hüzzam makamında iniltilerle boğuşurken içinin boğulmuş kuyusunda, ayasında sabrı, kader çizgisi yapmış teni toz rengi katliamlar oturur alnın en ortada yerlerine.... hani zamanla geçermiş ya her birşey... zaman başını alıp dört nala gittikçe, kader denilen alındaki çizgi de eşdeğer bir hızda yarıklarını açıveriyorlar mekanlara... zamanın bir kendine yok dermanı, bir de teneşire gelme gününe... yaşamak kargaşasından yadigar damlacıklar usul usul sıyrılır sonraları, o alındaki patikalar arasından yüzüne... ve sen çizgileri santim santim ölçmeye başlarsın... her yeni gün kısalan ve korku salan alnından dökülür kanlar mavi, mor, kırmızı... aklına yeni düşler doğar böylesi kanla karışık yağarken.....
oyunsa bu oynanan.... bir sahne ise hayat denilen köprü.....? ve bembeyaz bir tebeşir tozuysa umutlarımız....?
avuçlarımda sımsıkı tutarım yakaladığım süt beyazını,
ölürsem kirlenir avuçlarımın arası...
ondandır iliklerime kadar yaşamam....
kapıyı kapattığında hayat....
küçük bir göz kırpışımda saklanmalı koskoca bir ömür....
ömrümüz....
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?