v for vendetta

3 /
kemikli zargana
özgürlüklerin değerini anlatan, oldukça anlamlı bir filimdir. özgürlüğün ucuz bişey olmadığını korkuları yenmek için fedakarlık gerektiğini hatırlatan makbul bir uyarıdır. izlenmesi gereken sosyopolitik bir sinema şaheseridir. acıların insanları ne denli olgunlaştırdığını da bu gösteri dehası sinema filminde bulabilirsiniz...
theli
son zamanlarda izlediğim en güzel filmlerden. soundtrack’i de çok güzel aynı zamanda.
remember remember the fifth of november.
mandela
fight club’dan sonra amerikan sinemasına neler oluyor diye hem düşündürten hemde sevindiren film. genel olarak kör gözüne mantığıyla mesajlar veriyormuş efendim devrimi bireyler üzerinden anlatıyormuş gibi malum ezik ve de çizik çevrelerin (çizikler: 60 ve 70’lerin siyasal mantığı) eleştirlerine maaruz kalan film. bir gün gazetesinde bir aklı evvel bir yazı yazmıştı unuttum şimdi ismini bu zat şöyle bir eleştiri sunmuş filme; efendim film yapısalcı değilmiş kara bayrak ile alakası yokmuş kurucu anarşizme, toplumun yatay anti-hiyerarşik örgütlenmesine, temsilin reddedilmesine, anarşizmle gelecek alternatifin hemen bugün örgütlenmeye başlamasına ve diğerlerine dair o koca külliyat ve sayısız pratikler bir ışık çalımıyla çoktan rafa kaldırılmıştır demiş. ebe dünyanın en zeki insanı toplumuna yabancılaşmış kendini aristo’nun devletinde sanan kardeşim sen bu jargonla bu toplumda hatta bu toplumu bırak dünyada devrim yapmayı anarşizmi getimeyimi planlıyorsun aferin sana. film kim nederse desin zeka seviyelerinle ünlü amerikalıları bile gaza getirmeyi başardıysa. v’nin sayesinde yeni apolitik ve umarsız nesil politize olabilmeyi az da olsa başardıysa bu film ve filmin yapımcıları cennetliktir. filmin aslında ana mesajı çok basit diyorki v filmin başlarında

ama bir fikri öpemezsiniz..
ona dokunup sarılamazsınız.
fikirler kanamaz.
onlar acıyı hissedemez.
ve onlar sevemez.
ve özlediğim bir fikir değil..
bir adam.

yani bizim yeni manifestolara, devrim yöntemlerine ve yollarına ihtiyacımız yok. bize bir adam lazım yani ateşi yakacak biri. tankların önünde duran adam gibi, namluya çiçek koyan savaş karşıtı gibi bir sembol lazım. ne yapıyor v parlementoyu uçuruyor, ondan önce adalet sarayını havaya uçuruyor (bkz: havaya uçurmak) yani toplumun kafasındaki sembolleri yok ediyor. onlara olan güvenin ne kadar boş, onların kafalarda ne kadar abartıldığını ispatlıyor. yani toplumu semboller ile harekete geçiriyor. filme ne eleştiri sunuluyor efendim birey üzerinden devrimi anlatıyormuş. sırça köşklerinden sallamasyon yapan pratik kabızı abiler ve ablalar böyle söylüyor. sen bu ülkede ve de dünyada insanların semboller ile bir şeyleri seçemeye başladığını unutuyormusun. aklıma bu noktada (bkz: abbie hoffman’ın )enfes sözü geliyor aklıma biz insalar ile cümleler ile değil imajlar ile iletişim kuruyoruz. evet hoffman bu yolu izledi ve binlerce amerikalıyı savaşa karşı savaş ile karşılık vermeyi başardı. bizim sözde sisteme karşı ama librealizmin öngördüğü özgür köleler buna karşı. v for vendetta başarılı ve güzel bir filmdir. üzerine uzun yıllar konuşulacak ve uzun yıllar izlenecek bir filmdir.

(bkz: çok doluyum be sözlük)
(bkz: isyanım var benim kadere )
(bkz: arabesk)
akasha
4 kasımı bugüne bağlayan gece izlendiğinde ayrı bir tebessüme neden olmuş filmdir.
remember, remember, fifth of november..
script yazarının aliterasyon konusundaki takıntısı filme ayrı bir tad katmıştır. dikkat ederseniz sözlerin çoğunda v aynı harfle başlayan kelimeler kullanmaktadır, bu söylediği en basit şeyi bile daha şairane yapmıştır.

bir an için filmin arkasındaki fikirlerin etkisinden kurtulursanız absürd sahneleri de görebiliyorsunuz ama. örnek vermeyeyim spoiler olmasın tabi.
elma sekeriiii
daha yeni izleme fırsatına eri$tigim mükemmel film.

hikayesi kurgusu muhte$em olan filmin yapımcılıgı da matrix yapımcılarına aitmi$. bir insanın nasıl nefret dolup ta$acagını ve bunun onu güçlü kılabilecegini bizlere göstermekte.

filmin en vurucu sahnelerinden biri, evey’e gelen tuvalet kagıdı uzerine yazılmı$ olan mektuptur ve akabinde bu hapishanenin realite dı$ında bir yerde olması...

"god is in the rain"

---ka$ınan seyirci mode on---
ya nasıl bir yuz vardı acaba o maskenin altında... ke$ke v öldügünde evey kaldırıp baksaydı. çatlatırlar adamı...
---ka$ınan seyirci mode off---


not: dans etmeden devrim olmaz.
set me free
bir çok konu başlığını tanıtmış,irdeletmiş,açıklığa kavuşturmuş ve sonunda hiçbirinin değiştirilemez olmadığını ortaya koymuş,film olmaktan öteye geçen filmdir.işlenen konu rejim yahut sistem yanlışları olmasına rağmen karakterler ile duygusal bir yakınlık kurmamızı sağlayabilmişlerdir.

halk hükümetlerden değil,hükümetler halktan korkmalıdır gibi oldukça önemli konuşmalar vardır.

patlatılan binalar,yanlış hükümet politikaları ya da masum insanların öldürülmesinin yarattığı etki bir yanda dursun,aklımızın içerisine yerleştirilmiş korku nesnelerinin birer put gibi yıkılabileceğini gördüğüm sahne ve sonrasındaki yağmur damlaları filmin o sahnesinde bir iki gözyaşı damlasına sebep olmuştu ve bu beni gerçekten şaşırtmıştı.hayır ağlamış olmam değildi şaşırdığım.bunu,bu korku zincirinin kırılmasına duyduğum özlem ve vücudumun bu sahneye verdiği esrimenin şiddeti şaşırtmıştı.

herhangi bir film izler gibi değil de onanması gereken yanlarımızı bulmaya çalışarak,biraz kafa yorup,görselliğe kapılmadan izlenilmesi gerektiğini düşündüğüm bir sinema eseri.
mad
an itibariyle fox’ta dönüyor imiş. bilsek daha önce izlerdik natalie portman’ın hatrına. o kadar eski bir film olmasına rağmen tv ilk kez yayınlanması da ilginç tabi.
coco
filmin en etkileyici repliklerinden biri:

bu maskenin altında bir yüz var..
ancak benim değil.
ne altındaki kaslardan daha ’ben’dir o yüz
ne de altındaki kemiklerden.
bu maskenin altında etten fazlası var.
bu maskenin altında bir fikir var!
ve fikirler kurşun geçirmez!..

tokalon
v for vendetta, gelecekteki ingiltere’de geçiyor. terör, savaş ve bir virüsün pandemim halinde tüm ülkeyi vurmasıyla kaybedilen 100 bin insanın akabinde felaketin ortasında kalmış insanlar, bütün halkların yapabileceği bir şeyi yapıyorlar: güvenlik arıyorlar. şunu çok net olarak biliyoruz ki; güvenlik ihtiyacı böyle afet durumlarında toplumları totaliter partilere oy vermeye itebilir. nitekim güvenlik ihtiyacı tartışmasız şekilde bütün toplumsal yapıların temelindedir ve görüyoruz ki afet hallerinde bireyler güvenlik vurgusunu öne çıkartan partilere eğilim göstermektedir.

işte 1. dünya savaşı’ndan sonra almanya’da nazilerin, italya’da faşistlerin iktidara gelmesinin arkasında savaş ve ondan sonra gelen ekonomik krizin önemli bir neden teşkil ettiğini kimse reddedemiyor. ülkemiz tarihi de bunun örneklerine sahip; örneğin 80 darbesinden önce oluşan "anarşi" durumu askeri darbenin yapılmasıyla anayasanın lağvedilmesinin meşruiyet kaynaklarından bir tanesi olmuştur.
tasarimharikasi
v esasında özgürlük mücadelesi veren bir karakter değil,filmse ingilizlerin 15. yüzyılından itibaren çekişmekte olan katolizm ve protestanlık çatışmalarını; kilise ve halkın bütünleşik bir yapıyla sessiz yığınlara dönüşmesini sağlayacak kurguya sahip. filmin ana teması budur. anarşizm tüm dünyada kitlesel mücadelelerin ya da eylemlerin odağı değil, aksine bugün bile sosyo ekonomik merkezli tavır alan kesimin mücadelesidir. vendettadan valeryi ayır, tutkuyu; güllü dallı sahneleri çıkar, geriye o maskenin ardındaki soytarı kalır. çünkü özgürlük herhangi bir klişeden beslenerek üzerinde güneş batmayan imparatorluk safsatasını yıkacak ayarda değildir. bu film de olsa gerçek de olsa... olayın özü tipik bir "katolik- protestan" mücadelesi sonrası egemen sınıfın hangi dinsel güçle rolünü ortaya koyacağıdır. metro ve meclis binasını havaya uçurarak mesaj vermeye çalıştıkları tek kesimin kilise olması tesadüf olmasa gerek.
3 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol