confessions

cirkinbeti

- Yazar

  1. toplam entry 1182
  2. takipçi 7
  3. puan 22758

lökosit

cirkinbeti
akyuvarlar olarak da adlandırılan beyaz kan hücresi, kemik iliğinde üretilir.bulaşıcı hastalıklara ve yabancı maddelere karşı koruyan lökositler, bağışıklık sisteminin önemli bir bölümünü oluştururlar.
granülasit, lenfosit, monosit, trombosit olmak üzere dört çeşittir.

homeostasis

cirkinbeti
canlının vücudunda gerçekleşen her türlü değişikliğe karşı var olan dengenin korunmaya çalışılmasıdır.hücrelerden gereksiz fazla ve zararlı maddelerin uzaklaştırılarak iç çevrenin dengeli bir durumda kalmasına homeostasi denir.

ride tide

cirkinbeti
kırmızı gelgit,kırmızı su olarak da bilinir.
fitoplankton , tek hücreli protistler, su yüzeyine yakın yoğun görünür, yamalar oluşabilir bitki benzeri organizmalardır. bazı türler fitoplankton , dinoflagellatlar , yeşilden kırmızıya kahverengi renk değişir fotosentetik pigmentler içerir.
algler yüksek konsantrasyonlarda olduğunda, su, normalde kırmızı veya yeşil olmak, mor neredeyse pembe renk değişen, renksiz ya da karanlık görünüyor. tüm alg sahası su renk neden olacak kadar yoğundur ve yosunlarının ile ilişkili tüm rengi sular kırmızı.

yaz okulu

cirkinbeti
her okulda her ders için açılmıyor ne yazık ki. fakat marmara üniversitesinde şayet tek ders ise 58 lira tutuyormuş . tabi harçlar okullara bölümlere ve ders sayısına göre değişmekte ve 500 liraya kadar çıkmakta .

öyle bir geçer zaman ki

cirkinbeti
dizi zaten sarpa sarıyordu oyuncuların gitmesi iyice tadını kaçıracak gibime geliyor.
ali kaptan’ı oynayan erkan petekkaya bir daha dönememek üzere denize açılıyor. aylin’i canlandıran farah zeynep abdullah bebeğini dünyaya getirirken ölüyor. osman’ı oynayan emir berke zincidi ise yeni bölümlerde yer almamak üzere diziden ayrılıyor.

aşk

cirkinbeti
başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya
aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı
ilk önce damarlarımızda duyuyor çağıltısını
uzak iklimlerin
kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden
bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda
sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz
bize ait olan ne kadar uzakta!.
(ismet özel)

ismet özel

cirkinbeti

ils sont eux

ağır ceza reisi duruşmaya girerken
safir bir göz yapışıyor kırmızı yakasına
kırmızı yakaları var yargıç cübbelerinin
fransız ihtilalelinden kalma.
burslu okuduğu yıllardan kalma ceza reisinin
garip bir tarafı var
kaşlarını çatınca bir çocukluk
dolduruyor yüzünü
ürkünç bir uğursuzluk
gülümsediği sıra.
garip bir tarafı var valinin
makam arabasına binerken her seferinde
bakır bir dudak karışıyor kırmızı saçlarına
saçlarını parmaklarıyla taradığı zamanlar
bu dudak
öpüyor onu hain bir yumuşaklıkla.
safir göz görünmüyor yargıca
kendini valiye vermiyor bakır dudak
görmüyor alay komutanı tekmil alırken
gömleğine bir damla civanın sızdığını
bir gözyaşı, bir ukde anlamı kazanarak.
kimse görmüyor buruşuk pardesüsüyle bir babanın
kırılgan bir yelpaze olduğunu akşam eve girince
karısı
katlanmış kilimlerle uyum içinde
kolunu büküyor, dayıyor elini yanağına
büyük kız kanepede bu ara
bir göl gezintisine çıkmıştır
kelebek ölülerinden bir ırmakta
sürüklenmektedir lisebirdeki oğlan.
kız için
sırlara karışmaktır
bir gölün ortasında olmak
erkek kardeşi bir türlü
varamaz herhangi bir sırra…
iki yanında neden akar binlerce bu kelebek?
binlerce kanatlı çekirge neden uçar
beyninin yukarsında?
evde soba yanıyor
önce çalılar geçiyor çocukların boğazından
sonra ağaç kökleri yırtıyor damarlarını
bütün ailenin.
dışarda soğuk
safirden, bakırdan, cıvadan bir gece uçuyor
gece uçarken kulaklarına dokunuyor bekçinin
bekçi
mavi zehir şiddetinde düdük çalarak
bir soru soruyor karanlığa
bütün cevaplar sendedir, saklama
diyor karanlık ona
bekçi en saklı yerinden bir banka broşürü
bir piyango bileti çıkarıp gösteriyor
copunu gösteriyor lisebirdeki oğlana
sonra acılı olduğu açıkça anlaşılan
bir kadına bıyık buruyor
buruk bir sabah
başlıyor acılı olduğu
açıkça anlaşılmayan
dünyada.
ağır ceza reisi
santa luçia söylüyor traş olurken
maiyet memurluğundan beri aksatmadan
yaptığı gibi vali sabah sabah
parlatıyor
zaten pırıl pırıl olan siyah
kunduralarını.
kışlada alay komutanı
barakaların kar altında öksüz
duruşlarına bakarak
susuyor, söylemiyor bildiği tek şiiri
’güzel olan hiçbir şey hülasa edilemez’
demiş çünkü valéry.
çünkü serbest düşünme zamanı geçti artık
şimdi mesai saati
disiplin kurulunun toplantısı var
arşivde sicil belgeleri damgalanacak
tayinler imzaya girecek
teftişe gidecek generaller
rüya, okşayış, tevrat
gibi kelimeler
gündemin dışında.
yurttaşlar uygunadım çalışmalarıyla
söktüler kariha yarımküresini yerinden
bir pusula koydular açtıkları boşluğa
titreyen, korkak ibresiyle bu pusula
kuzeyi gösteriyor serbest
düşünme zamanlarında ;
safir bir göz görünce karıştırıyor yönü
tırnaklarını yiyor bakır bir
dudak ona yaklaşınca ;
cıvadan bir gözyaşı
bari olsun istiyor
bütün mesai boyunca.
buruşuk pardesülü adam dalgın
gittikçe daha dalgın, elinde cetvel
masada hesap makinesi, pusula
yetmiyor dibe dalmasına
bağlıyor kalın bir urganla beline
ağır bir sandık
salıyor kendini
yeşil yosunların
kırmızı balıkların
uçan kabarcıkların
derinliklerine
orada
bir sandık buluyor
yakutlar, altınlar, pırlantalar
adam dibe inmek için beline bağladığı
sandığını keşfediyor dibe ulaştığında.
öyleyse adamın eyvah ışıdı yüreği
eve dönmesine gerekçe
bulamıyacak bir daha.
eyvah çattı kaşlarını, ayağa kalktı yargıç
elindeki kalemi
gülümsüyor, kıracak!
atıldı öne, denize doğru lisebirdeki oğlan
denize, yakuta, entegral hesaplarına.
kardeşim!
diye haykırdı ablası arkasından
fırladı kanepeden
kopardı kafasını bekçinin
safirden bir baltayla.
anneleri
mutfakta kalan son bakır sahanı
alüminyum olanıyla değiştirdi.
mesainin bitimine on kala
istifa etti vali
çamurlu bir yoldan
yayan yürüdü sınıf arkadaşı
olan nalbantın dükkanına.
alay komutanı oğlu için
otomobil satın aldı
mercury marka.
kış geçti, öksürük haplarıyla
geçti cumartesi
hiçbirşey söylemeyen sözlere varmak için
herşeyin sonuna kadar söylenmesi gerekti
incir… yarpuz… karamela…
la havle ve la kuvvete illa billah.


nazım hikmet ran

cirkinbeti
iki serseri

iki serseri var:
birinci serseri
köprü altında yatar,
sularda yıldızları sayar geceleri..

iki serseri var:
ikinci serseri
atlas yakalı sarhoş sofralarında
bağdatlı bir dilencinin çaldığı sazdır.
fransız emperyalizminin
idare meclisinde ayvazdır..

ben:
ne köprü altında yatan,
ne de atlas yakalı sarhoş sofralarında
saz çalıp arabistan fıstığı satan-
-ların
şairiyim;
topraktan, ateşten ve demirden
hayatı yaratan-
-ların
şairiyim ben.

iki serseri var
ikinci serseri
yolumun üstünde duruyor
ve soruyor
bana
"proleter
dediğimin
ne biçim kuş
olduğunu?"
anlaşılan
bağdadi şaklaban
unutmuş,
mösyö bilmem kimle beraber
adana - mersin hattında o kuşu yolduğunu...

iki serseri var:
ikinci serseri
halkın alınterinden altın yapanlara
kendi kafatasında hurma rakısı sunar.

ben hızımı asırlardan almışım,
bende her mısra bir yanardağ hatırlatır.
ben ne halkın alınterinden on para çalmışım
ne bir şairin cebinden bir satır...

iki serseri var:
ikinci serseri,
meydana dört topaç gibi saldığım dört eseri
sanmış ki yazmışım kendileri
için.
halbuki benim
bir serseriye hitap eden
ikinci yazım işte budur:
atlas yakalı sarhoş sofralarının sazı,
fransız sermayesinin hacı ayvazı,
bu yazdığım yazı
örse balyoz salanların şimşekli yumruğudur
katmerli kat kat yağlı ensende..
ve sen o kemik yaladığın
sofranın altına girsen de,
- dostun karamaça bey gibi -
kaldırıp kaldırıp yere çaaal-
-mak için
canını burnundan al-
-mak için,
bulacağım seni..
koca göbeklerin rusel kuşşağı sen,
sen uşşak murabbaı,
sen uşşak mik’abı,
satılmış uşşakların aşşağı sen!!!

can yücel

cirkinbeti
boşver be yaşı başı


gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver?..
şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan,
sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver?
koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını,
gelene geçene yol verme girsin diye içeri ama
gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna.
bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,
ama aklını kaybedecek bir aşk varsa avuçlarında,
bırak aksın yollarına.
yağ geç, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın.
sen inan yüreğine,
hem ona geçmezse kime geçer sözün?..
büyü büyü… bak ellerin ayakların kocaman.
aklın da maaşallah yerinde,
e ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye.
akıllı ol, yüreğin gelir peşinden,
boşver yaşı başı,
aşk var mı aşk, sen ondan haber ver?
takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere.
o çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün,
atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir
kış günü, öl gitsin…
parayı pulu savurup,
bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır isteğin,
savrul gitsin…
boş ver be yaşı başı, kim tutar seni kim,
kendi yüreğinden başka kim?.
aklını al da öyle git,
ister bir duvara, ister bir od aya, ister kıra
bayıra vur da git.
dert etme ellerini, onlar da gelir seninle
bırakmadıkça birine.
o biri de gelir gerçekten istediğin oysa,
seveceksen ve öleceksen uğruna…
yaşa be, yaşa da öyle git, gireceksen toprağa…
yaş 70e gelse bile, hayat daha bitmemiş.
sen mi biteceksin?
çekeceksen bile bayrağı,
yaşadım ulan dibine kadar diyemiycek misin?

akasya durağı

cirkinbeti
yeniden başladığı haberini alınca yıkıldım. bir şey değil oturmaya gidiyoruz bu dizi, kapatın da denmez ayıp bide katıla katıla gülüyorlar o güldüğünde açılan ağzına televizyonun kumandasını sokasım geliyor yine kötü ben oluyorum.

günün sözü

cirkinbeti
"anladım ki insanlar susanı korkak, görmezden geleni aptal , affetmeyi bileni çantada keklik biliyorlar. oysaki biz istediğimiz kadar hayatımızdalar , göz yumduğumuz kadar dürüstler , sustuğumuz kadar insanlar! ".
48 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol