şöyle bir bakacak olursak:
> en başta kızılayımız vardır, atlar bi kafeye oturursun, şimdiye kadar gördüğüm en güzel müzikli bar veya kafelerde bira mı içiyosun ne içiyosun, yaparsın. hani az bi yere gitmedim ama kafecilik anlayışı ankarada üst düzeydedir.
> araban varsa atlar elmadağın en tepesine çıkarsın, oradan ankaranın ne anlama geldiğini ayrıntılı olarak öğrenirsin.
> yine araban varsa atlar ılgaza, kurtboğazına gidersin, 2-3 saatlik yol. git de piknik alanı gör, yeşillik, doğa gör. "bina bina bina, bina mınagoyim" diye yırtınacağınıza...
> biraz daha özele indirgersek, keçiörende bi estergon kalesi var. gece olunca ışıklarıyla gündüz olan bi şehirde, o ışıklı manzaraya karşı kavunlu nargile içmek çok güzel oluyor mesela. piyerloticilere selam olsun.
> sabahın 5inde dışarı çıkınca sessizliğin ne demek olduğunu öğrenirsin. bi de elektrik direklerinin nasıl ses çıkarttıklarını falan. kendi içinde bile bulamayacağın o sessizlikte kendini bulursun.
> bütün bunları yapıp da hâlâ "deniz yok moruk yæææææææææææææ" diyen olursa kasım ayında karanfil sokakta, o küçük heykelin yanında 5 dakika geçirmesini öneririm. bakalım kaç 5 dakika duracak? ben 15e bahse girerim. var mı arttıran?
> grinin ne kadar canlı bir olduğunu öğrenebileceğiniz başka bir yer olmadığını biliyor muydunuz? ama kime söylüyoruz?
> kar yağdığı zamanki güzelliğe değinmeden olmaz, ama anlatılmaz da. zaten yılmaz erdoğan abimiz anlatmış, bize bişey kalmamış. gelin, görün. söz biter, beyaz kalır. bir de insana yazı özleten soğuklar.
> hani şu şarkılarda müziklerde duyduğunuz tunalıda kahvaltı, kuğulu park olaylarına falan girmeye gerek bile durmuyorum. yine de bi hatırlatayım dedim.
sizin gibi gençleri deniz kenarlarında gitar çalarken görmek isteriz.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?