, resmî din olmadı, ancak, arran metropoliti israilin çalışmaları (677-703) sonucu, bu din de ülkede geniş ölçüde yayıldı. halk, daha çok müslüman ve hıristiyan; hanlar, tarhanlar ve onlara yakın çevreler musevî idi. hazarda yedi başkadı vardı. bunlardan ikisi müslümanların, ikisi hıristiyanların, ikisi musevî hazarların, biri de öteki dinlere bağlı olanların işlerini görüyorlardı. başkent etilde (x. yüzyıl), 10 cami vardı. müslüman halkın sayısı 10 000 kadardı. genellikle bizans sınırındaki ve kırımdaki hazarlar hıristiyan, dağıstan ve aşağı idilde oturanlar müslüman idi. hıristiyanlar (viii. yüzyıl), teşkilât olarak yedi piskoposluğa ayrılmışlardı.
yönetim şekli
hazarların devlet teşkilâtında, çifte krallık düzeni uygulanıyordu. devlet başkanı olan hakan, doğrudan doğruya devlet işlerine karışmıyor, devleti sembolik olarak temsil ediyordu. idare, onun nâibi olan hakanbehin elinde bulunuyordu. ancak, hakanbehi değiştirmek, görevinden almak, her zaman, asıl hakanın yetkileri arasındaydı. buna karşılık, orduları, ülkeyi yöneten, savaş açabilen, hakanbeh idi. vilayetlerle ilgili işler, memleketin adalet ve iç işleri de onların elindeydi. büyük hakan da denilen asıl hakanın saltanat süresi, kırk yılı aşamazdı. bu süre içinde hakan, kendiliğinden ölmezse, maiyeti "bunadı", "aklı azaldı" gerekçesiyle onu kendi elleriyle öldürürlerdi. hakan, düşmana karşı giden ordudan kaçıp dönenleri cezalandırır, ordu savaşta yenilirse, hakanbehin gözleri önünde, onun kadın ve çocuklarıyla mallarını başkalarına dağıtırdı. hakanbehlere, tarkan, yabgu da denilirdi.
önceleri, hazarların kaynakları ve hangi soydan geldikleri, kesin olarak bilinmiyordu. bu konuda, değişik görüşler ileri sürülüyordu. daha sonra incelenen musevî, bizans ve arap kaynaklarına göre, hazar ülkesinde yaşayan halkın büyük çoğunluğunun uygur, hazar, bulgar, sabir ve peçenek gibi türk boyları olduğu açıklandı.
hazarların, batı hun devletinin yıkıntıları üzerinde devlet kurdukları (468), göktürk imparatorluğunun batı kolu olarak gelişme gösterdikleri, göktürkler ile eş kaynaktan geldikleri anlaşıldı. türk adını almaları da bu yüzdendir.
hazarlar, sasanîlerle sık sık savaşırlardı. bizansla aralarında daha çok barışa dayanan bağlantılar vardı. 627 yılında yapılan bizans-iran savaşında hazarlar, sasanîlere karşı bizansı tuttular. vii. yüzyıl sonlarına doğru, arran hıristiyanlarının hazarlar üzerindeki dinî baskıları arttı. yavaş yavaş eski dinleri olan şamanlığı bıraktılar. islâmın doğuşundan sonra hızla gelişen arap saldırıları, kısa bir süre içinde âzerbaycana yayıldı. istanbulu kuşatan emevî ordularına karşı bizans; hazar ve bulgar türklerinden yardım istedi (718). bizansın yardımına koşan hazarlar, arapların tepkisini üzerlerine çektiler. bu yüzden, bu bölgeyi ele geçiren araplar, 721-723 yıllarında hazar topraklarına saldırdılar, başkent belenceri aldılar. bunun üzerine hazar hanı, idil ırmağı kıyısındaki akkale ilini başkent edindi. daha sonra mervan bin muhammed, bir ordu ile belencere kadar geldi, şehri yaktı. derbende arap birlikleri yerleşti. araplar, bu saldırıların bir süre ardını bırakmadı. 737 yılında, gene mervan bin muhammed, yüz elli bin kişilik büyük bir ordu ile etil şehri üzerine yürüdü. oldukça korkulu yollardan, derin vadilerden geçen mervan, bu ordu ile kür nehri kıyısındaki kasak şehrinden hazarların, dağıstandaki büyük ili olan semender üzerine yürüdü. orduyu, biri derbend, biri de daryal geçidi olmak üzere iki ayrı yoldan geçirerek birdenbire hazarlara saldırdı. hazarlar, bu beklenmedik saldırı karşısında pek tutunamadılar. mervan bin muhammed, ordusunu kolayca etile gönderdi, şehri kuşattı. hazar hakanı, idil nehrinin öteki kıyısına geçerek, tarhanlardan kurulu 40 000 kişilik bir ordu ile, arapların nehri aşmalarını önlemek istedi. mervan, bu çarpışma sonunda, 20 000 aileyi esir alarak derbend taraflarına sürdü. anberi adlı kumandanın yönetimi altına verdiği 40 000 kişilik seçme arap ordusunu da tulumlara bindirerek nehrin doğu yakasına geçirdikten sonra, hazar tarhanının ordusunu dağıttı, tarhanı öldürttü. bunun üzerine hazar hakanı, barış istemek ve antlaşma imzalamak zorunda kaldı. mervan bin muhammed, hazar hakanına, etile dönme izni verdi. ayrıca, islâm dinini hazarlar arasında yaymak amacıyla sabit el-esadî ve abdurrahman hulânû adlı iki arap hukukçusunu, hazar hakanının yanında bıraktı. araplar karşısında başarısızlığa uğrayan hazarlar, vii. ve viii. yüzyıllarda avrupa ve bizans ülkelerinde durumlarını korudular. kırım ve azak ülkelerinde daha da güçlendiler. kırım gotları, bu yüzyıllarda hazarlara bağlıydılar. başlarında hazar hakanı tarafından tayin edilen bir vali bulunurdu. bu genel valilere, göktürk ve hazar devletlerinin öteki bölgelerinde olduğu gibi, kırımda da tuyun adı veriliyordu. gotlar, kendi içlerinde bağımsızdı. daha sonraki yıllarda hazarlar, yavaş yavaş gotların bağımsızlıklarına son verdiler (787). bu arada hazarlar, don ırmağı üzerinde, bozkır kavimlerinin saldırılarını önlemek amacıyla, sarhil adını verdikleri bir kale yaptılar. ukraynanın başkenti olan kievde, hazar hakanına bağlı üç kardeş tarafından yaptırılmıştı.
bu ağır yenilgiden sonra, hazarlarla araplar arasındaki gerginlik arttı. ast tarkan kumandasındaki 100 000 kişilik bir hazar ordusu, kafkas dağlarından hızla güneye indi. daha önce arapların saldırısına uğrayan ermeniye ve âzerbaycana girdi (765). bütün şehirleri yağma etti. 100 000 müslümanı esir alarak götürdü. bununla, hazar kumandanı, otuz yıl önceki ağır yenilginin öcünü aldı. güneyde araplara yenilen hazarlar, batıda, özellikle avrupa devletleri karşısında önemli bir varlık olarak kaldılar. 787 yılında gotların kırımdaki kalelerini alarak, oradaki hakimiyetlerine son verdiler. araplar gibi, bizanslılar da hazarlarla birtakım akrabalıklar kurma yoluna gittiler. imparator ii. justinianus, hazar hakanının kızkardeşiyle; imparator v. konstantinos, bir hazar prensesiyle evlendi. halife harun reşid zamanında, hazar hakanı ve yakınları musevî dinine girdiler.
hazar imparatorluğu, bir yandan norman-rus, bir yandan selçuklu ve kıpçak saldırıları sonucu sarsıldı. gittikçe kuvvetlenen ruslar, kievi hazarların elinden aldılar (866). bu olaydan sonra rusların, hazar topraklarına yaptıkları akınlar sıklaştı. 965 yılında svyatoslav kumandasındaki bir rus ordusu, bütün hazar şehirlerini yakıp yıktı. dağılan hazar halkı, bazı adalara sığınmak zorunda kaldı. hazarlar, bir süre sonra azak ve kırımda küçük prenslikler kurarak yaşamaya başladılar. bizansın yardımıyla ruslar, buraları da kendi topraklarına kattılar (1016). aynı yıllarda, aşağı idil ve terekteki hazar devletleri de oğuz (selçuklular) ve kıpçakların saldırıları sonunda ortadan kalktı. geniş bir alana yayılan hazarlar; kıpçaklar, peçenekler, oğuzlar gibi yeni türk boylarına karıştılar. altınordu hakanı sürbidey noyan, etil şehrinde bağımsız yaşayan hazarların hakimiyetine son verdi (1299), şehrin yakınlarında, altınordu devletininin başkenti olan sarayı kurdu. hazar kağanları, sırasıyla şunlardır: bulan (620-?); ubaca; hızkiya; menaşe i; hanuka; ishak; sabulon; menaşe ii; nisi; harun i; menahem; benyamin; harun ii (?-931); yusuf (931-965).
medeniyet
bazı kaynaklara göre göktürk, bazı kaynaklara göre rus veya ibranî yazısı kullandıkları söylenen hazarlardan günümüze kadar, ancak iki adet yazılı belge kaldı. bunlardan birisi, hazar hakanı yusuf bin harun tarafından, endülüslü musevî devlet ve bilim adamı hasday bin ishak bin şaprûta gönderilen mektuptur (960). öteki ise bilinmeyen hazarlı bir musevî tarafından, hakan yusuf zamanında (931-965) yazılan bir mektubun, mısırda keniset-el-şâmide bulunan parçalarıdır. birinci mektupta, hakan yusuf, şeceresini saymakta, musevî dinine girmekle ilgili bilgiler vermektedir. mektupta ayrıca, hazar ülkesinde yaşayan boyları, bunların yaşayış tarzını anlatan cümleler vardır. mektuptan anlaşıldığına göre hazarlar, yarı göçebe, yarı şehir hayatı yaşarlardı. nitekim, bu bilgileri bazı arap kaynakları da doğrular. genellikle yazın çadırlarda, kışın şehirlerde oturuyorlardı. en ünlü şehirleri, etil, saksın, belencer, sarkil ve semenderdi. başkent etilin, idil ırmağı kıyısında kurulduğu sanılır. şehrin batı kesimine etil (sarığşın da denir), doğu kısmına hazarân (hanbalığ da denir) deniliyordu. irmağın ortasında, şehrin iki yakasına dubalı köprülerle bağlı bir ada vardı. şehrin batı bölümü, doğu bölümüne göre daha genişti. burada hakanın tuğladan yapılmış sarayı vardı. şehrin uzunluğu 25 km idi ve dört kapılı bir surla çevrilmişti. şehir, dağınıktı. evler, türklerin derme evleri (hargâh, büyük çadır da denir) denen, ağaçtan yapılmış ve üstleri keçe ile örtülü türdendi. onlar, bu evlere odâde adını veriyorlardı. pek azı kerpiçten yapılırdı. hakandan başka hiç kimse tuğla ev yapamazdı. şehirde ayrıca çarşı ve hamamlar vardı. sarkil şehrinde yapılan son kazılardan, şehrin dikdörtgen biçimli; ev yapımında kullanılan tuğlaların, asya kaynaklı olduğu anlaşıldı.
hazar hakanları, savaşlarda, odâde denilen, çadırlı bir arabaya binerlerdi. arabanın her tarafı halılarla döşenir, üzerinde sırmalarla örtülü bir kubbe yükselirdi. kubbenin üstünde, altından yapılmış bir armut bulunurdu. gelinlerin çeyiz arabaları da, hakanın savaş arabasını andırırdı. bu arabaların on tanesinin kapıları altın ve gümüş levhalarla kaplı olurdu. arkadan gelen 20 araba ile her türlü çeyiz eşyası, altın ve gümüş kaplar taşınırdı. hazarlar, ölülerini suya atarlardı. bazı söylentilere göre sonraları, ölüleri yakmağa başladılar. bir hakan öldüğünde her birinde birer kabir bulunan 20 odalı bir ev yapılırdı. kabirler, ufalanmış taş tozu ile döşenir, içine kireç veya mine konulurdu. gömme işi bittikten sonra, hakanı gömenler de öldürülerek, öteki odalara gömülürlerdi. bu iş, hakanın hangi odaya gömüldüğünün bilinmemesi için yapılırdı. bu geleneğin, hunlarda da sürdürüldüğünü gösteren belgeler vardır. hakanın kabir odası, baştan başa, altınla işlenmiş kumaşla örtülür; bütün işler bittikten sonra suyun altında kalacak şekilde, nehrin suyu kabir eve boşaltılır ve yapı iyice su altında kalır; böylelikle artık, hakanın cesedine insan, şeytan, kurt ve böceklerin zarar veremeyeceğine inanılırdı. hazar hakanlarından hiçbirinin mezarının bulunamayışı, kendilerinin bu gömme geleneği yüzündendir.
ekonomi
etil şehri, güneydoğu avrupa ile asya arasındaki bir alışveriş merkeziydi. bu şehirde, çeşitli dinlere bağlı yerli halktan başka, ticaret için gelmiş yabancılar da otururlardı. şehir pazarlarında, çeşitli ülkelerden, çeşitli yerlerden gelen mallar değiş-tokuş edilir, satılırdı. saksın şehrinde alışveriş, kurşun paralarla yapılırdı. ayrıca, ekin denilen kumaş paralar (kâğıt para benzeri) da kullanılırdı. hazarların başlıca ihraç malı, bir çeşit tutkaldı, öteki ticaret mallarının çoğu, rus ve bulgar ülkelerinden gelen maddelerdi. büyük şehirlerin çevrelerinde geniş bahçe ve bağlar vardı. yerli halk, yazın çadırlarda şehir dışına çıkar, tarımla uğraşırdı. hazarların, milletlerarası ihraç malları arasında, hazar süngüleri, hazar eğerleri, hazar zırhları önemli yer tutardı. hazar kılıçları, ruslar arasında da biliniyordu. hakanlar, bulgar ilteberliğinden her evden, her yıl bir samur vergisi alırlardı. ayrıca, ticaret kervanları ve gemileri, onda bir oranında vergi öderlerdi. hazar denizinden gelen gemilerden de gümrük vergisi alınırdı.
din
hazarlar, uzun zaman, şaman dinine bağlı olarak yaşadılar. ancak, bizans ve araplarla olan sıkı ilişkiler, hakanlarla soylu ailelerin musevîliği benimsemeleri, her üç dinin de ülkede yayılmasına yol açtı. müslümanlığı da (732-800), musevîliği de (800-965) resmî din olarak benimsemişlerdir. hıristiyanlık, resmî din olmadı, ancak, arran metropoliti israilin çalışmaları (677-703) sonucu, bu din de ülkede geniş ölçüde yayıldı. halk, daha çok müslüman ve hıristiyan; hanlar, tarhanlar ve onlara yakın çevreler musevî idi. hazarda yedi başkadı vardı. bunlardan ikisi müslümanların, ikisi hıristiyanların, ikisi musevî hazarların, biri de öteki dinlere bağlı olanların işlerini görüyorlardı. başkent etilde (x. yüzyıl), 10 cami vardı. müslüman halkın sayısı 10 000 kadardı. genellikle bizans sınırındaki ve kırımdaki hazarlar hıristiyan, dağıstan ve aşağı idilde oturanlar müslüman idi. hıristiyanlar (viii. yüzyıl), teşkilât olarak yedi piskoposluğa ayrılmışlardı.
yönetim şekli
hazarların devlet teşkilâtında, çifte krallık düzeni uygulanıyordu. devlet başkanı olan hakan, doğrudan doğruya devlet işlerine karışmıyor, devleti sembolik olarak temsil ediyordu. idare, onun nâibi olan hakanbehin elinde bulunuyordu. ancak, hakanbehi değiştirmek, görevinden almak, her zaman, asıl hakanın yetkileri arasındaydı. buna karşılık, orduları, ülkeyi yöneten, savaş açabilen, hakanbeh idi. vilayetlerle ilgili işler, memleketin adalet ve iç işleri de onların elindeydi. büyük hakan da denilen asıl hakanın saltanat süresi, kırk yılı aşamazdı. bu süre içinde hakan, kendiliğinden ölmezse, maiyeti "bunadı", "aklı azaldı" gerekçesiyle onu kendi elleriyle öldürürlerdi. hakan, düşmana karşı giden ordudan kaçıp dönenleri cezalandırır, ordu savaşta yenilirse, hakanbehin gözleri önünde, onun kadın ve çocuklarıyla mallarını başkalarına dağıtırdı. hakanbehlere, tarkan, yabgu da denilirdi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?