beni bırakma..jacques brel
beni bırakma
unutmak lazım unutulur herşey
giden kim şimdiden
yanlış anlaşılmaların vaktini unutmak
ve kaybolmuş zamanı
yani, nasıl unutmak o saatleri
nedenlerden bir darbe
öldürürken bazen mutluluğun kalbini
beni bırakma
yağmuru yağmayan ülkelerden gelen
yağmurdan inciler sunarım sana
toprağı oyarım ölümümden ötesine
örtmek için bedenini altın ve ışıkla
bir malikâne yaparım
aşk’ın kral olduğu
aşk’ın kanun olduğu
kraliçesi sen olduğun
beni bırakma
beni bırakma
anlayacağın,
çılgın kelimeler icat ederim sana
kalplerini iki defa tutuştuğunu gören
o, aşıklardan bahsederim sana
seninle tanışamadığı için ölen kralın
hikayesini anlatırım sana
beni bırakma
çok yaslı zanettiğimiz eski bir volkandan
ateşin fışkırdığını gördük çoğu zaman
yanmış topraklara ait olan
nisandan daha güzel buğday veren
ve akşam gelince gökyüzü alevlensin diye
evlenmez mi kırmızı ve siyah
beni bırakma
beni bırakma
artık ağlamayacağım
konuşmayacağım artık
dans ederken ve gülümserken
oraya saklanırım seni izlerken
şarkı söylerken ve gülerken
ve seni dinlerken
bırak, gölgenin gölgesi
elinin gölgesi
köpeğinin gölgesi olayım
beni bırakma.
jacques brel " ne me quitte pas "
çev : sahsim
…
nevrotik kişiliklere ait kaldırım : yaşanan herşeyden onlar suçludur. nevrotik kişi, dünya kadar günah taşır üzerinde. buhranlığın egemenliği altında durmaya ve iyimser kelama inanmaya meyillidir. suçlu doğdum zanneder ve bu yüzden can vermelidir ya da kendini tanıyabilmek ve sorguya çekebilmek için kutsal bir lutufa ihtiyacı vardır. belki bir gün : « onu kurtarabilir miyiz » der ‘akıllı’ insan kim bilir.
tuhaf olan ve en büyük paradoks. belki kolay saadetin uzağındadırlar, belki başkalarından faydalanamıyorlardır, belki suçluluk duyguları ve pişmanlıkları tamamen hayâlidir fakat kliniksel olarak bakılırsa, sapkın insanlara göre hayatın ve barışın çok daha yakınında durur nevrotik kişilikler.
derin bir arzu yoksunluğu, suçluluk duygusunun ve sürekli hayatı başka şekilde anlamak, görmek ve ona farklı anlamlar giydirmenin vermiş olduğu bir bezginlik halidir nevrotik insan tanımı.
…
doctora e. graciela pioton-cimetti
paris 22 haziran 2004
cev : şahsım.
nevrotik kişiliklere ait kaldırım : yaşanan herşeyden onlar suçludur. nevrotik kişi, dünya kadar günah taşır üzerinde. buhranlığın egemenliği altında durmaya ve iyimser kelama inanmaya meyillidir. suçlu doğdum zanneder ve bu yüzden can vermelidir ya da kendini tanıyabilmek ve sorguya çekebilmek için kutsal bir lutufa ihtiyacı vardır. belki bir gün : « onu kurtarabilir miyiz » der ‘akıllı’ insan kim bilir.
tuhaf olan ve en büyük paradoks. belki kolay saadetin uzağındadırlar, belki başkalarından faydalanamıyorlardır, belki suçluluk duyguları ve pişmanlıkları tamamen hayâlidir fakat kliniksel olarak bakılırsa, sapkın insanlara göre hayatın ve barışın çok daha yakınında durur nevrotik kişilikler.
derin bir arzu yoksunluğu, suçluluk duygusunun ve sürekli hayatı başka şekilde anlamak, görmek ve ona farklı anlamlar giydirmenin vermiş olduğu bir bezginlik halidir nevrotik insan tanımı.
…
doctora e. graciela pioton-cimetti
paris 22 haziran 2004
cev : şahsım.
...
özgürlük adına verilen yeni vaatler ve cisimlerin duvarı olan özdeksel sınırların gerilemesinin umudu için, cyber-bang’la yaratıcı yeni bir çağ beliriyor. insan ve post-modernizm, zaman ve evren tarafından empoze edilen sınırların dışında bir dünya hayal ediyor ki orada ruh özgürce seyahat edilebilir, tamamen sanal ortam bunu gerçekleştirebilir gibi görünüyor sanal alan vaadi ile. bu kez de farklı araçlarla, sanal bir cennetin arayışı içine mi gireriz? gerçektende, uyuşturucu kullanımının yol açtığı kayıp gibi bilişim destekli yeni yazım şekillerin getirdiği «işaretlerin kaybını» izlemek çok enteresan, baudelaire, hayatını ruhun yeni sınırlarını araştırarak geçiren bu bir kaç yazardan biri olmuştur. 1851 de yazılan baudelaire’in yapay cennetleri, 19.yüzyılın baslarında soysal ve artistik akımla kaydoluyordu, madde kullanımının coşturduğu duyular ve hayal gücünün de yararlandığı gerçeği asma arzusuyla karakterize ediliyordu.. baudelaire in zamanında artistik çevrelerde ilhamı (esinlemeyi) uyandırmak için kimyasal hilelere başvuru oldukça yaygındı.
...
m. roger chamberland
luniversité laval
cev: sahsim.
özgürlük adına verilen yeni vaatler ve cisimlerin duvarı olan özdeksel sınırların gerilemesinin umudu için, cyber-bang’la yaratıcı yeni bir çağ beliriyor. insan ve post-modernizm, zaman ve evren tarafından empoze edilen sınırların dışında bir dünya hayal ediyor ki orada ruh özgürce seyahat edilebilir, tamamen sanal ortam bunu gerçekleştirebilir gibi görünüyor sanal alan vaadi ile. bu kez de farklı araçlarla, sanal bir cennetin arayışı içine mi gireriz? gerçektende, uyuşturucu kullanımının yol açtığı kayıp gibi bilişim destekli yeni yazım şekillerin getirdiği «işaretlerin kaybını» izlemek çok enteresan, baudelaire, hayatını ruhun yeni sınırlarını araştırarak geçiren bu bir kaç yazardan biri olmuştur. 1851 de yazılan baudelaire’in yapay cennetleri, 19.yüzyılın baslarında soysal ve artistik akımla kaydoluyordu, madde kullanımının coşturduğu duyular ve hayal gücünün de yararlandığı gerçeği asma arzusuyla karakterize ediliyordu.. baudelaire in zamanında artistik çevrelerde ilhamı (esinlemeyi) uyandırmak için kimyasal hilelere başvuru oldukça yaygındı.
...
m. roger chamberland
luniversité laval
cev: sahsim.
kahraman tazeoglunun "seni icimden terk ediyorum" siirinin fransizca cevirisidir.
je te quitte de mon intérieur
il n est resté aucun autobus
aucun arrêt
ou je n ai pas attendu dans cette ville,
la vie régresse de plus en plus
je suis constamment en retard
pour tous ce dont j ai vécu très tôt,
chaque automne c est à toi que je migre
tes chemins ne débouchent pas sur mon amour
mon secret, le nom des pluies que tu as oublié
je te quitte de mon intérieur.
je suis fatigué de me taire,
depuis que les oiseaux
et les chants ont quittés cette ville
dans mes yeux j infuse ma pensée
et j assassine mes larmes
avant qu elles n arrivent sur ma joue,
je me blesse juste de ma bannière
en regardant le jour
ou tu as planté ton front dans mon cœur
je te quitte de mon interieur
tu n’as jamais assez eu de dégoût pour oublier
où jamais assez aimer pour te rappeler,
je sais, tu n es même pas désolé
comme un mur renversé,
tu m as toujours cherché pour ne pas me trouver
tu étais mon erreur
tu étais mon embrasement
tu étais le feu
avoir perdu en ton absence
même s il m est difficile
de perdre face à toi,
en laissant une meute de peut être
je te quitte de mon intérieur
maintenant
nous sommes deux moitiés non terminés
qui ne trouvent aucun souvenir a assassiné
nous n avons pas réussis à nous complétés
à prendre la main de ma solitude,
j ai enfui mes cheveux loin de toi
le bleu de mon intérieur était ton océan
tiens ! je te la redonne
en regardant les wagons renversés
tu as toujours fermé à clef les mauvaises portes,
je te quitte mon absence
tu disais
« toutes branches qui ne se vautrent pas
à mon bien aimé, soit brisées »
où pourrait-on fuir
si nous sommes nés dans l amour ?
n est ce pas curieux ?
c est toi qui me faisais mal
et soulageais ma douleur.
je t ai dit « assassine »
ou quitte moi,
au bord d un amour flou
je t ai perdu.
tu ne t ai pas soucié de mes souffrances
en incendiant une nuit ton bien aimé
tu as vendu la trahison à la naissance du jour,
même ceux qui ont marchés sur mes cendres
avaient hontes de ce que tu as fait,
voilà le dernier souffle d une vie fanée
de mon extérieur
de mon intérieur
je te quitte.
kahraman tazeoglu
cev: sahsim
je te quitte de mon intérieur
il n est resté aucun autobus
aucun arrêt
ou je n ai pas attendu dans cette ville,
la vie régresse de plus en plus
je suis constamment en retard
pour tous ce dont j ai vécu très tôt,
chaque automne c est à toi que je migre
tes chemins ne débouchent pas sur mon amour
mon secret, le nom des pluies que tu as oublié
je te quitte de mon intérieur.
je suis fatigué de me taire,
depuis que les oiseaux
et les chants ont quittés cette ville
dans mes yeux j infuse ma pensée
et j assassine mes larmes
avant qu elles n arrivent sur ma joue,
je me blesse juste de ma bannière
en regardant le jour
ou tu as planté ton front dans mon cœur
je te quitte de mon interieur
tu n’as jamais assez eu de dégoût pour oublier
où jamais assez aimer pour te rappeler,
je sais, tu n es même pas désolé
comme un mur renversé,
tu m as toujours cherché pour ne pas me trouver
tu étais mon erreur
tu étais mon embrasement
tu étais le feu
avoir perdu en ton absence
même s il m est difficile
de perdre face à toi,
en laissant une meute de peut être
je te quitte de mon intérieur
maintenant
nous sommes deux moitiés non terminés
qui ne trouvent aucun souvenir a assassiné
nous n avons pas réussis à nous complétés
à prendre la main de ma solitude,
j ai enfui mes cheveux loin de toi
le bleu de mon intérieur était ton océan
tiens ! je te la redonne
en regardant les wagons renversés
tu as toujours fermé à clef les mauvaises portes,
je te quitte mon absence
tu disais
« toutes branches qui ne se vautrent pas
à mon bien aimé, soit brisées »
où pourrait-on fuir
si nous sommes nés dans l amour ?
n est ce pas curieux ?
c est toi qui me faisais mal
et soulageais ma douleur.
je t ai dit « assassine »
ou quitte moi,
au bord d un amour flou
je t ai perdu.
tu ne t ai pas soucié de mes souffrances
en incendiant une nuit ton bien aimé
tu as vendu la trahison à la naissance du jour,
même ceux qui ont marchés sur mes cendres
avaient hontes de ce que tu as fait,
voilà le dernier souffle d une vie fanée
de mon extérieur
de mon intérieur
je te quitte.
kahraman tazeoglu
cev: sahsim
geziyor muyum yoksa eziliyor muyum bilmiyorum. bakışlarımı karşı kıyılara dikip kocaman bir şehri içiyorum sokak lambası ve mum ışığıyla. arsızı hırsızı hatta en çirkin orospusuyla.
boğazıma diziliyor içimde kurduğum küfürlü cümleler. gözünden akan uykuyu yudumluyorum, bu paramparça bir sessizliktir senden bana hediye.
vatan peşimi bırakmadı yokluğunda.
ayık gezmemeli bu ülkede, ayık gezmemeli ellerinle gözbebeklerime sarıldığın caddelerde.
ağzını ağzım yaptım, dudağının kıvrımında duran öfkeden öptüm.
ağzıma doldurdum iyot kokulu gülüşünü, ağız dolusu yokluğuna sövdüm.
işıklar sönmeden yetiştirebilirsen sesini bana söyle ne olur, yaşlı bir ağacın taze kökü olduğum için mi ağlıyorum ?
kentinden geçiyorum saat dört yirmi.
boğazıma diziliyor içimde kurduğum küfürlü cümleler. gözünden akan uykuyu yudumluyorum, bu paramparça bir sessizliktir senden bana hediye.
vatan peşimi bırakmadı yokluğunda.
ayık gezmemeli bu ülkede, ayık gezmemeli ellerinle gözbebeklerime sarıldığın caddelerde.
ağzını ağzım yaptım, dudağının kıvrımında duran öfkeden öptüm.
ağzıma doldurdum iyot kokulu gülüşünü, ağız dolusu yokluğuna sövdüm.
işıklar sönmeden yetiştirebilirsen sesini bana söyle ne olur, yaşlı bir ağacın taze kökü olduğum için mi ağlıyorum ?
kentinden geçiyorum saat dört yirmi.
...şu üç nokta anlatabilseydi keşke sizden kalanları. hani herşeyinizi alıp gitmiştiniz niçin döndünüz rüyama. “siz “ dediğim kimsiniz. biliyor musunuz sizden arta kalanım bu yüzden en çok seviştikten sonra özlüyorum sizi. gözlerimi hiç açmadan sırtım dönük sevdiriyorum tenimi. yaşadığım işkencenin emaresi, ruhuma sinen yüksek şahsiyetiniz “bayım“.
orospuluk yapmayı öğrettiniz en edepli şekliyle. çok önce, kendi eylemlerinizi tanımlamak için buna benzer bir ifade kullanırdınız, anlamaz erkeğin orospusu olur mu der bıyık altından güler, ayıplardım sizi. merğerse kadın erkek fark etmiyormuş, payıma böyle bir rol düştü güzel oynuyorum sayenizde..
orospuluk yapmayı öğrettiniz en edepli şekliyle. çok önce, kendi eylemlerinizi tanımlamak için buna benzer bir ifade kullanırdınız, anlamaz erkeğin orospusu olur mu der bıyık altından güler, ayıplardım sizi. merğerse kadın erkek fark etmiyormuş, payıma böyle bir rol düştü güzel oynuyorum sayenizde..
rüya mıydınız sahi mi, ara sıra bakıyorum elimde kalana. keşke foça yönünden demir almasa vapur açılmasa denize, çocuk sesleri dinse, kumun içine batmasa balık, hep yatak ortasında kopuyor fırtına. biliyor musunuz başımı önüme eğip hâlâ aynı şekilde ağlıyorum, tam sevdiğiniz gibi.
seni özlemenin nasıl bir duygu olduğunu biliyor musun ? açlıktan uyuyamamak birazda aş ermek gibi. döl yatağında daralıp düşen bir fetüsün anne karnına attığı ilk isyan yumruğu, boğazda düğüm düğüm olan keder gibi.
gece yarısı ansızın uyanmak ve hiç bilmediğin kentlerin arka sokaklarında düş arası iki dilim özlem aşırırken kendini suç üstü yakalamak. uyurgezerliğin en yasa dışı en günahkâr halinde kaçıp kaçıp bağrına sığınmak gibi.
gittin gideli aynalarda bir özür arıyorum yüzümde, eksik olan neydi. seni özlerken kendimi seyretmek öyle ürkütücü ki.
devrilen hâtıralarımın altında kalacaksın bir gün.
gittikçe kararıyor düşüncelerim, bu bedende güvende değilsin artık senin için korkuyorum.
gece yarısı ansızın uyanmak ve hiç bilmediğin kentlerin arka sokaklarında düş arası iki dilim özlem aşırırken kendini suç üstü yakalamak. uyurgezerliğin en yasa dışı en günahkâr halinde kaçıp kaçıp bağrına sığınmak gibi.
gittin gideli aynalarda bir özür arıyorum yüzümde, eksik olan neydi. seni özlerken kendimi seyretmek öyle ürkütücü ki.
devrilen hâtıralarımın altında kalacaksın bir gün.
gittikçe kararıyor düşüncelerim, bu bedende güvende değilsin artık senin için korkuyorum.
demokrasinin doğuşu.
“clisthène” reformları mö 507, clisthène antik yunan demokatlar şefi, iktidarı halka devredip kontrolü demokratlara veriyor ve çok önemli reformlara imza atıyor :
vatandaşlar arasında özdeşlik.
ekklesia kurul kararı ile en büyük iktidarın hakla verilmesi.
atina’yı çevreleyen atik bölgesinin yüz nahiyeye bölünmesi.
nahiyelerin bir araya toplanıp bir yöre olması ve on yörenin bir araya toplanıp bir kabile oluşturması ve bu kabilelere korumalık yapıp, adını verecek bir kahramanın tayin edilmesi.
meclisin kreasyonu ya da yeniden yapılanması : kurul, mahkeme vs.
her kabileden eşit sayıda sulh yargıcı.
sürgünün icadı.
demokrasinin babası olarak kabul edilen clisthène nin bir aristokrat olması çok dikkat çekici.
çünkü o dönemde, halktan biri olup ve demokratik düşünceye sahip olmak çok mümkün değildi.
francoib.chez-alice.fr/agora/ag1istor.htm
cev : şahsım
“clisthène” reformları mö 507, clisthène antik yunan demokatlar şefi, iktidarı halka devredip kontrolü demokratlara veriyor ve çok önemli reformlara imza atıyor :
vatandaşlar arasında özdeşlik.
ekklesia kurul kararı ile en büyük iktidarın hakla verilmesi.
atina’yı çevreleyen atik bölgesinin yüz nahiyeye bölünmesi.
nahiyelerin bir araya toplanıp bir yöre olması ve on yörenin bir araya toplanıp bir kabile oluşturması ve bu kabilelere korumalık yapıp, adını verecek bir kahramanın tayin edilmesi.
meclisin kreasyonu ya da yeniden yapılanması : kurul, mahkeme vs.
her kabileden eşit sayıda sulh yargıcı.
sürgünün icadı.
demokrasinin babası olarak kabul edilen clisthène nin bir aristokrat olması çok dikkat çekici.
çünkü o dönemde, halktan biri olup ve demokratik düşünceye sahip olmak çok mümkün değildi.
francoib.chez-alice.fr/agora/ag1istor.htm
cev : şahsım
"insanlik, ezel vadilerinden ebed denizine akan bir isik nehridir." cibran halil
içime doğru yürüyor kocaman bir ülke. kısacası ayaklandık dönüyoruz hep birlikte.
“en fazla içimde ölürsün”
şair sözüdür, aldırma geç!
gizini ele vermis ve konusamayacak kadar korkak kisidir susmayi tercih eden taraf.
bir erkegi once kocalik sonrada babalik gorevine atamak icin kullunilan bir cumle.
"askin ekosu, once bul sonra ara"
(yazari hakkinda bir fikrim yok, doktorun bekleme salonunda asili bir afisten arakladi gozlerim)
(yazari hakkinda bir fikrim yok, doktorun bekleme salonunda asili bir afisten arakladi gozlerim)
maviada kiyilarinda yanki bulunca, insanin icini delip gecen keman sesi.
goge bakma duragi dergisine, goge bakma duragi siiri ile isim veren sair.
bir baska kentte golgemi unuttugumu farkettigim gun "terk ettim kendimi"
kişinin kendine ve tabi ki « sevilen » şahsa olan öz güvensizliği olarak açıklanıyor kıskançlık duygusu bazı psikologlar tarafından.
fakat kıskançlığın asil temelinde yatan neden, çok küçük yaşlardan itibaren gözlenen duygusal bir otonomi noksanlığıdır. bir başka açıklama ise ; ihanet öylesine çekilmez bir duygu ki, bunu sevilen kişinin üzerine yıkıyoruz.
nihayetinde bütün bu açıklamalar hiç bir şekilde sorunu çözmüyor elbette.
yine de şans eseri kıskançlığın çiftler arasında positif bir yanı var; kıskançlıktan bahsedince aşktan bahsetmiş oluyoruz ve burda bir teshir etme oyunu var, karşı tarafı ele geçirmek için beliren bir duygu, kıskançlık.
01/02/06
auteur : jessica
cev şahsım
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?