where the wild roses grow

lenore
bana vahşi gül derler
fakat benim adım elisa day
bana niye böyle hitap ederler bilmiyorum
ama benim adım elisa day
onu gördüğüm ilk günden beri ’o’ olduğunu biliyordum
o gözlerime bakıp gülümsediğinde
dudakları güllerin rengindeydi
nehrin aşağısında yetişen hep kanlı ve vahşi
kapımı çaldığında ve içeri girdiğinde
benim ürpertim onun kucaklamasıyla yatıştı
benim ilk erkeğim olabilirdi, dikkatliydi
yüzümden kayan gözyaşlarını sildi
ikinci gün ona bir çiçek götürdüm
şu ana kadar gördüğüm tüm kadınlardan daha güzeldi o
dedim ki: "biliyor musun yaban güllerinin yetiştiği yeri"
o kadar tatlı ve al ve özgür ki
ikinci gün tek bir kırmızı gülle geldi
bana kaybını ve kederini verir misin dedi
yatağa uzanırken başımla onayladım
dedi ki: ’beni takip eder misin, sana gülleri gösterirsem?’
üçüncü gün beni nehre götürdü
bana gülleri gösterdi ve öpüştük
duyduğum son şey fısıltılı bir sözdü
yumruğundaki bir kayayla, önümde diz çökülüydü(gülümseyerek durdu)
son gün onu yaban güllerinin yetiştiği yere götürdüm
ve banka uzandığında rüzgar bir hırsız gibi konmuştu
ve elveda öpücüğü verdim, dedim ki: ’bütün güzellikler ölmeli’
ve eğildim ve dişlerinin arasına bir gül yerleştirdim...
biraz kanlı ama oldukça iyi bir anlatım ve anafikir...


bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol