confessions

ruhsalatasi

- Yazar -

  1. toplam entry 8
  2. takipçi 1
  3. puan 2603

bir demet tiyatro

ruhsalatasi
yılmaz erdoğan'ın bu derece absürt diyalogları nasıl düşündüğünü ve yazdığını merak ettiğim efsane. (üzgünüm dizi demeye dilim varmıyor.)

asuman: iyi günler.
mükremin: asuman senin buralarda ne işin var?
asuman: randevulaşmıştık ama senin burada olduğunu söylediler. ama rahatsız ettiysem gidebilirim. gördüğüm kadarıyla meşgulüyet olayı. bu kadın yine taciz olayına devam mı ediyor?
feriştah: mükremin kimdir bu?
mükremin: anlaşılan sizi taamüden tanıştırmak zorunda kalıcez. bu feriştah yengemiz, bu da asuman. benim manitam oluyor kendisi.
feriştah: neyin oluyor?
mükremin: dalgam, davam, sevdalım.
feriştah: bunlar ne sevgisiz kelimeler mükremin? sen sevda hücrelerini bunla mı etkisiz hale getiriyorsun? yazıklar olsun.
asuman: mükremin ne diyor bu acaip kadın?
feriştah: demek bu şekilde anlamıyor! o vakit ben sana aynı olayı bir ede baltayla anlatayım.

sushi

ruhsalatasi
pişmiş veya çiğ, soslu veya sade fark etmez.
her türlüsünden itina ile nefret ettiğim yiyecek. (ki bence yiyecek olup olmadığı bile tartışılır ya...)

suşi severlerin "aaa şekerim en iyisini şura yapar, bak bilmem ne roll ye" diyerek bunu bana sevdirmeye çalışmaları boşuna abicim.

çok netim bu konuda; sevmedim, sevmiyorum, sevmiycem.

hani bazı yiyecekler vardır, seven adeta tapar (bkz bi kokoreç için şehrin öte ucuna gidenler) sevmeyen de fotoğrafına bile bakamaz ya; bu meret gözümde öle bi yerde işte.
seven her türlüsünü götürüyor.
"olm şunu ye lan bak ne güzel yosunlu yosunlu!" diyeni gördüm ben bugün...

ya hadi bunu sevenler de kırk yılda bir yiyor.
en azından ben her gün suşi yiyen görmedim; ama abi bi düşünün ya, japonlar bunu her gün yiyor.
ya olm yosuna sarılı, içinde salatalık, dışında pirinç lapası olan bişiyi seviyorlar lan bunlar!
ay allam aklımı çıldırıciiiim...

sırf yemek kültürümde bu türden yemek olmadığı için bile akdeniz mutfağına aşık olabilirim.

sushi

ruhsalatasi
pişmiş veya çiğ, soslu veya sade fark etmez.
her türlüsünden itina ile nefret ettiğim yiyecek. (ki bence yiyecek olup olmadığı bile tartışılır ya...)

suşi severlerin "aaa şekerim en iyisini şura yapar, bak bilmem ne roll ye" diyerek bunu bana sevdirmeye çalışmaları boşuna abicim.

çok netim bu konuda; sevmedim, sevmiyorum, sevmiycem.

hani bazı yiyecekler vardır, seven adeta tapar (bkz bi kokoreç için şehrin öte ucuna gidenler) sevmeyen de fotoğrafına bile bakamaz ya; bu meret gözümde öle bi yerde işte.
seven her türlüsünü götürüyor.
"olm şunu ye lan bak ne güzel yosunlu yosunlu!" diyeni gördüm ben bugün...

ya hadi bunu sevenler de kırk yılda bir yiyor.
en azından ben her gün suşi yiyen görmedim; ama abi bi düşünün ya, japonlar bunu her gün yiyor.
ya olm yosuna sarılı, içinde salatalık, dışında pirinç lapası olan bişiyi seviyorlar lan bunlar!
ay allam aklımı çıldırıciiiim...

sırf yemek kültürümde bu türden yemek olmadığı için bile akdeniz mutfağına aşık olabilirim.

one night stand

ruhsalatasi
bir kere öyle adı kadar havalı bir şey değildir. özünde kaçamaktır.
“night” lafına takılmayın, gündüz de olabilir.

duygusal değildir. (niyet eden varsa diye baştan söylüyorum.)
başı, kıçı yoktur. anlam yüklememek gereklidir.
sonuçta “kaçamak” dediğin olayın tadı, rutinden daha lezzetlidir.

bitiminde, bir sigarayla duble hale gelebilir.
ilk kez başınıza geliyorsa, banyoda duşla kafanıza vurmanız da mümkündür ve fakat özünde pişmanlığa yer yoktur.

raconu nedir?

1 - bakıp, beğeneceksin.
2 - akabinde tavlama çalışmalarına gireceksin.
3 - açık olun! sonuçta karşılıklı alınacak zevkten (...) bahsediyoruz.
4 - her zaman hayal ettiğiniz gibi geçmeyebilir. (istediğiniz gibi geçmeyince surat etmeyin, sonuçta siz istediniz.)
5 - mevzu sona erince, sanki bu bir ilişki başlangıcıymış gibi davranmayın. (sarılmayın, göğsüne yatmayın, “iyi misin?” diye sormayın, sorana ise “cümlenin türkçesini alabilir miyim? zevk alıp almadığımı mı, yoksa psikolojimi mi soruyorsun?” diyerek zevzeklik yapın!)
6 - ilk kim yataktan kalkıp, giyinirse o kazanır unutmayın!
7 - görüş alanından çıktıktan sonra tepkilerinizi dışa vurun. (yoldan gönüllü çıkıp, başarılı geçtiyse çığlıklarınızı, “berbat bir şey yaptım ben, allah belamı versin!” diyorsanız da çığlıklarınızı)
8 - bir anlık yaşadığınız hormonal dengesizliği de aşk falan zannetmeyin.

aşka şeytan karısır

ruhsalatasi
kitap bittiği zaman: "eee nası yani bitti mi şimdi?!?!" diye beni şoka esen eser.
ciddi ciddi "yok lan devamı olmalı bunun, eksik basılmış benim kitap." diye dost'a gidip diğer basımlarına bakmıştım hatta.

"herkes her şeyi yapabilir. birimiz katil olduysak hepimiz olabiliriz. tek farkımız bunu tercih etmemiş olmamızdır."

bu cümlesiyle bana ilk defa gerçekten "herkes her şeyi yapabilir mi?" diye düşündüren kitaptır. (yaş 18)
ha sonrasında deneyimlemek hoş olmadı o ayrı konu.

orospu çocuğu

ruhsalatasi
söylenen kişinin annesiyle alakası olmayan, tamamen kişinin kendi karaktersizliğine ithafen söylenen bir kelimedir.
küfür diyemiyorum çünkü hak edenlere söylenir genelde, hak etmeselerdi küfür olurdu; ama şu durumda tamamen betimlemeden ibaret.

johnny depp

ruhsalatasi
aynı zamanda dior'un kokusunun yüzüdür. (bkz: sauvage )

ama söz konusu johnny depp olunca tabii ki mevzumuz bu değil.

darılmaca gücenmece yok dostlar; ama ben bu adamla bizlerin aynı tanrıdan yaratıldığına inanmıyorum.
hayır, beni yaratanla onu yaratan cidden aynı olamaz.
bir bana bak bir ona.
yemin ediyorum adam erkek haliyle bir çok kadını çekicilikte bine çarpar ona böler.

ulan allahsız, ulan insafsız!
bir çıta bu kadar yükseltilir mi?!
bu ne yakışıklılık demezler mi insana?
sen nası 52 yaşındasın yavrum, ama resmen ben daha 52 duruyorum.
göz değer, nazar değer be adam!
son halinin görselini de ekliyorum.
yalnız uyarıyorum bak: adam cidden başka bişi olmuş...

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol