confessions

quantitatif

- Yazar -

  1. toplam entry 478
  2. takipçi 1
  3. puan 14826

sokaga tükürmek

quantitatif
yaşadığı yerin farkında olmayan sanırım evinde lavobo vb.şeylerin muhtemel bulunmadığı şahısların dışarıya çıktıklarında yaptığı en önemli ve ilk görevidir,sokağa tükürmek.bazı yerlerde çok fazla rastladığsanız biliniz ilk yapılanlar görenlerin iştahını artırmış ki sonradan devamı gelmiştir.bazen bir oyundaymışız gibi yürümeye çalışanları görürseniz gülmeyin sebep sadece basmamak için gösterilen bir nezakat örneğidir.hali hazırda bunları birer sanat eseri olarak değerlendiren ve üstüne ek yapan insanlar da vardır.hatta bazı gruplar arasında bu en kuvvetli ve dolu dolu yapan şahıslar taktir edilir.sakın basit bir şey olarak algılanmasın yürürken yolun tam ortasına bunu nişanlamak ve sonrasında hedefini vuran bir dalton edasıyla yürümek hiçte kolay değildir.ileride çıkan herhangi bir savaşta bunu en kıdemli yapanlara biraz uranyum içirttirilirse büyük bir silah olarakta kullanılabilinir.

arkadaşlık siteleri

quantitatif
çoğu zaman merak etip girdiğim ama anlaşılır bir türkçe yazımı ile karşılaşamadığım,dolayısıyla iletişim kuramadığım nadide yerlerden birkaçı arasında yer alır bu tarz siteler.çok zaman geçmeden aslında dışarıdaki çoğu insanın bu yerlerdeki gibi iletişim kurduğuna şahit olarak büyük hayal kırıklığı yaşamama da sebep olmuşur.sanırım arkadaşlık sitesi altında meşrulaştırılarak sadece sanal aşk meşk kurmaya yarayan bu yerler yaşanıldığı zannedilen o duyguları da köreltmeden başka bir şeye yaramıyordur.bir de şu var;dışarıda birbirine bu kadar uzak olan ve duygularını gizleyen bu millet ne kadar da arkadaşlık canlısıymış dedirttiren şaşılacak şeydir,arkadaşlık siteleri.

eski sevgiliye notlar

quantitatif
kızıl meydanda karışık bir bakışını yakalarım saçların gelir ardından,emsalsiz bir andır yaşadığım farkında değilsindir.sarıldığında yanındakine başını çevirmen ve hareketi öpüşerek devam etmen gerekirdi ama değişmişsin.karanlık bir sahne düşer,kulağım zedelense de duyduklarımdan bırakmam senfoniye devam ederim.sense sahneye atılan çıklıklara eşlik edersin,şarkıcının her kadınım deyişinde;eşyalar toplanmış...
ışıklar söner birden bir sigaralık canım kaldı sanırım çünkü gözlerin gelir bu yana,aklım karışır ne yapmalıyım diye düşünürken imdadıma bana uzanan el yetişir.sıcak değildi ama kurtarıcıydı tutuşturduğunda elime birayı.bir yudum alırım ferahlatıcı ve bir duman alırım ahmet arif gibi cigarasından öldüresiye ve sonra nemli dudaklarından.çekip alır beni eski sevgilinin çemberinden,kızıl meydandan ışık doğar.

bakış

quantitatif
en derin bakışıdır,savurur mızrak gibi saplanır ama ölmezsin,vurulur kalbin demircinin örsünde.simsiyah saçları karanlıkta bırakır güneşi ama kırmızı bluzu kamaştırır gözlerini.dağılır kimliğin toparlayamazsın,seker hatta düşersin ve oracıkta sert vuruşlarıyla eze eze giden kadının bakışına dalar durursun.

sis

quantitatif
vakit epey erkendir.sabah ezanı yanlış okunur değil saba makamı.dışarıda kum gibi sis.beyaz değil siyah.yer yer açılır rengi.ama duman duman üstünedir.içinden geçen uyuşuk bir kedi yol ortasında öylece uzaklara bakmaktadır.tüm perdeler çekili bir damla ışık sızmamaktadır.güneşse derinlerde engellenir,doğamaz.bir çıt çıksa çığ olup dökülecek ama planlanan bir şeymiş gibi kimse elini kazana sokmaz.bir kapı açılır truncu bir ışık süzmesi ve kuvvetli bir rüzgarla dağılır sis.kırmızı saçları ve pabuçlarıyla bir kadın çıkar,elinde ham basmadan bir kitap ışık gibi süzerek deler sisi.

güneş

quantitatif
nasıl olurda koca dünyayı aydınlatan güneş birkaç küçük kafayı karanlıkta bırakır.ama diyeceksiniz ki kutuplarda dev buzullar var.ya onlar.eriyecek vakti geldiğinde tek tek kaybolacaklar.yalnız güneşe nazır bir bakışa şahit olalım ki karanlıkta tek bir şey kalmayacak.

sandim ki

quantitatif
uyku yamalı bohça neresinden sarmalı ki kaçmasın.derin derin rüyalara bıraksın.gözlerimi açayım ta,fizan’dayım!üzerimde kırmızı kırmızı bulutlar,olgun meyveler ve mavinin en güzelinden akan bir ırmak.yalnız bize uyku yasak.vakti gelmeyecek büyük bir vapur.sesi hep duyulur ama vapur limana gelmez.dışarıdan çekiç,çark sesi gelir.sandım ki devrim olmuş ama karşıdaki komşunun pencereleri değişirmiş.

sokak lambası

quantitatif
karanlığın mesrulaştığı,
kadının fahileştiği,
kedinin ve ayyaşın ısındığı yerdir.
sokağını ev zanneden çocukların pencereden ayrılmamalarını sağlayan şeydir.
eğer hemen girişteyse bulunduğu yer bir bakıma güvenlik merkezi ya da feneridir.
hırsızın saklanmayı akıl edemediği,gölgesinden korktuğu zaman farkına vardığıdır.
lambası sokak olanların perdelerini açıp oturduğu döşekte okuduğu kitabı aydınlatandır.

kadın programları izleyicisi

quantitatif
son zamanların türkiye’sinde pek çok dalda bilir kişiliğe soyunan ev hanımı diyemiyeceğim,kadınlar mıdır,şüpheli topluluk?muhtemel bir kasıtla günün en iyi saatlerine koyulan bu tarz izleyicisi ve katılımıcısı olan programlar insanı çileden çıkartıp sonra dışarı çıkıldığında vahşileştirecek kadar kadınlara kin tutulmasını sağlamaktadır.artık toplu taşıma araçlarında kadınlara yer vermememi düşündüren bu programlar bazen annemden de nefret etmemi sağlayabiliyor.zannederim aile bağını ve toplumda kadına duyulan saygınlığı azaltmak üzere televizyon canavarında yayınları yapılmak kaydığla geliştirilen kitle imha silahıdır, diyebiliriz.

takva

quantitatif
kendi halinde yaşayan babadan kalma evinde oturan muharrem(erkan can),çok küçük yaşlarda babasını yerleştirdiği toptan çuval satan bir depoda çalışmaktadır.inandığı dinin niteliklerini tamamıyla yerine getiren muharrem zaman zaman gittiği takvada zikir faaliyetlerine katılmakta ve hiç aksatmamaktadır.bu davranışıyla tarikat liderinin(şeyhinin)dikkatini çekererek ona çok önmeli bir teklif yapılmasına sebep olmuştur.tarikatın sahip olduğu ev,arsa,depo vb.taşınmazların kiralarını toplamakla görevlendirilir.ve film başlar.düzenli olarak her gün öğleden sonra bu işle meşgul olmaktadır.zamanla dış görünümüyle bambaşka biri olan muharrem yaptığı işle dini değerlerinin zıtlaşığını ve büyük çelişkilere düşmekte olduğunun farkına varır.
filmde öğle kareler vardır ki oldukça şaşırtıcıdır.
-topladığı kiraları bir çantaya koyan ve namaz vakti geldiğinde camiiye kılmak için gittiğinde paranın güvenliğini korumak amacıyla başının ucuna koyar.işte secdeye para dolu çantanın önünde iner.
-sonra yine bir karede oto galerisinden çıkar kirayı alıp kafasını kaldırdığında yukarıda camiiyi görür.
bunun gibi başka başka kareler ve fazlaca konuşmalar geçer.yalnızlaşır ve yapıtığı iş ona inandığı dinle ve kişilerle çelişmeye başlar.kul hakkı yenir,fakir kollanmaz,rüşvet ve kayırmaca vardır ve bir dizi adeletsizlikler.
kapitalizmin bir insanın kendince anlamlı ve doğru olan şeylerini nasıl zedeleyip yok ettiğini anlatır,bir bakıma film.çünkü din tamamıyla insani değerlerden oluşur ve kapital değerler bunların yok olmasına ve kişinin sahip olduğu meziyetlerini kaybettirmesine neden olur.
sonunda muharrem göçer,kendini kaybeder ama tarikat bunun da cevabını verir,o da filmde.

omrumuzun sonbahari

quantitatif
yağmur yağar ve rüzga eser dağılır yapraklar.bize eşsiz bir görüntü gibi gelse de sonudur filmin.maziye bir bakıver,neler neler bıraktın şarkısı kulağımıza gelir.ömrümüzün son demidir bu anlar
,içelim,kadehler vursun gamlarımız dökülsün.sen sarıya boğanmış buğulu bakışlı despina uzat elini bir sigara yak ve uzan yanıma.saçlarında yaprak kırıntısı kalmış ve dudaklarında o bir ısırımlık tad.
ömrümüzün sonbaharıdır,bir avuç kalmışız.ama bir avuca sığmayacak kadar büyük yürekleri olanlardanız.

gece

quantitatif
sana yakışan en güzel rengin taşındığı bir ana hizmet ederim;gece.sadece uğulduyan rüzgar taşkınlık yapar ve renginin koyuluğunu açar,bazen de ay’dır.güneşin krallığı sona ermiştir artık.dünya yalnız sana döner.ben de sana veririm tüm nefesimi,kollarımı iki yana açar seslenirim kalbim patlar koyu kırmızı bir renge çalarım seni,çok kısa zaman.sigaramdan bir duman da sen alırsın,bütün gece saklarsın sabaha karşı sis olur yer’e.tüm şarapları sen içtin ve tüm kadınlar sana hayrandır.rengin karadır,asaletin de bundandır ve kadınlar bilinmeyene hayrandır.görünmeyene ve asla sahip olamayacakları bir geceye.

gidelim

quantitatif
hazırsan gidelim,uzaklara değil ama yakın da değildir.ben kalktım,sıyrıldım.üstüm başım bir duman.ağır bi koku sıkmışım günler önce sızlanır.keyfim nanik.sesim tomruklu,bademciklerim,üşütmüşüm ve birazda kirliliğidir sigaranın yorgunluğudan asabi.karanlık bir odanın içinde çıkış deliğini arayan sineğin vızıldamaları.ellerimin gölgelerde sarkmışlığı.başımın kırılışı ve omzumdaki derin acının hepsi.kalk gidelim.ben burdan sen burdan.ayrılalım.is,pis,irin her şeyinle kalk gidelim.ben az ötede ki yere kadar geçireyim seni.sonra gelir yatarım.üşürüm.kafam karışık uyurum.ama sen git.

bu gece bir ben yalnızım

quantitatif
kadınım az önce uykuya daldı.derin derin soluma sesleri gelir şimdi.uykusu vardır,olsun ben vazgeçtim aylardan beri kurduğum hayallerden.onu nasıl sarıp öpeceğimden tut,saçlarına dokunurken hangi şarkıyı mırıldanacağıma kadar hatırlayabildiğim en küçük ayrıntıları ezberlemiştim.tekrar tekrar anımsarım şimdi,olmadı.olsun ben vazgeçtim kimliğimden.düşünürüm uzun uzun olmasada aklımı karıştıran soruyu:bu gece bir ben yalnızım.bilirim başkalarıda vardır aynı azabı çeken dünyada,tüm şeylerden hor bırakılmış gibi yapayalnız hisseden kişiler ama bu an ve bu soru öyle hissettiriyor.bu gece bir ben mi,yalnızım?değilsin,eminim.ama inanması güç.yakınken bu kadar mutluluğa.

elim sende

quantitatif
bir sigara yakarım dumanı rüzgara karşı gelir.
üzerime incecik bir kimlik ilişmiş
yüzüm derin kırlangıçlar yongasına saplanmış
yürürüm yürürüm durmam.
durduramazsın,
geçen zamanı
zaman yaralara ilaç gelirdi derdin.
dediklerinin hepsini yalanladım ve sert bir küfürle bıraktım yolun kenarına.
yolun kenarına sinmiş bir kedi,
ansızın kaçıp gidecekmiş gibi bakar.
tam sevecekken,elimi verecekken tenine bırakıp gidecek gibi durur.
solumaları sıklaşır.
yakınlaşırım,
eğilirim altından kaybolmuş bir rüzgar eser ve diyalektiğini bozar filmlik anın büyüsünü.
tutamam kaçar gider,
elim sende.

denizde kararti var

quantitatif
kararan yerde deniz,
isminde de karadeniz var.
usulcana yaklaşır,bir taş atar yüreğime
bin taşa değerde
karanlığa düşer.
karışır gökyüzü
birden karanlık basar
büyükçe taşlar yağar.
yalnız bir başa düşer,
denizde karartı var.
ortasında kanayan bir yürek var.

dus te kal an

quantitatif
uyanırım en kırılgan toprağın üzerinde
ellerim çime sıkışmış,kalkamam.
aşağıda karadeniz’in yavrusu bolaman,yukarıda analarından ılıca suyu akar.
aksa yukarı aksa demezler mi,
akar yahu,göreyüm!
aha da gelin kızlar yüzüşürler gezbanın koynunda.
en derin mavi ile yeşilin birleştiği yerden bir balık hoplar.
bir gülücük çakar bana yattığım yerden oynarım kalkarım.
dağlara karşı silkelenirim düş-te kal-an son kırıntımı,haykırırda verir bana sesimi geri.
kalkın uşaklar,gelin almaya gidelim!
gitmişken devrim edelim!
6 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol