a clockwork orange

nihilist
turkiye kopya cd ile tanıstı;

seneler once idi, turkiye’de dvd denen sey yok, daha dogrusu dunyada yok, vcd var o donemler. evinde video oynatıcısı olan turlu turlu kucuk emrah filmi izleyerek yetismis bir nesilin universiteye gecis donemi zamanlardan.

turkiye’de universiteli bir kesim varki onlar maarjinal, en azından alt benlikte yatan amac ve algılayıs o yonde, o kesimki birbirinin tıpatıp aynısı, o kesimki modaya burun kıvıran ama kendi modasal dunyalarından odun vermeyin bir kesim. vakıf universtiesinde okuyan prada giyince alt olurken, sırf intiharından once yamalı bir hırka ile unpluged’a cıkmıs kurt cobain’in modasını takip edebilmek icin annelerinin aldıgı hırkaları jilet ile eskiten bir nesil o. ironiler cagı yeni acılmıs, yaptıklarını inkar edercesine bu nesil aynı hareket etmelrine ragmen farklı olduklarını dusunuyorlar. milyonlarca aynı tip insan varken bir kac milyon insan onlar gibi olmadıgı icin elitist bir sizofreni icerisindeler.

bu bahis konusu kesim gunun birinde sıkılır muzikten, konserden, yeni marjinal akımın hedefi sinemadır, o zamana kadar sinemaya gitmemis bir kesimin hedefi sinefili olmaktır, sonucta herkes film izler ama farklı olmak demek sinefili demektir.

bu donemin cıkısı noktası ister marjinal akım olsun ister sozun basındaki kopya cd olsun bir donem baslamıstır artık turkiye semalarında.

kopya cd satıcıları kose baslarını kapmaya basladıgı sıralarda, donemin universitelilerin sosyalist temalı orjinal menseyli haykırısları coktan baslamsıtır bile, manifestoları bellidir;

"film orjinal dilde izlenmeli, orjinal cdlerde dublaj var, bunun yanında sinema bileti cok pahalı, sinema salonalrı kapitalist liberallerin oyuncagı, cozum kopyacıda..."

bu manifesto esliginde buyuyen bir topluluk icin ilk tohumlar atıldı. ilk hedef bilindik klasiklerdi, sinema salonlarında titanic oynarken o kesim legends of the fall izliyordu plastik kokulu vcd kapaklarından fırlayan cin isi cdlerden.

zamanla yeni donem klasikler sonlanmaya basladı, sonucta film arsivi tukeniyordu, bunun sonucunda bagımsız sinemaya ve kapitalist sinema anlayısına karsı cıkan yonetmen siemasına yoneldi marjinal kesim. ilk once b film piyasası talan edildi ama yetmiyordu, cozum anarsizmdi. fight club’ı sinemada izleyen kesim artık genele karsı gelen yapılarını destekleyen filmler istiyordu. iste bu akımın sonucu stanley kubric gunes gibi dogdu, artık marjinaller a clockwork orange’ı izleyip hem ne kadar marjinal olduklarını anlıyorlar hem de ne kadar elitisit olduklarını dusunuyorlardı. titanic’te oynıyan leonardo di caprio’yu izlemek icin sinemaya 15 kez giden genc kızlar var ise, saclarını yesile boyamıs kupeli, yırtık hırkalı, eskimis kotlu bir kesim daha vardı,tek farkı ikinci kesimin kendisini ilk kesimden daha ustte gormesiydi...

bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol