101. o ağırlama, o hal hâtır sorma meclisi geçince o zatın elini tutup hareme götürdü.
(padişahın hastayı görmek üzere hekimi götürmesi)
102. padişah, hastayı ve hastalığını anlatıp sonra onu hastanın yanına götürdü.
103. hekim, hastanın yüzünü görüp, nabzını sayıp, idrarını muayene etti. hastalığının ârazını ve sebeplerini de dinledi.
104. dedi ki: “öbür hekimlerin çeşitli tedavileri, tamir değil; büsbütün harap etmişler.
105. onlar, iç ahvalinden haberdar değildirler. körlüklerinden hepsinin aklı dışarıda.”
106. hekim, hastalığı gördü, gizli şey ona açıldı. fakat onu gizledi ve sultana söylemedi.
107. hastalığı safra ve sevdadan değildi. her odunun kokusu, dumanından meydana çıkar.
108. inlemesinden gördü ki, o gönül hastasıdır. vücudu afiyettedir ama o, gönüle tutulmuştur.
109. âşıklık gönül iniltisinden belli olur, hiçbir hastalık gönül hastalığı gibi değildir.
110. âşığın hastalığı bütün hastalıklardan ayrıdır. aşk, tanrı sırlarının usturlâbıdır.
devamı için:
(bkz: mesnevi 111 120)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?