shining

lost kidy
shining-cinnet
bir dağ otelinde kışı geçirmek durumunda olan üç kişilik bir ailenin zaman içerisinde yaşadığı psikolojik baskının ve bu baskının yarattığı cinnetin anlatıldığı filmdir. üç ana karakter jack, danny ve wendy’dir.
filmin başında jack görüşmeye gittiğinde otelde daha önce otelde kalan bekçi ailesinin kabin deliliği yaşadığını, babanın eşini ve çocuklarını öldürdüğünü anlattığı halde otel müdürü jack kendi başlarına böyle bir şey gelmeyeceğinden emin. insanın kötü şeylerin kendi başına gelmeyeceğine inanması, ailesine duyduğu sevgiye emin olması belki de cinnet geçiren bekçinin karakterinin zayıf olduğunu düşünmesi jack’in kendine duyduğu güvenin temeli olabilir.
bence filmdeki en önemli göndermelerden biri filmin ilk başında otele gidiş yolunda arabada gelişen diyalogdur. bu diyalogda yamyamlıktan bahseder jack ama wendy çocuğun önünde yamyamlıktan bahsedilmesini istemez. danny ise ben televizyonda gördüm der. jack bunun üstüne televizyonda görmüş diye kelimeleri bastırarak tekrar eder.
danny’nin bir parmak arkadaşı vardır tony adında. tony önceden olayları tahmin edebilme yeteneğine sahiptir. danny tony aracılığı ile bazı görüntüler görebilmektedir. danny daha otele gitmeden önce orada öldürülmüş kız kardeşleri görmüştür. otelde ise zenci bir aşçı danny’nin yeteneğini fark eder çünkü bu yetenek onda da vardır. hatta sadece danny’nin duyabileceği şekilde onunla konuşur. daha sonrasında oturup konuştuklarında ise shining insanların geleceği gördükleri gibi geçmişi de gördüklerini söyler. ilerleyen sahnelerde danny’nin içinde bulunduğu durumu hisseder ve otele gelmeye çalışır ama geldiğinde artık çok geçtir. cinnet başlamıştır. gelir gelmez jack tarafından öldürülür. jack daha önce hayali grady ile yaptığı konuşmada onun geleceğinin haberini almıştır. burada önemli bir noktada danny ve zenci adamın konuşmasında olayların izlerinin farklı şekillerde kalmasından bahsedilmesidir. her olayın izinin farklı bir biçimde ya da biçimlerde kişileri etkileyebileceğini anlatmak istemektedir. her olay herkesi aynı biçimde etkilemez ya da her olayın etkileme şekli farklı olabilir.
benim için önemli sahnelerden biri wendy ve danny’nin labirentin içine girdikleri sahnedir. bu sahnede önemli olan önce giriş tabelasında gördüğümüz devasa labirent resmidir. sonra ikisinin bu labirentin içindeki dolaşmalarını ve kısmen tedirginliklerini görüyoruz. görüntü oradan otel içindeki makete geçiyor ve jack’in makete baktığını görüyoruz. görüntü buradan labirentin üstüne geçiyor ve yine wendy ve danny’i küçücük bir biçimde labirentin içinde görüyoruz ve en sonunda yine ikisini labirentin içinde görüyoruz. bu sahnenin etkileyiciliği bir durumun içinden ve dışından ne kadar farklı görünebileceğin çok net anlatan bir sahnedir.
jack sürekli aşağı kattaki büyük salonda tek başına oturup yazmaya çalışıyor. süreç içinde önce sinirleri yıpranmaya başlıyor. sürekli yalnız zaten ama bu yalnızlığı bozulmasın istiyor. uyku düzeni diye bir şeyi kalmıyor. uyuyamamasını yapacak çok işi olmasına bağlıyor ve sona yaklaşırken wendy ve danny’i rüyasında öldürdüğünü görüyor ve çıldırmaya başladığını fark ediyor. danny babasındaki değişimin farkında ama eşi bunun sadece bir yazma buhranı olduğunu düşünüyor. wendy’nin bunu net bir biçimde algılaması jack’in sayfalarca aynı şeyi yazdığını fark etmesiyle oluyor. jack sürekli ‘all work and no play makes jack a dull boy’ yazıyor. sürekli çalışmak, sürekli yalnızlık, sürekli devasa mekanlarda tek olmak, kendini o dev gibi mekanda küçücük hissetmek çıldırma sürecini başlatıyor.
jack kabus gördüğü sırada danny’de saldırıya uğrayıp şoka giriyor ve bir kadının onun boğazını sıktığını söylüyor. öncelikle wendy jack’i suçluyor. jack kadını bulmak için söylenilen odaya gidiyor ve orda çok hoş çıplak bir kadın görüyor. bu kadınla öpüşmeye başlıyor ama kadın öpüşmeye başlayınca çürümeye güzelliğini yitirmeye başlıyor. buda aslında bize yapılan dayatmalara bir gönderme olabilir. güzel şeylere ulaştığımızı düşünsek bile aslında ulaşamadığımızı anlatmak istiyor olabilir.
filmin temelinde bir zaman karmaşası var. jack’in resmini filmin sonunda 1927’de altın salonda çekilmiş bir fotoğrafta görüyoruz. bu jack’in boş altın salona gidip orası doluymuşçasına görüntüler görmesini ve garsonla yaptığı konuşmaları açıklıyor ama orada grady ile yaptığı konuşmalar ve grady’nin ben hiç bekçi olmadım bekçi sizsiniz efedim demesi de bu zaman ve olay örgüsü karmaşasını had safhaya çıkarmaktadır.
bence bu filmde bir gönderme de faucoult’un deli-deha kavramına yapılmıştır. deliliğin yıkıcı bir bilgeliğin taşıyıcısı olması burada jack’in çıldırma sürecinde telsizin parçasını alması, kar aracını bozması gibi kendi durumu için mantıklı şeyler yapmasını da içinde taşır.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol