gerçekten, kömür madeni işletmecilerinin böylesine masraflı bir makineyi kullanmaları için birer "krezüs" olmaları ya da başlarının çok sıkışması gerekiyordu. bu makine aslında üretilen malın yüksek bir oranını yutmaktaydı. şikâyetler çoktu ama, yapımcılarının elinden bir şey gelmiyordu. o günün teknik imkânlarına göre makine azami derecede geliştirilmişti ve artık olduğu gibi kabullenmekten başka çıkar yol yoktu.
buhar makinesinde teknik kendine düşeni yapıp bitirmişti. bundan sonra gelişme ancak bilimin başarabileceği bir işti. çünkü şu ya da bu parçanın geliştirilmesi değil, makinenin bütünüyle bilimsel yönden ele alınıp gözden geçirilmesi gerekmekteydi.
bilimin bu tür bir icada karışması, şimdiye kadar anlattıklarımızdan da anlaşılacağı gibi, sık görülen bir olay değildi. çünkü rasyonel yöntem, bilimin bir dalından ötekine ağrr ağır geçiyordu. eski yunanda geometri bilimi, etkisini mimaride hemen göstermişti. akropol bunun en açık örneğidir. kepler, galile ve newton zamanında astronomi bilimi etkilerini büyük coğrafi keşiflerde ve bunların getireceği siyasal, ekonomik ve toplumsal değişimlere yol açan gemicilikte gösterdi, işte şimdi bilim üçüncü defa etkisini göstermek üzereydi: galile, toricelli, pascal, otto von gerioke, boyle ve mariotte ile gazların dinamiği bilimi doğuyordu.
bilimsel düşüncenin bu üçüncü icadı, uygarlık alanında ötekilerden de büyük bir devrim yaratacaktır. çünkü birincisinin sanatı ve hellen düşüncesini geliştirmesine, ikincisinin okyanuslararası geniş çapta ticareti ve ingilterenin üstünlüğünü sağlamasına karşılık, üçüncüsü, sanayi ve mekanik uygarlık çağını açacak, kapitalist burjuvaziye ve bilimsel düşünceye yepyeni bir hız verecektir.
1756dan beri glasgow üniversitesinde bir kimya ve tıp dersleri vermekte olan joseph black (1728-1799), o tarihte tanınmış bir bilim adamıydı. doktora tezi, ilk keşfinin "karbonik gaz"ın tanıtımı olmuştu. konferansında o gün, başka bir keşfinden, "ısı ve gaz"dan söz ediyordu.
toricelliden mariottea kadar birçok fizikçiler sayesinde "gaz teorisi"nin geliştiği o günlerde "ısı" üzerine henüz pek az şey bilinmekteydi. buz neden erir? su ısındıkça neden buharlaşır? maddeler katı, sıvı ya da gazken neden durum değiştirirler? o güne kadar rasgele cevaplar verilen sorulardı bunlar.
ilk akla yakın düşünceyi ileri süren fransız fizikçisi guillaume amontons (1668-1705) oldu. amontonsa göre bütün maddelerde "kalorik" denilen ve ölçülemeyen bir akışkan madde bulunmaktaydı maddelerin değişmeleri, bu kalorikin az ya da çok miktarda bir araya gelmesinden oluşuyordu. bu ölçülemeyen esrarlı akışkanlığa bugün rahatça saçma diyebiliriz; ama bunun verimli deneylere yol açan bir varsayım olduğunu da unutmamalıyız. gerçekten de, amontonsun "kalorik" hakkındaki bu varsayımı, altmış yıl sonra blackin deneylerine temel olacak ve watt makinesini icat eder etmez de uygulama alanına girecektir.
blackin ilk gözlemi şu oldu: belli miktardaki bir kısım maddelerin sıcaklığını bir derece yükseltmek için değişmeyen bir miktarda ısı vermek gerekmektedir. bu, o maddenin "özgül ısı"sıdır. black bundan sonra "o" derecede buz ve sıvı suyun özgül ısısını oranladı. buzu eritmek için verilecek ısının, sıvı suyun ısısını bir derece yükseltecek sıcaklıktan 79.5 kat fazla olduğunu gördü. bu da, buzun sıvı sudan çok daha fazla ısı depo ettiğini, katı hale gelirken bu ısıyı salıverdiğini kanıtlıyordu.
bilgin, daha sonra su buharında da buna benzer bir oluşumun varlığını gözlemledi. 99 derece suyu, 100 dereceye yükseltmekle buharlaştırmak aynı şey değildi. birincisi için 1 derece ısı yeterliyken, ikincisi için, 537 derece ısı gerekmekteydi. başka bir deyimle, bir gram suyu 1 dereceden 100 dereceye getirmek için 100 kalori yeterken, 100 dereceden, buhar haline getirmek için 537 kalori vermek gerekiyordu. bu da, buhar elde etmenin ısıtmaktan kat kat pahalı olduğunu göstermekteydi.
prof. black, bunları glasgow üniversitesinde anlatırken, sıralardan birinde oturan james watt adlı bir. işçi de;, harıl harıl not alıyordu.
james watt, üniversitenin ve doğrudan prof. blackir koruması altındaydı. durumu, aynı zamanda ortaçağ loncalarının ayrıcalıklarını xvii. yüzyılda bile hâlâ nasıl savunduklarına tipik bir örnektir. james watt, 19 ocak 1736da iskoçyada, glasgowdan 30 km uzakta, greenockda doğmuştu. çocukluktan babasının atölyelerindeki gemicilikle ilgili kronometre, pusula, oktan ve sekstan gibi araçlara ilgi duymaya başladı bu hevesi, büyüdükçe arttığından ailesi onu ayarlı araçlar yapımcılığını öğrenmesi için londraya göndermeye karar verdi.
loncalardan protesto sesleri ta o zamandan yükselmeye başladı. wattın bağlı olduğu lonca, çıraklarını üyeleri arasından alır ve yedi yıllık bir çıraklık dönemini gerekli sayardı. bu, watt’ın işine gelemezdi, çünkü ailesinin mali" durumu, bir an önce hayata atılıp para kazanmasını gerektiriyordu. bir yıllık bir çalışmadan sonra glasgowa döndü; ve ayarlı araçlar satan bir dükkân açmaya karar verdi.
loncalar ikinci defa karşısına dikildiler; mesleğin bütün aşamalarından geçmemiş bir kimsenin dükkân açmaya hakkı yoktu. üniversite ona yardım elini uzatmasaydı genç adam açlıktan ölmeye mahkûmdu. üniversite onu "matematik araçlar yapımcılığına atadı.
şimdi wattın hayatı yepyeni bir düzene girmişti. bir yandan fizik laboratuvarındaki araçların onarılmasıyla uğraşıyor, öte yandan da, büyük ilgi duyduğu prof. blackin konferanslarını izliyordu. böylece 1763te ilk olarak newcomenin makinesiyle karşılaştı. makineyi onardıktan sonra fizik laboratuvarına geri vermeden önce işleyişini bir süre şaşkın seyretti. makine kesik kesik çalışıyor. birkaç hareketten sonra bütün buharı harcadığından duruyor, kazan yeniden buhar yapıncaya kadar çalışmadan kalıyordu. üstelik çok buhar harcıyordu.
genç iskoçyalı, böylesine obur bir makinenin ne kadar masraflı olduğunu görünce bunun "nedeni"ni bulmayı aklına koydu prof. blackin derslerinin ve kendi kişisel deneylerinin ışığı altında araştırmalara girişti. işe, belirli miktarda kömürün ne hacimde buhar sağladığını bulmakla başladı. böylece blackin dediği gibi, masrafın büyük kısmı, suyun 100 dereceye yükseltilmesinden değil, buharlaşması için gereken 537 kat fazla kaloriden ileri geliyordu. önce kömür gibi pahalı bir maddenin israf edilmesinin önüne geçmek, sonra da ısının kaybolmasını önlemek gerekiyordu.
watt işe, kazan, silindir ve boruları da içine almak üzere bütün makinenin ısısını saklayıcı tedbirler almakla başladı. ancak, bu tedbirlerin beklediği sonucu vermediğini hemen gördü. her piston hareketinde silindirin içine soğuk su fışkırıyor ve bunun sebep olduğu ısı düşüşü yetmiyormuş gibi, sıvılaşma da tam olmuyordu. sıvılaşmadan sonra su 75 derece dolayında duruyor, silindirde pistonun düşmesini engellemeye yetecek kadar, yarım atmosferlik bir buhar basıncı kalıyordu. dolayısıyla kaybedilen güç yüzde elliyi buluyordu.
bunun tek çaresi, buharı mümkün olduğu kadar sıcak ve sıvılaştırıcı suyu da mümkün olduğu kadar soğuk tutmaktı. watt, bu işlemler için iki ayrı kabın kullanılması gerektiğini düşündü. silindiri "kalorifüj" (ısıyı koruyan) tedbirlerle sıcak tutmaya, sıvılaşacak buharı da "kondansör" (soğutucu) adını verdiği özel bir kaba göndermeye ve orada rahatça soğutmaya karar verdi.
silindirin bir tarafının açık olmasının da soğumayı hızlandırdığını gördü. bunu önlemek için, pistonun iki tarafının da kapatılarak yalnız piston kollarının geçmesine yarayacak kadar delikler bırakmak gerekiyordu. ancak, bu yeniliğin de bir sakıncası vardı; pistonun iki yanının da kapatılması sonucu içeri hava girmediğine göre, pistonun itilmesi konusunda hava basıncına güvenilemezdi. genç mucit, bu sakıncayı, hava basıncı yerine pistonun her iki yanma da buhar alarak giderdi. basınç, böylece ortadan kaldırılıyor, piston denge düzenleyicisinin öteki koluna asılı tulumba kollarının ağırlığı tarafından itilerek harekete geçiyordu.
wattın getirdiği başlıca değişiklik, icadının bir "hava makinesi" değil, bir "buharlı makine" olmasaydı. hava burada hiçbir rol oynamıyordu. itici güç buhardı ve newcomenin makinesindeki yarım atmosfere karşılık, bir buçuk atmosferlik bir güç yaratmaktaydı.
watt, maden ocaklarından su boşaltmaya yarayan makinesinin ilk prototipini 1769da meydana getirdi. gerekli sermayeyi birminghamlı bir sanayici olan doktor roebuck vermişti. ilk makineye "tek etkili" dendi; çünkü iki piston hareketinden yalnız biri itici güce sahipti. bununla birlikte makine, yıllar süren çabaların ürünüydü, watt bu uğurda bütün varını yoğunu tüketmiş, üstelik black ve başkalarına da 300.000 frank borçlanmıştı. uzun, acılı ve umutsuz bir dönemden sonra birminghamlı sanayici, matthew boultonla (1728-1809) tanışması wattın hayatının bütün gidişini değiştirdi. bu adam dinamik ve açıkgözdü, üstelik iyi hesaplanmış ve kâr getirmesi beklenen bir iş oldu mu tehlikeyi göze almaktan çekinmezdi. watt’ın "ateşli tulumba"sının newcomeninkinden daha güçlü ve ekonomik olması nedeniyle ona üstün gelmesi gerektiğini hesaplayarak wattla ortak olup bunların yapımına girişti. böylece, 1775 mayısında sanayi devriminin de kaderi belirlenmiş oldu.
önsezisi boultonu aldatmadı. maden ocakları işletmeleri yeni makinenin satışındaki uygun şartların da yardımıyla, art arda ısmarlamaya başladılar. watt böylece borçlarını ödeyebildi ve üç-beş kuruş para sahibi oldu. ortağı onu yeni bir tasarıyla etkilememiş olsaydı hayatından memnun, eseriyle yetinip kalacaktı.
wattın "ateşli tulumba"sı madenlerden su çekmek için meydana getirilmiş makinelerin, kuşkusuz, en mükemmeliydi ama, başka alanlara da uygulanmaz mıydı? denge düzenleyicisinin hareketleri tulumba kolundan başka bir şeyi de harekete getirebilir miydi? wilkinson makinesini dökümhane körüğüne uygulamıştı. onlar da bir mekanik testere, bir hadde makinesi, dokuma tezgâhı ya da bir değirmene bağlayamaz mıydı? kısacası "ateşli tulumba" hayvan gücü, hidrolik çark ya da yel değirmeni gibi, hatta onlardan daha geniş alanlarda uygulanan bir "motor" sistemi haline getirilemez miydi?
bunun için, önce bu tulumbanın belli başlı bir kusurunu gidermek gerekiyordu. makine, ancak piston indiği zaman itici güç meydana getirmekteydi. bu durumuyla düzensiz işleyen bir araçtı. madenlerden su çıkartma işinde büyük bir sakınca olmamakla birlikte, bir araç-makinede büyük bir kusurdu bu. yani boultonun önerdiği alanlarda kullanılabilmesi için pistonun her iki hareketinin de itici güç doğurması gerekmekteydi.
watt, 1780de yeniden işe koyuldu. çözüm ilke olarak kolaydı: buharın, pistonun her iki yanına da etki yapmasını sağlamak gerekiyordu. watt, pistonun iki yanına da buhar göndermeye ve kullanılmış buharı kondansöre itmeye yarayacak bir aygıt düşündü. hareketlerin düzenli ve sürekli olması için demirden ağır bir düzenteker ekledi. buharın her iki yana eşit dağılımını sağlayacak bir bilyalı regülatör koydu. bu regülatör günümüze kadar ters tepkili makinelerde kullanılmaktadır.
http://www.bilimadamlari.net/bilim-adamlari/45-james-watt.html
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?