kuran-ı kerimi en doğru şekilde anlayabilmek ve haliyle kuran-ı kerime göre yaşamı kurgulayabilmek için; kuran-ı kerimde yer alan kavramları çok iyi anlamak ve tanımlamak gerekmektedir.
bu kavram tanımlama işini ise, dört esası gözden kaçırmadan yapmak gerekir:
1. ilk olarak hedeflenen kavram; kuran-ı kerimin tamamında, hangi anlamlara gelecek şekilde kullanılmıştır? işte bunun çok iyi araştırılması ve kağıda dökülerek incelenmesi gerekmektedir.
2. hedeflenen kavram, tarihsel süreçte hangi anlamlara gelecek şekilde kullanılmıştır? kavramın, eskiden yeniye doğru hangi değişimlere uğradığını anlamak, onu doğru şekilde tanımlayabilmek ve kuran-ı kerimdeki yerine oturtabilmek için çok önemlidir.
3. hedeflenen kavram günümüzde hangi anlamlarda kullanılmaktadır? incelenen eserin, kavramı kullanış amacıyla, aynı kavramın günümüzde kullanılış amacı aynı mıdır? değilse, kavram hangi sebeplerden ötürü anlam sapmasına ya da kaymasına uğramıştır? bu anlam değişimleri esere yansıtılmış mıdır?
4. hedef kavramın geçtiği ayetin - ayetlerin, öncesinde ve sonrasında sürdürülen konu içeriği de, kavramları tanımlama işleminin vazgeçilmez unsurlarındandır. hedeflenen kavramın geçtiği ayet hangi konuyu işlemektedir? ayetin öncesindeki ve sonrasındaki ayetlerde işlenen konular nelerdir? çevrilen kavram, o konular ile ilişkilendirilerek çevrilmiş midir? kavram, konunun ve anlatımın akışına uygun mudur ve kullanılan diğer kavramlarla uyumlu mudur?
yukarıda sıraladığımız kavram tanımlama işlemleri titizlikle yapılmadığı sürece, kuran-ı kerim;in en doğru şekilde anlaşılması imkansızdır.
bu açıklamamızdan sonra, türkiyede piyasaya sürülen tefsir ve meallerin ne derece yeterli olduklarını iyi düşünmek gerekmektedir. tabi bunu düşünebilmek için öncelikle, kuran-ı kerimin türkçeye çevrilişinin tarihsel sürecini bilmek gerekmektedir. hiç merak ettiniz mi, evlerinizin baş köşesini süsleyen tefsir ve meallerin, hangi süreçlerden geçerek türkçeye kazandırıldığını? dilerseniz bu konu üzerine, beraber bir yolculuğa çıkalım:
kuran-ı kerimin türkçeye çevrilme sürecini, farsçaya çevrilme süreci ile başlatmak gerekmektedir. zirâ türklerin çeviri işleminde örnek aldıkları ilk çeviri; bir nüshası seymaniye diğer bir nüshası ise dresden kütüphanelerinde kayıtlı olan ve samani hükümdarı mansûr bin nuhun emriyle hazırlanan kuran-ı kerim tercümesidir. bu çeviriyi hazırlayanlar, içlerinde türk asıllı alimlerin de bulunduğu, horasan ve mâverâünnehirli âlimlerden oluşan bir heyettir. başta da belirttiğimiz gibi bu farsça çeviri çalışması, sonradan yapılacak olan türkçe çeviri çalışmaları için örnek bir çalışma olmuştur.
selçuklular devrinde arapçanın ilim dili olarak kullanılması, en başta kuran-ı kerim olmak üzere diğer tüm dinî eserlerin türkçeye çevrilmesini -ister istemez- engellemiştir.
osmanlı devleti zamanında ise, kurân-ı kerîmin yâsîn, mülk, fatiha ve ihlâs gibi halk arasında bilinen ve ibadetlerde sıklıkla kullanılan sûreleri osmanlı türkçesine çevrilmiştir.
yine osmanlı türkçesiyle yazılmış olan, giritli sırrı paşanın kaleme aldığı ve o dönemin ağır ve sanatlı dilini fazlasıyla içinde barındıran "sırr-u furkan" isimli iki ciltlik bir tefsir, ilk tercüme örnekleri arasında gösterilebilir. bunun yanında, şeyhülislâm musa kâzım efendinin küçük bir ciltten ibaret olan "safvetül-beyân" adında tamamlanmamış bir tercüme ve tefsiri de mevcuttur. bu tercümelerde osmanlı türkçesi kullanılmış olup, dilleri fazlasıyla ağır ve günümüzde kullandığımız türkçeye yeniden çevrilmesi, sadeleştirilmesi gereken eserlerdir.
cumhuriyetin ilânından sonra da tercüme işlemleri devam etmiş ve kısa bir süre içinde birkaç tercüme yayınlanmıştır. ancak üzülerek belirtmek gerekir ki, bu tercüme çalışmalarının çoğu, arapçaya vâkıf olmayan ve yeterli derecede dinî bilgisi bulunmayan kişilerce yapılmış, ciddi olmayan çalışmalardır. bu çalışmaların halk nezdinde tepki alması üzerine türkiye büyük millet meclisinin de isteğiyle, diyanet işleri reisliği tarafından kaliteli bir tercüme hazırlanması için çalışmalar başlatılmıştır.
diyanet işleri reisliği tercüme görevini ilk olarak mehmet akif ersoya vermiştir. gerek osmanlı türkçesine, gerekse arapça ve farsçaya olan hakimiyetiyle ünlü olan mehmet akif, özenle hazırladığı tercümenin, ibadetlerde kuran-ı kerimin aslı yerine okutulmak için, yönetim tarafından özellikle hazırlatıldığını öğrenince; hazırladığı tercümeyi teslim etmemiştir. ibadetlerde tercümelerin kullanılmasının planlandığına dair, kazım karabekir paşanın hatıralarında da kayıtlar bulunmaktadır. karabekir paşa bu hatıratında, "böyle bir planının olduğunu bizzat mustafa kemal paşanın ağzından işittim" demiş ve işittiklerini hatıralarında yayınlamıştır.
mehmet akif ersoyun, hazırladığı tercümeyi teslim etmemesi üzerine, yeni kuran mütercimi olarak, daha önce kuran tefsiri yazmakla görevlendirilen elmalılı muhammed hamdi yazır görevlendirilmiştir. yazırın üzerinde çalışıp tamamladığı çalışma, "hak dini kuran dili" adıyla basılarak yayınlanmıştır.
o dönemde, elmalılı hamdi yazırın hazırladığı tercüme dışında, şahsi gayretlerle farklı kişiler tarafından da tercümeler yapılmıştır. bunlardan bir kısmı şunlardır: izmirli ismail hakkı tarafından hazırlanan "meânî-yi kuran", hasan basri çantay"ın hazırladığı "kuran-ı hakim ve meâl-i kerîm"; ömer nasuhi bilmenin hazırladığı "kurân-ı kerîmin türkçe meâl-i âlîsi ve tefsiri" ve abdulbaki gölpınarlının hazırladığı "kuran-ı kerim meali" günümüzde de bilinen ve okunan mealler arasındadır.
ayrıca, kuran-ı kerimi aynen arapçasında olduğu gibi, manzum yani şiirsel bir biçimde tercüme etme çalışmaları olmuşsa da, maalesef bunlar başarıya ulaşamamış, insanlar tarafından tercih edilmemişlerdir.
evlerimizde kullandığımız kuran-ı kerim mealleri ve tefsirleri, yukarıda kısaca bahsettiğimiz tercüme çalışmaları sonucunda ortaya çıkan ürünlerin, bir de günümüz türkçesine sadeleştirilmiş halleridir. özellikle, halk arasında pek meşhur olan elmalılı hamdi yazırın orijinal mealini anlamak neredeyse imkansız olduğu için ve birazda ticarî kaygıyla onlarca yazar tarafından sadeleştirilerek piyasaya sürülmüştür.
cumhuriyetin ilk yıllarında, latin alfabesi kullanılarak ve ancak osmanlıca kelime ve kavramlarla tercüme edilebilmiş kuran meal ve tefsirleri; o dönemin şartları da göz önüne alınacak olursa; maalesef bürokratik kaygılardan tam olarak arınamamış, yeterli bir ilmi heyet tarafından tetkik edilememiş ve haliyle profesyonellikten uzak çalışmalardır. bahsettiğimiz tefsir ve mealleri hazırlayanların samimiyetinden şüphemiz olmadığı gibi, tek başına samimiyetin, kuran-ı kerim gibi bir eseri tercüme etme işinde başarı sağlamasını da beklemiyoruz. o dönemin şartları içerisinde, bu samimi çalışmaların yapılmış olmasını takdir ediyor; ancak ilmî yönden yetersiz olduklarını - olabileceklerini ifade ederek, bu eserlerin kuran-ı kerimi tam olarak tercüme ettiği yanılgısına düşülmemesini ifade etmek istiyoruz.
ikinci bir mesele ise, günümüzde piyasa sürülen meal ve tefsirlerle alakalıdır. cumhuriyetin ilk yıllarında hazırlanan meal ve tefsirlerle alakalı dile getirdiğimiz çekincelerimiz, bu gün hazırlanan tercümeler içinde geçerlidir. ayrıca, temin ettiğiniz meal ve tefsirlere; yazarı, kaynağı ve geçirdiği tarihi süreci ile ilgili bilgileri kontrol etmeden güvenmemenizi tavsiye ediyoruz. özellikle elmalılı hamdi yazır tarafından hazırlanmış olan tefsir ve mealin günümüzde onlarca farklı sadeleştirmesi mevcuttur. sadeleştirmeler arasında da -doğal olarak- farklar görülmektedir.
bir başka dikkat edilmesi gereken husus ise; arapçadan, ingilizce ve fransızca gibi dillere tercüme edilmiş olan meal ve tefsirlerin, ingilizce ve fransızcadan türkçeye çevrilerek piyasaya sürülme garabetidir. burada, doğrudan arapça dilinden türkçeye çevirmek yerine, fransızcaya ve ingilizceye çevrilmiş olan tercümeler türkçeye çevrilmektedir. bir dilden başka bir dile çevrilen eserin -ister istemez- özünden ve ayrıntılarından mutlaka kaybedeceği bilinen bir gerçektir. bu durumda; arapçadan fransızcaya - ingilizceye, oradan da türkçeye çevrilen bir kuran-ı kerimden ne derece istifade edebileceğinin kararını, anlayışlarınıza havale ediyorum.
bu bilgilerden hareketle, kısaca şu uyarıda bulunmak istiyorum: kuran-ı kerimin orijinal dili arapçadır ve bir dilin başka bir dile tam olarak çevrilmesi ancak profesyonel bir çalışma ve profesyonel bir kadro ile mümkün olabilir. din gibi önemli ve hayati bir meselede ve insanların bir çoğunun itibar ettiği bir esere; basit bir kitap gibi yaklaşmak ve onu tek bir mürtercimin - müfessirin insafına bırakmak ne derece doğrudur? bununla beraber, insan yaşamını ele alan ve ona kılavuzluk yapma iddiasında olan bir kitabı, tek bir aklın ukdesine mahkum etmek akıllıca bir hareket midir? hem, içeriğinde insana dair her konuyu ele alan; astronomiden - tıp ilmine ve biyolojiye kadar; hukuktan, tarihe ve sosyolojiye kadar tüm ilimleri temel alarak çeşitli konularda bahisler açan bir eseri; yalnızca tek bir alanda uzmanlaşmış bir insanın ellerine bırakmak, böyle bir esere haksızlık değil midir?
kabul edelim ya da etmeyelim, kuran-ı kerim milyonlarca insanın yaşamını etkileyen tesiri kuvvetli bir kitaptır. o, din olarak islamı seçenler için, yaşamın ta kendisidir. işte tam da burada, islamın müntesipleri "kutsal" olarak kabul ettikleri kuran-ı kerime derhal sahip çıkmalı, kendi içlerinden farklı dallarda uzmanlaşmış ilim ve bilim adamlarından oluşan bir kadro ile ve hatta yahudi - hıristiyan ve sair dinlerin din adamlarından, kendi dinleri ve tarihleri konusunda uzman olan kişileri de bu kadroya dahil ederek, allahın kitabı kuran-ı kerimi en başta türkçeye ve tüm dünya dillerine tercüme etmelidirler.
sanırım bu mukaddes iş için, ne kadar para ve emek harcansa azdır. ve yine sanırım allahın kitabı bu ilgi ve ihtimamı hak etmektedir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?