bilgiçlerin şiirleri

11 /
karall


birikmis dokunuslar pespese öpücükler
cilek kokulu diller tuna yakamozunda
agdaki baliklarmis sevisen genc gölgeler
bir anidan ibaret tunanin boylarinda...
wereyda
ya$amı ölümün kemiklerinden sıyırırdın sen
gülerken noktalama i$aretlerine dikkat etmez,
ekmeğin kö$esini balıklara salardın..
sonra.. susardın!

pet bardakta top böceği gibi kıvrılırdı kül,
rüzgarı sapanla vurduğun gün kanamı$tı parmakların, kanamı$tı gözlerin,
parmakların ellerine sava$ açmı$tı; buzlu bir kadeh viski gibiydi yaz
yaz, ilkbaharın aramızdaki kaldırıma savurduğu tükrüğüydü! ahh, ah o kayısının zerdali olduğu zamanlar,
incirde bal, gülde kırmızı, saçlarındaki elma kabuğu kokusu;
ya$ayacak kadar sebebimizin olduğu zamanlar,
önsözsüz öpü$tüğümüz zamanlar yani..
o zamanlar ki;
manzumu mensurun atomlarından ayırırdın sen
ağlarken imla kurallarına uymaz,
karpuzun göbeğini kafesteki ku$a verirdin.
sonra.. susardın!
incirin çekirdeğini doldururdu güz,
incirin çekirdeğinde radyoaktif bir kımıltıydı çernobil
ve çernobil ölümlere bağlaçtı!
bağlaçların bizi bağlamadığı zamanlar yani,
ahh o serserpe hıçkırıklar
boynundaki pembe abalon, ayı$ığında bayku$ sonatları
ölümsüzle$en fanilerin ayak sesleriydi!

ve sen.. sen,
geceyi gündüzün kaburgalarından çıkarır,
bir hâki kiremit gibi dü$erdin terastan hayatıma
tam da burada patlardın i$te.

öğrendim;
elveda dememekteydi çünkü hiçbir ölü!

^muğla.. soğuk bir odada..^
wereyda
s.p.ö’ ye,

..ve kan anonslarından sonra radiohead
masada birkaç $i$e,
birkaç bungun çocukluk, birkaç ölü van gogh sarısı
pencereden çalınmı$ ay
ürkütüyor soluk bakı$lı bayku$ları
su satıyor yalnızlığım,
su-satıyor bu aydınlık karaltı,
bu billur hare gözlerinden kalan
resmedilemez yeis,
ve $imdi,
ünsüz harflerle sevmek gibi bir kadını,
geceleri aniden ü$ümek..

..ve kan anonslarından sonra radiohead
ellerinde bulutlarla geliyorsun,
geliyorsun müflis bedenine te$ne aymazlığınla
bedeninde gün izi, geliyorsun!
çok uzaklarda bir kurt ölüyor kıvranarak,
bir ku$ cıvıldarken vuruluyor
vurulduğunda uluyor kurt
vurgunlardan beni sorumlu tutuyorsun!
oysa ne çok kanamı$tım
ne çok kan aramı$tım sana,
ne de çok kan^sen hücresi boyunca ağlamı$tım;
ağlamı$tım gözlerime dünya kaçtı,
tuz kaçtı,
a$k kaçtı;
yıldızların tozlarını üflemek gibi sevmek bir kadını,
a$kı sevmek;
a$k öldü,
a$k öldü sevgilim

..ve kan anonslarından sonra radiohead

hangi sabahların ihtiyarlığı bu geceler?

..yaz ^05..
wereyda
terkedileceksin bir bayram,
elinde horoz $ekeri, yüzünde atlıkarıncalar
bir bayram ki öldürüleceksin dönmedolabında hayatın,
bir bayram ki kan kokacak, çitlembik kokacak, pamuk kokacak cesedin

gökyüzünde patlayan tüm balonları ben dikeceğim!

bir yüz dikeceğim kendime, bir maske,
bir gece dikeceğim aydınlığında cesedinin
ve
terkedileceksin bir bayram,
sesinde ayva reçeli, avcunda misketlerin
bir bayram ki öldürüleceksin çarpı$an arabalarında hayatın,
bir bayram ki açlık kokacak, sefalet kokacak, ter(k) kokacak cesedin

mezarına tüm çiçekleri ben ekeceğim!

^istanbul.. sabah..^
wereyda
gittim
bir el bombasının pimini çeker gibi ansızın
mu$amba trenlerin karton katarları
hep aynı plastik istasyonda ayrıldılar birbirlerinden
hayratlarda çocuklar dizlerini yıkadılar ardımdan
biri bileğindeki kiri ovdu, abdest aldı bir ihtiyar öksürerek
gittim
kentin parmakuçlarında yılı$ık bir karıncalanma
otellerde fahi$eler çocukluklarını bıçaklarken,
toy $airler $arap kadehlerinde tanrılarını boğarken
kan yağarken avlularına camilerin, kilise kampanalarına yapı$mı$
bir güvercin pisliği gibi kuruyarak,
kabuğu soyulmu$ bir nar gibi
morarak, mor bir fular gibi savrulurak geceye
geceye amorf bir redif gibi yerle$erek
gittim
pamuklamaktaydı kavaklar
annem tarhana kurutmaktaydı, dut vardı
kozasını delen ipekböceğiydi güne$
doldu içime moleküllerine bölünerek
molekülleri atomlarını çeki$tirirken bu kentin
ve yine o müflis ba$ağrısı, o hazin epilog

adıma unvan diye konuldu
gittim, baktım
sadece baktım sonra..

^istanbul.. bayram günü..^
wereyda
hatmi kokulu bir güz alacasında
dar dehlizlere sıkı$mı$ bir
kırılgan efsundur
çocukkarıncanın kalp atı$larına dur ve
bileklere sus ve
ak$amlara pus
diyen hüzün!

ağla ey zavallı hayat; gülüyorum ben yine de..

^muğla.. ak$am..^
karall

gölgem ve ben

birkaç otonun farı , şehrin ışıkları.
yıldızlar ve ayın güneşe inadı gözümde…
denizin sesi ve üç beş ferahnak kararlı melodiydi kulağımı kaşıyan.
gece küsüp ay ’geceaydın’ dediğinden beri…

sonra seherin alacasında bir çizgi oldu düşlerim.
hem ufuğa hem de tarihe paralel.
kafamda bir film şeridi gibi bir şey.
kimi ak der kimi kara söyler…

ademden günümüze neler olmuş neler bitmiş meyve tadında.
acısıyla tatlısıyla…
kalemle kâğıdın hikâyesı kadar eskiydi sanki düşlerim,
ilk ayet canlılığında…

karmakarışıklığımla yol aldım…
bambaşkaydım o gece…
gecenin alyalazı , üşüten deli poyraz , gölgelere düşmüş çiğ taneleri…
ve ben yalınayak dışarda.

kaldırımlarda gördüm gecenın karanlık yüzünün yansımasını.
toprak tabanlı gökkübbe tavanlı bu sokakta…

sonra da ilkin kaldırımlar karşıladı beni,
öyle yalnız ve ıslak.
ölüm soluklu dört duvar bir tavan.
sanki tek dostumdu gölgem.
çünkü yanımdaydı her an…

bir o terketmedi beni,
bir de terkedenlere inat sigaram…
birini tüketip diğerini yakıyorum; ışıksız bir evdeki mumların vardiyesi gibi…

maziye dalıp dalıp gitmelerim.
beynimde yankılanan sorularım ve parlayan cevaplarım gün ışığında…

arayıp bulamadıklarım ve peşisıra giden adımlarım.
ve düşünüşlerim…
her yağmur sonrası toprak kokusunda…

öncesi ve ondan öncesi …
sonrası ve üç noktası ...




peşisıra giden adımlarım, gölgem ve ben .
bir sobe yerinde durakladık sobeleyerek uyuyan bütün insaları.
çöplükleri karıştıran çakallar ve karanlık yüzü gecenin sahitlerimizdir.
olur ki inanmazsanız…


içimden bir dal kırıldı .
önümüz bahar ya !
çiçeklerin açma zamanı ,
dalların yeşerme zamanı…
atalete ve mahmurlu gözlere veda zamanı…
üşüten rüzgâra aldırmama zamanı…
yine çiçeklerin açma zamanı ,
dalların yeşerme zamanı…

örtündük rüzgârı üzerimize,
dilimizde türkülerle.
uşak’ın derinliği hüseynî’nin inceliğiyle.

vakti gelince son bulacak olan zaman tâlimimiz döndürdü çarklarını.
yelkovana inat…
akrebe inat…

gerideydi gecenin alyalazı, seherin alacası.
gölgelere düşmüş çiğ taneleri ve geride kalmış ayak izlerim
ve düşünüp yakarışlarım, ağlayışlarım
her yağmur sonrasında…

geriye bakmak istemedi gözlerim…
bir varmış bir yokmuş,olgunlaşmamış meyve tadındaki hikâyenin tozları silinmiş eski püskü sayfalarına…
ve daha doldurulmayı bekleyen boşluklarına.

ânın kıymetini bilme zamanıdır şimdi!
yazılanı okuma zamanı .
okunanı yazma zamanı.

koskoca evrende bir sevgi çekirdeği olma zamanı…
sevme zamanı …
sevilme zamanı…

baharı bekleyerek örtündük rüzgârı üzerimize.
dilimizde türkülerle.

üstümüzdeki kuru yapraklarla…

yanyana…

yana yana…
karall
yasam bazen de her tarafi kara karelerle kapli
bir bulmaca gibi
hani olur ya bazen
sona yaklasinca aniden
bir nakarat bulma cabasi...

ve beyinlerde bir yigin düsünce pazari
alti üstü bir hilesi de yok kazigi da
yaklas bir tezgaha fazla düsünmeden
sec begen al gama kedere doldur heybeye...

ah ulan ahh...
karall
leslerinin icinde mutlu olabilenler
ya da umarsizca yasayanlar
ya da yasadigini zannedenler
bu koca diyarda

parayla herseyin,sevginin
bile sömürüldügü
genelde kötülerin,cirkeflerin
kazandigi bu lanet yerde

abuk subuk olmayan pek bir sey yok
sevgiymis askmis lüküs konular
dananin kuyrugu koptu kopacak
ve ati olan gececek üsküdari

vakitle ilerleyecekler
susuz kalacak sevgiler
ve iste o zaman vakit
belki cok gec olacak

kurumaya mahküm sevgiler
susuz kalacak sevgiler
sevgiler susuz
susuz sevgiler...
wereyda
aniden bir çocuk tebessümü sonrası
elektrik tellerine takılı uçurtma,
o terkedilmi$ salıncaklar atlası, o kara$ın his,
kum midyesiyle kesilmi$ tabanlarda rıhtım tortusu ve $eytanminareleri
gri bir menek$e solu$u ardından,
aniden bir çocuk tebessümüydü sanki o fotoğraftaki,
bir $ehre ate$ açan buğulu, flu gözlerindeki..

/strafor kanatlarına gaz dökülmü$ melek ürpertisi/

ah bu gece sen de ölmü$sündür
senin de gözlerini tıpa yapmı$lardır onulmaz $i$elere
ellerindeki $i$lerle evlatlarına gençlik ören
annelerin gözlerindeki lut gölü’nde..
aktarlarda devası olmayan bir kanamalı hastalıktır bende $imdi
cevabı yarım bırakılmı$ mektuplar gibi kö$esinden kanayan
hüzün!
yüzünün elma bahçelerinde diz-e-leri kanayan çocukmu$um da
beni senin ellerinle uçurmu$lar o salıncakta,
senin ellerinle karmı$lar kum havuzunda hamurumu
hamuruma nedense hep pulbiber atmı$lar!

/$akaklarımdan biri yoktu.. -nerdesin?/

güller de bitlendi gördün mü
ak$amdan kalma
bir sabah yalpalayarak çıktığı yoku$un ba$ında
ba$ından vuruldu..
ah bu gece senin de saçlarını yakmı$lardır
seninde saçlarında gül kokulu gelin yemenisi
seri sabahlıklara paralel gecelikler ve yaza-
madım-ak yakılmı$tı!

- gamzelerin senin mi?
- onları uzak bir adadan getirdim
- denizkızları var mı orada?
- bilmem; ben hep denizadamları aradım

yüzünde aniden,
bir naylon paketteki bombadır yalnızlığım!


^muğla.. yaz 2006^
elma sekeriiii
ah bir bilsen...
gözlerine baktıgımdaki heyecanı,
içimde dalgalanan, o gök yarılırmış gibi yagan damlaları
nasıl beni limanına aldıgını
sessizliginde, sakinliginde, yüreginde nasıl huzur buldugumu...
ah bir bilsen bana sarıldıgındaki icimi kaplayan sarkıyı
dalga dalga sesinin yükseldigini hissettigim sarkıyı
kalbimin göğsüme sıgmayıp da nasıl çarparak o sarkıyı söyledigini,
sana uzanmak icin cırpınan ellerimi,
bir de seni seviyorum demekten bıkıp usanmayan dudaklarımı...
bir bilsen,
bilsen...
stella
hayata verdiğim değeri küçümse,
hayatın bana verdiklerini küçümse.

umudumu küçümse,
umudun benle alay edişini küçümse.

hayallerimi küçümse,
hayallerime olan inancımı küçümse.

ama asla,
asla acılarımı küçümseme.
melankomik
boğulan şiirler yüzeye çıkıyor içimde.
bak arkanda yıkılıyor koca bir şehir.
umarsızlıklarına hayran,
ve suskunluklarına nefret duyan;
seninle yaşayan,
küçük bir şiir..
içimde ağlayan,
ardından gelen,
ve yıkılan bir şehir,
boğulan bir şiir..
nerdesin?
hiç ağlamayan...
melankomik
yine sensiz bir akşama doğru
tüm yakıcılığıyla akıyor zaman
içimdeki yangın sönmez oldu
şu tuhaf sızı geçmiyor bir an

sensiz ama senin
sessiz ve derin

hayalimdeki şey yine

gözlerin

ve yine yalnızları üşüten şu rüzgâr esiyor
içimdeki çocuk yine seni özlüyor
melankomik
git ardına bakmadan şimdi
dönme geriye
git
ilk günkü gibi
söylemeden kimseye
her yağmurda seni arasın yıkık bakışlarım
her gece daha azalır elbet yakarışlarım
akıttığın gözyaşlarım
yorgun susuşlarım
kayboluşlarım
bu ne son olsun ne de ilk
şimdi git
sadece git
ve ışıkları söndür giderken
yavaşça sıyrılıp çık içimden
scapegoat
sabahin ilk i$iklarinda
kargalarin otu$uyle uyaniyorum artik
sabah sesinle uyanirdim biz zamanlar
hayatin bana attigi ironik kaziklardan sadece biri bu

uyku artik eskisi kadar zor degil
uykunun zaman kaybi oldugu gunler eskide kaldi

tek kaci$ yolu uyku oldugu zaman
olum en iyi ihtimal gibi gorunur insana
en uzun, en sessiz, en yalniz
onun kabusu
benim ruyam
digerinin kaci$i

sessiz cigliklar agiran kulaklarimda yankilanirken
acidan kivranan bu naciz vucut
(tek ilaci kilometrelerce uzaklikta olan)
bir fisilti bekliyor, caresiz
oysa tek kelime yeterli onun icin
"sen", "ben" degil
sadece "biz"

sona yakla$tigini anlayamayan
labirentteki fare gibi hissediyorum
farkinda olmadan ciki$in onunden geciyorum
oyunun bittigini sandigim anlarda umutlaniyorum
o anda gercegin sogukluguyla irkiliyorum

seni sevdigim anlarda kendimi hic sevmiyorum.










elma sekeriiii
tutuyorum ellerini
bakıyorum gozlerine,
hayir, lütfen hayir!
gitme, birakma beni bu issiz adada.
bakiyorum etrafima kimse yok,
var ama yok.
birakma ellerimi, birakma gözlerimi
vazgecme gozlerimden, tenimden.
elimde degil olmuyor, olduramiyorum.
bakiyorum,
yavas yavas akiyor ellerimden kum.
kacacak yer buluyorlar, zaman da oyle
o da ardi sira donup gidiyor benden.
elimde ufacik üsüyerek titreyen yuregim,
diger elimde akan kumlar esliginde sevgim.
sevgim, yuregim, kalbim gitme
birakma beni issiz, sensiz yagmurlara...

07 06
elma sekeriiii
gidiyorum yine,
gidiyorum ellerinden, yureginden gozlerinden...
yuregim kalbim agir aslinda,
tasıyamiyorum kendimi.
nefret ediyorum
yalniz kalmaktan, birakmaktan, birakilmaktan.
oysa ki biliyorum,
yureklerimiz bir,ellerimiz, rengimiz!
özür dilerim aşkim,
o pembe rengi siyaha boyadigim icin,
ozur dilerim her sey icin, gittigim icin...
yuregim üsüyor,
içim, kucucuk yuregim
bak bana, bom bos ellerim.
bak gozlerime çisil cisil damlalarim var
tattim aci biraz,
aci agliyorum sevgilim!
bir sarkinin dedigi gibi
"yalnizlik geciyor yuregimdeki islak caddelerden"
ozur dilerim;
ellerinden yureginden, gozlerinden
ozur dilerim sevgilim...

06 06
11 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol