sır kapısı programı boyunca her söze ellerini kavuşturarak, "sevgili seyirciler" diye başlayan, sosyal mesajlarını izbe mekanlarda, viranelerde, yıkılmış eski yapılar önünde vermekten pek bi hoşlanan, bi ara beyaz şovda "yusuf yusuf" tiplemesiye tiye alınan pek muhterem stv kişisi.
kalbimde açan sensin gözümde tüten
seni benden alıp giden kader utansın
aşkın nur yengi, kader utansın...
seni benden alıp giden kader utansın
aşkın nur yengi, kader utansın...
"zehirde olsan, insanların ihaneti kadar acı değilsin" denilesi, içilesi, içilesi, özellikle ramazanda kıymeti pek anlaşılası madde.
en güzel örneği hz. muhammed olsa gerek. "ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim."
tesettürü gerçek manasından uzaklaştırarak, abuk bi hale dönüştüren, defilelerle kataloglarla ve dahi çekici mankenlerle,haramdan korunmayı değil de cinselliği ön plana çıkaran sözümona islami kimlikli giyim firmaları.
mezarlıklar.."işte gerçek" dedirtmiştir her zaman.
davet etseler de gitmeyecektim zaten
kabuklu yemiş demek niyetinde olan kardeşimin "kabuşlu yemik" demesi, bi de son sürçmesi "kırıç pirink" türkçe meali "kırık pirinç". bazı harflerin yerlerini tespitte biraz zorlanıyor galiba.
kurtlar vadisinde sezonun ilk bölümünde, abdulheyin polat alemdara "zararın neresinden dönersek kardır" demesi üzerine polatın "nerden dönersen dön, adama dönek derler" gibi bir cevap vermesini hatırlatan söz.
hemen cep telefonuna sarılıp eşi dostu arayarak haber verilir.
gözler kameraya odaklanır ve sürekli el sallanır, pişmiş kelle gibi sırıtılır.
gözler kameraya odaklanır ve sürekli el sallanır, pişmiş kelle gibi sırıtılır.
örtünme emrini sadece saçları kapamaktan ibaretmiş gibi algılayan, ve/veya bu emir ayetlerinden bihaber olan, tesettür ve açıklık arasında bocalayan, böylece hakiki manada örtünen kesimi de eleştirilere maruz bırakan, cahili cüheyla güruhuna dahil kişilerin tercih ettikleri rahatsızlık verici giyim tarzı.
"karga necasetini yemeden" diye de adlandırılabilecek vakit.
hayatını kişisel tercihleri doğrultusunda şekillendiren ve bu seçimi konusunda sıkça eleştirilmesine anlam veremediğim, kalemi,üslubu,dimağı,hitabeti kuvvetli, hilal tv de program yapmakta olan, kuran günlüğü, oma, müslümanım elhamdülillah, dikkat misyoner var, aşk düşünce yollara isimli eserlerin müellifi, ayrıca 99 esma 99 dua adlı albümüyle de okunası, dinlenesi mütedeyyin entelektüel kişilik.
necip fazıl kısaküreke alaycı bi edayla;
-"sizin geçmişte nasıl bi adam olduğunuzu biliriz" demişler.
üstad cevap vermiş:
-"ben geçmişimi çöpe attım, çöpü de kediler köpekler karıştırır."
-"sizin geçmişte nasıl bi adam olduğunuzu biliriz" demişler.
üstad cevap vermiş:
-"ben geçmişimi çöpe attım, çöpü de kediler köpekler karıştırır."
eğer islam dini sadece bir ulusa ait olmuş olsaydı ve ezan sırf bunu deklare etmek amaçlı arapça olarak okunsaydı, dünyadaki diğer bütün müslümanlar, onlarca farklı ırkı biraraya getiren kabede ezanın kendi dilleriyle okunmasını isterlerdi. bu düşüncenin nasıl bir karışıklığa sebebiyet verebileceğini düşünün bir kere!!
hz. peygamber (s.a.v.) medineye hicret ettikten sonra müslümanlar rahatlık içinde cemâatle namaz kılar hale gelmişlerdi. ilk günlerde ezan yoktu, namaz vakti yaklaşınca mescitte toplanıyor, vaktin gelmesini bekliyorlardı. ihtiyaç üzerine müslümanları uyarıp namaza çağıracak bir usûl arandı, yahudiler gibi boru çalma, hristiyanlar gibi çan çalma teklifleri yapıldı ise de bunlar peygamberimizin (s.a.v.) içine sinmedi. sahâbeden abdullah b. zeyd bir gece rüyasında iki parça yeşil elbise giymiş, elinde çan bulunan bir zat gördü, namaza çağırmak üzere bu çanı satın almak istedi, yeşil elbiseli zat "sana bundan daha hayırlı bir yol göstereyim" dedi ve bugüne kadar okuyageldiğimiz ezanı abdullaha öğretti. abdullah uyanır uyanmaz resûlullaha (s.a.v.) koştu, gördüklerini anlattı, o da "bu gördüğün allahın izniyle hak olan bir rüyadır" buyurdu, sesi daha gür olduğu için bilâle öğretmesini söyledi, abdullah ezanı bilale öğretti, bilâl uygun bir yere çıkıp ezanı okumaya başlayınca hz. ömer, bir yandan elbisesini giyerek heyecan içinde koşup geldi ve aynı rüyayı kendisinin de gördüğünü söyledi. (şevkânî, neylülevtâr, ii,37 vd.tirmizîden naklen). peygamberimizin (s.a.v.) müezzinlerinden ebû-mahzûre de bu ezanı, hz. peygamberin (s.a.v.) bizzat kendisine öğrettiğini ifade etmiştir (müslim, salât, 6).
ezanın ortaya çıkışı ile ilgili sahîh hadîsler gösteriyor ki, ezan rüya ve ilham yoluyla bir iki sahâbîye öğretilmiş, peygamberimiz (s.a.v.) bunun ilâhî bir yoldan geldiğini tasdik etmiş, benimsemiş ve sesi müsait bulunan ilk müezzin bilâle okumasını emretmiştir. başka müezzinler edindikçe de onlara bizzat kendisi bu ezanı öğretmiştir. şu halde ezân-ı muhammedî islâmdan önce arapların bildiği bir usûl ve metin değildir, islâmdan sonra bulunup uygulanmıştır, kaynağı da ilâhîdir, nebevîdir ( ilham edilmiş, hz. peygamber (s.a.v.) tarafından da benimsenmiştir). işte o tarihte bu metinle başlayan ezan onbeş asırdır bütün islâm aleminde "aynı şekilde, aynı metinle, aynı dilde" okunmuş, dili ve kavmiyeti ne olursa olsun bütün müslümanlar onu duyduklarında ezan olduğunu anlamışlar, gerekli tepkiyi göstermişler, çağrıyı almışlardır. ezanın dili değiştirilecek olursa onun şiar olma özelliği kaybolur, ümmete ait olmaktan çıkar, sünnete aykırı "ulusal ezan" olur. ezanı böyle bir değişikliğe uğratmak câiz değildir.
ezanın ortaya çıkışı ile ilgili sahîh hadîsler gösteriyor ki, ezan rüya ve ilham yoluyla bir iki sahâbîye öğretilmiş, peygamberimiz (s.a.v.) bunun ilâhî bir yoldan geldiğini tasdik etmiş, benimsemiş ve sesi müsait bulunan ilk müezzin bilâle okumasını emretmiştir. başka müezzinler edindikçe de onlara bizzat kendisi bu ezanı öğretmiştir. şu halde ezân-ı muhammedî islâmdan önce arapların bildiği bir usûl ve metin değildir, islâmdan sonra bulunup uygulanmıştır, kaynağı da ilâhîdir, nebevîdir ( ilham edilmiş, hz. peygamber (s.a.v.) tarafından da benimsenmiştir). işte o tarihte bu metinle başlayan ezan onbeş asırdır bütün islâm aleminde "aynı şekilde, aynı metinle, aynı dilde" okunmuş, dili ve kavmiyeti ne olursa olsun bütün müslümanlar onu duyduklarında ezan olduğunu anlamışlar, gerekli tepkiyi göstermişler, çağrıyı almışlardır. ezanın dili değiştirilecek olursa onun şiar olma özelliği kaybolur, ümmete ait olmaktan çıkar, sünnete aykırı "ulusal ezan" olur. ezanı böyle bir değişikliğe uğratmak câiz değildir.
felah arapçada "kurtuluş" demektir, ne gariptir ki ezan türkçeye çevrilirken bir tek o kelime orjinal haliyle kalmıştır, "haydin felaha" denilmiştir,öyle görünüyor ki bazıları, insanların kurtuluşun imanda olduğu gerçeğini görmemeleri, farketmemeleri için böyle bir yola başvurmuştur.
sana ben şiirler sözler büyüttüm
sana ben baharlar yazlar büyüttüm
sana ben hummalı aşklar büyüttüm
söyleyemedim..
sana ben baharlar yazlar büyüttüm
sana ben hummalı aşklar büyüttüm
söyleyemedim..
kuran-ı kerimde başörtüsü emri yoktur diyen zihniyet, bu hükmü neye istinaden vermektedir anlamış değilim, ahzap ve nur surelerinde açıkça ifade edilmiştir örtünün şekli, üstelik örtünme kadın için eziyet değildir bilakis allah tarafından kendisine verilen değerin büyüklüğüne dalalet eder, zira değerli şeyler hep kutular içinde,örtüler altında muhafaza edilir, tıpkı allahın kadını bütün rahatsız edici hareketlerden muhafaza etmek istemesi gibi.. başörtüsü de örtünen kadınların değil, onu ve hükmünü idrak edemeyen beyinlerin problemidir.
ayrıca bu gibi imani meselelerde mantık yoluyla hareket ederek kafamıza göre hükümler vermek oldukça yanlış bir tutumdur, islamın emir ve yasakları vardır, hiçbir haram ya da helal insanları zor duruma sokmak sıkıntı vermek amacıyla konulmamıştır, kuran-ı kerim hayatı kullanma klavuzudur ve asıl lezzet, hayatı o klavuza göre şekillndirmekle elde edilebilir.
ayrıca bu gibi imani meselelerde mantık yoluyla hareket ederek kafamıza göre hükümler vermek oldukça yanlış bir tutumdur, islamın emir ve yasakları vardır, hiçbir haram ya da helal insanları zor duruma sokmak sıkıntı vermek amacıyla konulmamıştır, kuran-ı kerim hayatı kullanma klavuzudur ve asıl lezzet, hayatı o klavuza göre şekillndirmekle elde edilebilir.
küçük emrah meşhur bi şarkıcı olmuş albümleri yok satmaktadır, zengindir artık, babası hapiste ölmüş, anası kötü yola düşmüştür, emrah kızkardeşiyle birlikte yeni aldığı villa ya gider. odaları gezerken banyonun kapısına gelirler kızkardeş emraha sorar:
burası ne abi?
emrah: banyo kardeşim
kızkardeş: napılıyo burda?
emrah: yıkanılıyo kardeşim
kızkardeş: ohhh ne kadar büyük burda tam 12 kişi birden yıkanır
p.s: 12 tespiti hayli ilginçtir
burası ne abi?
emrah: banyo kardeşim
kızkardeş: napılıyo burda?
emrah: yıkanılıyo kardeşim
kızkardeş: ohhh ne kadar büyük burda tam 12 kişi birden yıkanır
p.s: 12 tespiti hayli ilginçtir
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?