kaan ince

0 /
zikkiminkoku
yasak dizelere girebilirdi ancak kaçak sözcükler
ancak ölüm hüzünlü şiirlere
acemi yüreğim girerken yirmisine

bilemiyorum gözlerim kimde?
zikkiminkoku
fısıltı

zaman kırılır hızından; saat: hoşçakal.
sus… biliyorum… uçurum vakti…

iki meyvesi koparılmış ağaç sallanır boşlukta;
gözlerim: düş ayazı.
ölüm… sanrısı bellek sektiren
lanet…

filmin: öykünen gece; sar sarmala kendini ışık şırıltısına.
yaşam… görüntü geçer… fotoğraf
kanamaları…

(akşam yürüdük pencerelerden; yalancı ateş
yuvalarına çizilen ayrılık resimlerinin
gölgesinde, kırık bir sevgili yüzünü
toplamıştık seninle, acı deniz
her nedense…)

öyle değil mi reis? söyle
ey çocuk saklama sesini koynunda…

yağmur işgali, koynuna sakladığın. kurra. hile.
e l e n d i n .
yanlış telgraf çeken, kaldırım
ıslığı gözlerin, şimdi iki meyve:
d ü ş – ü z ü m.

her seferinde de aynı intihar tutar bizi.
sapkın bir gece böğürtleni yüreğin.

sus…
f
ı
s
ı
l
t
ı
gece …….. gündüz
iç dış
zikkiminkoku
yaşam pusulası

zaman dönencesi üzerinden acıya saplı bir fenerin gölgesinde
sırılsıklam hüzün mendili kalbim. gecenin uçurumlarına sevgi kokuyor
ışık sağdığım şafaklar. öfkeden yalıtılmış aşk ikindisi,
tenimin terli gözeneklerine doluyor. yağan, göğün seccadesine takılı
gözyaşı boncukları. gurbet türküsü sızıyor sesine, kasılan rüzgarın.
ve kırmızı sessizlik batmadan önce, sevinç taşıyor bir umut, su yürüyen
gece kırıklarına.
yaralı çocuk gibi sekiyorum, aklımı deliyor güzün huysuz sabahı,
uzun bir yolculuk yanıyor akdenizin kıyısında, alevini içine alıp yok ederek.
ve gözbebeklerimde yaprak dökümü. azrail uyuyor. kına yağıyor.
kımıltısına dayanamayıp kalbimin, yüzümü örtüyor samanyolu. ölüm tan boyu.
gece, sabah, gece... dönüp duruyor yaşam pusulası.
zikkiminkoku
ka n

yuzun yakamozlanir aksam saatlerinde
kime cikmaz piyangosu huznun
belki de sombaliga en son
ve demir kiri bir taya
ertesi yasakti, es vardi
bir tek uzun gecelerde

cikriginda intihar edecegim kuyu
zaman kuyusu, soluksuz ve issiz
inip cikar olum, durana dek yuzumdeki
sevisen kederlerle gulun gumu
adimdan cikardim bir a
gozlerimde gezer geriye kalan
zikkiminkoku
"yolun hiç de uzak değil umut biliyorum
sesin yağmurla birlikte tutuklu tel örgülerin arkasında
bulamıyorum seni, beni unut, gidiyorum"
zikkiminkoku
kırkikindi yağmurları gibi yağıp geçtin ,
kuytudan izledim seni, yılgın gözlerine yataklık eden gecede.
kokun sindi küçük şiirlerime.
kuş kıyımı bir sabah yolumu gözlüyor ve ıslığımda karanlık bir yokuş beliriyor, karla kaplı.
sesler hüzün örgüsü . kelime eskiten öfkemle dönüyorum bıraktığım izlere. yakıyorum tüm ışıkları.
düğüm düğüm geçiyor balıkçılar önümden sessizce.
ateş ve toprak işte iki sevdalı, aralarından dilsiz su geçen .
öyle uzun sanma zamanı, üstüne kuma getiren .
herkes ölümü gece beklerken ben- güze sevdalı bir adam-
neden vapur sesi özlemiyle yollardayım saat sıfır üçte?
hangi kıyı , soluksuz kapımda? bu mu korku düzmece sessizlik ?
bulmacanın kara kutuları gibi cezalıyım.
kuruyor ellerimde umutsuz bir güneş.
gece öldü.... ölüm öldü.... beni gördüm.
zikkiminkoku
çekildi yaşanan hıçkırıklara, yaşanmayan düş kırıntılarımızla boğulduğumuz odaya.
düştü saat duvardan, telefon diye çevirdim yelkovanı: imdat. akrep soktu kendini.
çan sesleri, ezan sesleri, mart sesi, çatılarda kaldı gecenin gizi.
unuttum mektubun içinde boğulduğumu.
elveda.
zikkiminkoku
"haritası parçalandı ellerimde gecenin, bir yitiriş değil
bu, sınırları tutamadım yerinde, gözlerime doldu sular,
şimdi zaman oynak bir gölge. nasıl başlasak geri dönmemek
için? hüzünkıran ardında saklanan kalbimle, artık, okyanuslara
açılmak geçmeli içimden. biliyorum. ama kavuşmalar ayrılıktır
bazen.
hepimizhiciz
uçurumun kıyısında saklambaç oynayıp sobelenen değerli şairlerden. ölümü seçmemiş olsaydı bu kadar tanınır ve bu kadar sevilir miydi kimbilir?
goetica
anne;

hüznün damlalarıdır sevgime yağan
dolduğunda çatırdayan kalbim uçurum yarıklarıyla
dilim dilim kesilmekte gözbebeklerim
sarkarak toza bulanan
işte o zaman
ışığına dolanıp düşlerinin göğsüne yatardım
karışık sesinle kanat çırpardı sesim
elllerine erir karışırdım ıslaklığına
eğirmek isterdim kestane saçlarını iğle saçlarıma
zorlu anlarımda çıkıp gelirdin hep yanıma
eziyetle yürüdüğün yeter
dökünüyorum yorgunluğunu bedenime
sarnıçlarda yağmurlar dinlenirken senin için
anne, gül et beni kederine

goetica
suretim;

sepetlenir geceden suretim
kopan sızımdır yaramdan acıyla
ama ferahlar içim
kuşlar suça teşvik eder beni
yüreğim ağrır taşar bedenim sulardan
gözlerim hiç doğmamış ölümlere bulanır
bulanık görüntüler bozulur iyice
paslı uygarlıklara
taş devrinden kalma
bir çift balyoz iner
tanrı olur, sayrı olur, kandı olur
pardon der
karton koyarak yüzüne
katton giyen biri

sepetlenir geceden suretim
goetica
dü$lemeler;

1.
puslu havada yorgundu
kırılgan başakların arasında açan güller
bahçem gönlümün uykusuz köşesi
ve ölümüm yaklaştı geceye
iliklerime işleyerek aktı sapsarı hüzün
kırlangıçların biricik bakışlarında boğuldum
geride aşkların sonsuz heyecanı
ve omuzbaşımda unuttuğun saçların
sıcaklığın ellerimde
sarıl da gel sesindeki titreyen gül tadına

2.
yanımdan geçiyorum gözbebeklerinin
damlayıp içine inceden, delice sarıyorum
umarsızca emerek derin güzelliğini

3.
volta atan serçeleri gözlüyorum
su kenarında
bitmez tükenmez sevdalar soluğumda
ve ne zaman yalnızlık sıçrarsa gözlerime
eskimiş ötüşlere döner saatler
kadehime dolar yüzüm

4.
bıraktım her günkü yolumu
yollar buldum kendime
dönsün diye yüreğimin rengi sevgiye
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol