a perfect circle

2 /
isimsizkahraman
baş not: üşeniyorsanız okumayın.

nonserviam dergisinin 25. sayısından(ağustos 2000) alıntılar(berk varol’un yazısı) ve kendi fikirlerimin senteziyle oluşturulmuştur. fiyatı, kdv dahil 1.500.000 tl’dir.

a perfect circle olayı böyle bir şey değil. 2 goralı.

tool’un aenima albümünün çalışmaları sırasında akla gelen bir proje a perfect circle. ama bir proje grubu değil. a perfect circle geçen on yılın sonunda, los angeles’ta alternatif müzik dinleyicisini kışkırtıcı performanslar yoluyla mücadeleye davet etmek isteyen özgür iradeli beş birey tarafından kurulmuş. “mer de noms” (isim denizi), onların ilk albümü ve kategorize edilemeyen, yaratıcılık dolu bir modern müzik ürünü.vokalist maynard james keenan, a perfect circle’ın sesi ve ruhu. 12 yeni şarkıda maynard’ın güçlü ve etkili sesini izleyerek zevk alırken onun tuhaf lirikleri yoluyla da başka bir dünyaya yolculuğa çıktığınız hissine kapılıyorsunuz. gitarist billy howerdel ise grubun şarkılarını yazıyor ve yapımcılık yapıyor. daha önce tool, smashing pumpkins, david bowie, nine inch nails ve bir dolu başka grubun albümlerinde çalışmıştı. billy, grubun zekice yazılmış müziğinin yaratıcısı ve kalbi. billy howerdel ise anlatılamayan güzelliği ve gücü tanımlamasını sağlayan bir içgüdüye ve üstün beceriye sahip.

o kadar uzun bir kuruluş hikayeleri yok; maynard ve billy, “ænima” için stüdyoda çok fazla birlikte zaman geçiriyorlarmış. billy’nin stüdyodaki kişisel bilgisayarında bir dolu müzik dosyasının olduğunu ve hepsini kendisinin yazdığını keşfetmiş bir gün maynard. ve billy howerdel’ın sample’larını dinleme fırsatı bulmuş ve daha sonra billy’ye bu projeye kendisini de katması için yalvarmış. billy howerdel yetenekli bir gitar teknisyeni aslında ve maynard’ın, yazdığı müzikler karşısındaki tepkisine o da çok korkarak yaklaşmış. billy “cidden ürkmüştüm. çünkü bu büyük bir fikirdi. vokalist olarak yanınızda maynard var ve bu durumda başka neye ihtiyacınız olabilir ki?” diye anlatıyor. bir kez biraraya gelip birlikte bir şeyler yapmaya karar verince her şey düşündüklerinden daha düzenli ve iyi gitmiş, sound da birdenbire yerine oturmuş. billy’nin daha önce düşündüğünden daha farklı bir sound ortaya çıkmış ve bu yeni sound, bundan sonra neler yapmak istediklerine karar vermelerini kolaylaştırmış. maynard bu konuda “sound’un neye benzeyeceğine dair hiçbir fikrim yoktu ve bu çok önemli diye düşünüyordum. açık fikirli bir adam olarak kalmaya dikkat ediyorum. farklı insanlar bir araya geldiğinde ortaya neyin çıkacağını kestirmek, yani müzikal olarak neyin çıkacağını önceden bilmek gerçekten zor. en zor kısmı nasıl dinleneceğini öğrenmek. a perfect circle’daki herkes müziğin nasıl dinleneceğini iyi biliyor, böylece sound’umuz birlikte çok iyi gidiyor” diyor bu konu açıldığında. a perfect circle hayata bir yan proje olarak geçmemiş, bir şeylerin başlangıcı ya da sonu olma gibi kaygıları yokmuş, ya da politik bir tavır içinde değillermiş. etraflarında oluşması muhtemel bir kültü ise din benzeri bir oluşum olarak görmek istemiyorlar. tek amaçları bir çok olağandışı müzikal gelişmeye yardımda ve etkide bulunmak.

grup, seyirci karşısına ilk olarak 99’un ağustos ayında, los angeles’taki viper room isimli konser salonunda çıktı. bu konser circle jerks üyesi ve punk müziğin ilham kaynaklarından keith morris’e biraz finansal kaynak sağlamak için düzenlenmişti. ardından california, palm beach’teki coachella art and music festival’in açılışını yaptılar. daha sonra nine inch nails’in turnesinde birkaç konsere alt grup olarak çıktılar ve alt gruplara tahammülü olmayan “nin” seyircisini fena halde etkilediler. bu dönemde amerika’daki ve ingiltere’deki bütün müzik basını onların muhteşem sahne performanslarından bahsediyordu. kerrang! dergisinin konser performansına beş yıldız verdiği az sayıdaki grup arasına girdiler 99 yılı içinde.

a perfect circle ismi bize kısa ve öz olarak kusursuz bir çemberi çağrıştırsa da aslında grubun ismini buluşu zor olmamış. grup üyeleri hala isimsiz oldukları dönemde, daha önceden ayarlanmış bir konsere çıkmadan önce şarkı sözlerini şöyle bir gözden geçirmişler ve maynard şarkıların birinde geçen “perfect circle”ı görmüş. onun için bu ismin çağrışımı hata yapılmaksızın bir araya gelen çok farklı beş insan ki billy howerdel da bu ismin o an için en uygunu olduğunu düşünüyor. maynard bu konuda “a perfect circle, garip bir şekilde bir araya gelmiş insanların grubu ve bu insanların hepsi çok farklı karakterlere sahip, ancak hepsi birbirini tamamlayan insanlar” derken billy fikrini “bir grupta olmak ve o grup için isim seçmek cidden zor bir iş. çünkü bir dolu fikir var ortada ve o fikirlerin her birini bir ya da iki kelime ile özetlemeye çalışıyorsunuz. sizi en iyi ifade eden hangisidir diye kafa patlatıyorsunuz. a perfect circle bir şarkımızdaki o dizeden çıktı ama sadece bu kadarını söylemek yeterli değil. a perfect circle’ın grubumuzun oluşumundaki mükemmeliyeti ifade ettiğini söylemek lazım” diye açıklıyor. bu isim onlara göre dinleyicinin pek çok şeye yorabileceği bir isimmiş. ama en önemlisinin zamanlama kavramı olduğunu düşünüyorlar. grup ismi hakkında bunca şey söyledikten sonra yine de bizi düşünmeye bırakıyorlar ve hayal gücümüzü kullanmamızı istiyorlar a perfect circle’ın neleri ifade ettiği konusunda. peki maynard ve billy’nin “çok farklı karakterdeki insanlar” dedikleri grup arkadaşları kimler? grupta üç tane daha eleman olmasına rağmen müzik dergileri a perfect circle’ı tool vokalisti maynard james keenan’ın yan projesi olarak nitelendirdi başlangıçta. oysa ki gruba sonradan katılmış biri olarak keenan hazır olan parçalara sadece söz yazmakla yetinmiş ve söylediğine göre bu onun için çok ayrı bir tecrübe olmuş ve bu grup içinde oldukça farklı vokaller denemişti. gruptaki diğer elemanlar o kadar ünlü olmamasına rağmen bu adamlarla çalışabildiklerine göre oldukça yetenekli müzisyenler olmalı diye düşünüyorum. gitarist troy van leeuwen, eski failure gitaristi ve çalışmak için teklifte bulundukları en iyi gitaristmiş. çok iyi bir enstrümanist olduğu söyleniyor ve billy onun gruptaki yerini “yazdığım şarkılara çok büyük katkısı var” diyerek özetliyor. çok yaratıcı ve çok iyi bir konser müzisyeni. ve baterist josh freese bir konser bateristi olarak kusursuzmuş. yine billy’nin josh hakkındaki yorumu da ilginç: “insanların karşısına çıkarmaktan gurur duyduğum, harika bir davulcu.” josh freese daha önceleri vandals, paul westerberg ve guns ‘n roses ile çalışmış, lollapalooza festivali’nde devo ile takılıyormuş ve billy ile de o zaman tanışmışlar zaten. ve gruptaki en donanımlı eleman paz lenchantin, piyano ve gitar da çalıyor ve hatta dediklerine göre gitar ve bas konusunda çok çok iyiymiş. aynı zamanda vokal yapıyor. maynard’ın “paz, klasik müzik konusunda bildikleri ve hissettikleri ile bize çok şey verdi. eğitimli bir müzisyen ve konser piyanisti olarak bir dolu konsere çıkmış, turnelere katılmış. profesyonellik adına ondan çok şey öğrendik grup olarak” dediği arjantinli paz’in kardeşi luciano lenchantin de bir parçalarında viyola ile eşlik etmiş a perfect circle’a. paz ayrıca a perfect circle’ın official sitesinin de mimarı. www.aperfectcircle.com adresine girerseniz paz’in müzik dışında neler yaptığına da tanık olursunuz.

ve “mer de noms”. bu albümün atmosferik, yaralayıcı ve duygusal bir albüm olduğu yorumları çoğunlukta. maynard geçmişte karaladığı yüzlerce yazıyı, şiiri bir araya getirerek eski hallerinden arındırmış ve yeni bir konsept oluşturmuş. yeni bir konsepte ulaşmak istemesinin sebebi eski günlerdeki bakış açısının değişmiş olmasıymış. maynard için yazmak beynin sol yarımküresinde gerçekleşen bir işlem ve çok da duygusal olması gerektiğini düşünmüyor yazarken. daha çok düşünceye öncelik tanıyor ve hissetmenin yapması gereken ikinci iş olduğu fikrini taşıyor. zihinsel yap-bozlar üzerinde çalışmayı seviyormuş. kendi kafasının içinde yap-bozlar yaratıyormuş. aslında tüm bunların a perfect circle’ın bir proje olmayı aşıp bir grup olarak hayata geçtiği günden itibaren değiştiğini de ekliyor. a perfect circle ile duygusal olmayı öğrenmiş. enerjisini duygular üzerinden patlatmayı öğrenmiş ve billy howerdel’ın müziklerine şarkı sözleri yazarken bunu yapmış. billy’nin müziğini duymuş, oturmuş, kafasını temizlemiş ve onu götürdüğü yere doğru yola çıkmış. dinlemiş ve billy’nin duygusal dinamiklerinden etkilenerek şarkı sözlerini yazmış. billy için ise şarkı yazmak hem doğal bir şey hem de büyük bir takıntı. nerede olursa olsun, her zaman su yüzüne çıkabilen bir şey. bir tutku. bazen onu fena halde yakalayan bir istek olduğunu düşünüyor şarkı yazmanın ve o isteğe kapıldığı anlarda delirdiğini itiraf ediyor. yazdığı şarkıların çoğunu dünyanın dört bir yanındaki farklı ülkelerde, farklı insanlarla birlikte olduğu, farklı gruplarla stüdyoda çalıştığı farklı dönemlerde oluşturmuş. her ikisi de şarkılarındaki temanın üzgün insanlara hitap eden ama onlara iyileşme yollarını gösteren temalar olduğunu düşünüyorlar. şarkılarının bir kısmının cidden agresif ama bir kısmının da insan ilişkileri hakkında, sakinlikle yazılmış, kırgın insanlar için, sakin şarkılar olduklarını düşünüyorlar. işte a perfect circle şarkıları böyle yazılmış. maynard şöyle diyor: “kendini çok değişik, çeşitli yollardan ifade etmenin önemli olduğunu düşünüyorum. bu bence özel olarak bir sanatçı için genel olarak da bir insan için çok önemli. her şeyi yıkmak, patlamak, yeniden yapmak, çevrendeki her şeye karşı yeniden patlamak, öğrenmek ve gelişmek. mümkün olabildiğince çok görmek, çok hissetmek, çok duymak oldukça önemlidir.” albümün kayıtları billy howerdel’ın evinin garajında yapılmış. billy grubun prodüktörü aynı zamanda ve miksajı da nine inch nails için çalışan ve my bloody valentine’in beyni olarak “80”lerden itibaren alternatif müziğe damgasını vuran, büyük stüdyo üstadı alan moulder yapmış. moulder da daha önce nine inch nails ve smashing pumpkins ile çalışmış, ayrıca u2 albümlerine büyük katkısı var ve primal scream’in son albümü “exterminator”daki birkaç şarkının oluşmasında emeği geçmiş. alan moulder’ın a perfect circle ailesine katılması asla bir tesadüfe bağlı değil. billy onu nine inch nails albümleri için birlikte ter döktükleri dönemden beri “müthiş bir zeka” olarak tanımlıyormuş. yaptığı mixlerin tutku dolu olduğunu, her seferinde her şarkıya doğru yerde doğru unsurları kattığını, tekrara düşmediğini ve dolayısıyla her şarkısında farklı bir şey yakaladığını düşünüyor alan’ın. küçük garajlarında albüm kayıtları sırasında maynard yukarıdan gelen ölü kokusundan ve evin üstünden geçen uçaklardan oldukça rahatsız olmuş. uçakların geçtiği anlarda kaydı bölmek zorunda kalmışlar. yine de bu garajın çok rahatlatıcı bir yer olduğunu söylüyor. ayrıca bir garaj kaydı için çok iyi bir gitar sound’una ve prodüksiyona sahip bir albüm “mer de noms”. yani türkiye ile kıyaslamak istemem tabi ama milyonlarca dolara dünyadaki en iyi ses kayıt sistemlerini alıp ortaya iğrenç denebilecek kayıtları çıkarmak da yetenek ister tabi, türkiye için düşünecek olursak.

albümde üç hit parça var: “brena”, “judith” ve “thomas”, yani öyle kabul ediliyor. tüm parçalarını benimseyebilirim şahsen. neyse.. maynard’ı en çok etkileyen parçalar “brena” ve “thomas”mış. “judith”e katkıda bulunmanın kendisi için hiç de zor olmadığından bahsediyor maynard. öyle fazla vaktini almamış çünkü duyduğunda zaten her şeyin tam olduğunu farketmiş. zor olmamalı zaten, hayattaki en değerli varlığının gördüğü zarar üzerine.. sadece oradaki duyguyu almış, bu da zor olmamış zaten ve sözlerle vokal melodilerini yazarak şarkıya katılımda bulunmuş. bu şarkıya büyük yakınlık duymasına rağmen favorileri arasına sokmuyor. billy için ise “judith” çok önemli çünkü bu şarkıyı yazma süreci hepsinden farklıymış. bir yere oturmuş ve hiç kalkmadan yazmış. on saat falan sürmüş şarkıyı yazması ve gece yarısından sonra başlayıp öğlen saatlerinde bitirmiş. bittiğinde ise her şeyin olması gerektiği gibi durduğunu görmüş. “judith”in önemi bir yana billy’nin de albümde başka favorileri var. bunlardan ilki “3 libras”. bu şarkı hep en favori a perfect circle şarkısı olarak kalacakmış billy için. çünkü bu şarkıdaki çok basit akorlar sayesinde er çalışında ilk kez gitar çaldığı hissine kapılıyormuş ve bu hissi çok fazla seviyormuş. “3 libras” ona bir gitarist olarak yerini hatırlatıyormuş. ayrıca “rose” da billy’ye çok şey hatırlatıyor(kardeşim benim be!). bu şarkının asla vokal kaldırmayacağını ve hep enstrümental bir şarkı olarak kalacağını düşünüyormuş eskiden ama maynard yazdığı etkili sözlerle billy’nin bu düşüncesini yıkmış. eh, yıksın artık, allah söylüyor bu şarkıyı. billy şimdi albümdeki en güçlü çalışmanın “rose” olduğunu düşünüyor. grubun aynı zamanda ilk “45”liği olan “judith”in de klibini seyretmeyen toptur, yoktur. işte o muhteşem klibi de “seven”, “the game” ve “fight club” gibi kapalı gişe filmlerin yönetmeni david fincher çekti. görüldüğü üzere david fincher psikolojik gerilim filmlerinde usta. ayrıca madonna’nın “express yourself” ve rolling stones’un “love is strong” kliplerini yönetmiş. bu iki klibin çok fazla ödülü var ve çekildikleri dönem için alternatif ve ekstremist sayılıyorlar. “judith”in klibi için virgin records’un çok büyük bir bütçe ayırdığı söyleniyor. zaten a perfect circle, virgin records’un ve virgin’in bağlı olduğu emi’nin en büyük yatırımlarından biri. bu, en azından amerika ve ingiltere için böyle. son dönemde backstreet boys ve britney spears gibi .........’lara ya da her zaman olduğu gibi ingiliz gruplara eğilen emi için amerikan alternatif müzik sahnesinden bir grubu desteklemek ilginç bir deneyim(britney’e 5, a perfect circle’a alternatif diyen zihniyete 15). virgin records’un a perfect circle ile sözleşme imzalaması zaten müzik medyasında bir dolu spekülasyonların doğmasına sebep olmuştu. bunun en büyük nedeni olarak da multiplatin plak sahibi tool’un vokalisti maynard james keenan’ın grupta olması görülüyor. albüm çıkana kadar herkes a perfect circle’ı maynard’ın bir yan projesi olarak algıladı ama albüm çıktığından ve grup konserlerde görünmeye başladığından beri herkes a perfect circle’da maynard mı frontman yoksa billy mi diye tartışıyor. maynard, a perfect circle’daki rolünü tool’daki rolü ile karşılaştırdığında şöyle söylüyor: “biz, tool’u oluşturan dört kişi her şeyi birlikte yapıyorduk ve tanışıp şarkılarımız yazdığımız yerin tam ortasında buluşuyorduk. bu farklıydı çünkü billy şu ana kadar a perfect circle adına yaptığımız müziğin çoğunu yazdı, sonra ben geldim ve vokal melodileriyle birlikte sözcükleri kattım müziğe, yani yazılmış bir şeye katkıda bulundum. benim için cidden farklı bir iş ve gerçekten hoşlandığım bir iş. her zaman düşünüyorum. her zaman şu yemeği tamamlayabilmek için masaya ne getirebilirim diye soruyorum kendime.” peki geçmişte yaptığı şeylerden farklı şeyler yapacak mı a perfect circle’da? maynard, kayıt teknikleri açısından a perfect circle ile bir dolu armoninin olanaklarını deniyormuş ve tool’dayken yapmadığı şeyler yaparak vokaller için başka bakış açıları geliştiriyormuş. billy’nin albüm için çalışırken deneysel şeyler yapması maynard’a bu konuda cesaret vermiş. billy kendisine sınırlar koymamış, müzik olmasını istediği yönde kendiliğinden gelişmiş yani ne yapmalıyım diye çok fazla düşünmemiş. albümü yaparken baskı altında hissetmediklerini söylüyorlar ikisi de. billy “ben çalışırken omzumun üstünden ne yapıyorum diye bakan kafalar yoktu.” diyor. peki bizim a perfect circle’dan ne beklememiz gerekiyordu? bunun cevabı da billy’den: “canlı performanslarımızdan ne beklemeniz gerektiğini söyleyemem, bu çok zor. hala emekleyen genç bir grubuz biz. bence çok ilginç olacak. bırakın müzik anlatsın kendisini size. müziğimizde çok fazla tutku bulacağınızdan eminim. ama işler genişledikçe ve grup büyüdükçe size çok başka bakış açıları yakalamanız için değerli fırsatlar da sunacağız.” billy de maynard da röportajlarında genel olarak konserlerden bahsediyorlar aslında. e adamlar ölümcül geliyorlar karşımıza, sanki bir fatality isteği. neyse, bu noktada da akla, stüdyoda çalışmak ile sahnede çalmak arasında bir seçimleri olup olmadığı sorusu geliyor. zor haliyle. maynard, stüdyodayken kendi iç dinamiği ile başbaşa kaldığını, içinde bulunduğu oda ve önünde duran mikrofon dışında hiçbir şey ile ilişki kurmadığını ve büyük resmi dolduracak olan son birkaç fırça darbesini nasıl atacağını orada planladığını düşünüyor. konserlerde ise milyonlarca etken varmış onu etkileyen. “bir seyirciniz var, her gece farklı bir odadasınız. tek değişmeyen her gece aynı insanlarla birlikte çalıyor olmanız. hangisini tercih edeceğime cevap vermek daha kolay olmalıydı. sanırım bu bütün işle ilgili bir soru değil, daha çok o anda ne hissettiğinize göre değişiyor cevaplar” diyor. meali; duygu yoğunluğu içinde zeka sıçıyorum insanlar, bu sorudan da böyle kurtulurum, herkesin gönlünü de yaparım, sizi seviyorum. billy howerdel ise kendisini “iflah olmaz bir stüdyo müzisyeni” olarak görüyor. “canlı çalmaktan hoşlanıyorum. dışarıya çıkıp müziğimizi çalmak için hazırım. 99 sonbaharında verdiğimiz konserlerde seyirciden çok güzel tepkiler aldık ve bu tepkiler gruba güç verdi. farklı noktalardan bakmayı öğrendik müziğe ve hayata. aslında sahneye çıktığımızda insanların bize nasıl bir cevap vereceklerini bilmiyordum. ama cesaret kazandım. yine de kendimi stüdyoda daha iyi hissediyorum çünkü orada yeni şarkılar yaratıyorum” diyor billy. ve sanırım gruptaki elemanların karakter olarak farklılığı bu noktada ortaya çıkmıştır ki bu yüzden farklı yapıdaki bir ton insanı etkileyebiliyorlar. yæh!

topluluk daha sonra thirteenth step, emotive ve amotion ile hayranlarının .mına koydu diyebiliriz. constantine’in soundtrack’i olarak passive gözüktü ve klibi de oldukça iyiydi. ancak passive’den çok daha kaliteli şarkılar olduğunu göz ardı etmemeliyiz ki bunların başında tahminimce grubun en fatal error’u the noose gelir. ayrıca the outsider’ın klibini izleyip kendini mastürbasyona veren bünyeler de mevcuttur ki desteklemeyiz. yani.

ayrıca dağılmadılar, ara verdiler. delirmeyelim pls, tşk.

a perfect circle sınırları olmayan bir grup. hayal gücünüzün sınırlarını zorlayan albümler yaptılar. onları birkaç kelime ile anlatmak imkansız. hepimiz hakkında yazıyorlar, herkes gibi olmasalar bile. a perfect circle, ilhamın, anlamın ve tutkunun grubu. ve bundan sonra rock sahnesinin en büyüklerinden biri olarak kalacak gibi görünüyorlar.

belki de bir ata sporu olacaklar. kim bilir? lag var çok, ölmek üzereyim.
2 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol