çokkültürculuk

darth sidious
“demokrasinin ideal kulturu” mu, yoksa bir tuzak mi?
aylarin cucesi subatin son gunlerinde yitirdigimiz nermi uygur uzerine bir yazinin hazirlik calismalarini yaparken, betul cotuksoken’in “egitim ve kultur filozofu olarak nermi uygur” baslikli makalesinde soyle bir ifadeyle karsilastim : nermi uygur, hicbir zaman cokkulturculugun tuzagina dusmez. (elbette buradaki konumuz, nermi uygur’un cokkulturcu olup olmadigi degil, cunku o bir baska yazi konusu. ki gecerken kisaca belirtmis olayim : nermi uygur, belki de “turk felsefe”ciler icindeki ilk cokkulturcu filozoftur.)

cotuksoken’in bu sozu, kacinilmaz bir bicimde, “cokkulturculuk tuzak mi” sorusunu sormami ve uzerinde dusunmemi de beraberinde getirdi. ardisira yaptigim arastirma ve okumalarda farkettim ki, bazi yazarlar yasin aktay gibi, “cokkulturculuk demokrasinin ideal kulturudur” derken; bazilari da slavoj zizek gibi, “kuresel kapitalizmin ideal ideoloji formu tabii ki cokkulturculuktur” diyordu.


sozlerini aktardigim uc yazar da, konumlandiklari yerden hareketle, nereye, neden, nasil ve hatta nicin baktiklarina bagli bir bicimde siyasal ve ideolojik bir bildirimde bulunur. cotuksoken’in dusulmemesi gereken bir “tuzak” olarak niteledigi cokkulturculuk, aktay icin, “demokrasinin ideal kulturu” olurken, zizek, tersinden her ikisiyle de kesisir. cunku onun kaygisi daha farklidir. ama ucu de, bakis acilarinin geregi olarak, siyasal ve ideolojik bir tutum alir.


oysa uzerinde hem fikir olunan bir nokta vardir : toplumsal gercekligin cokkulturlulugu...


anlasilacagi gibi, siradan iki kavram degil, cokkulturluluk ve cokkulturculuk . tarihsel ve guncel anlamda veri olan toplumsal gercekligi ifade etmeyi, okumayi, anlamlandirmayi ve bir adim daha otesine gecip, dusunce, soylem ve davranis duzeyinde tavir almayi kosullayan kavramlar... bu anlamda, bir cok kavram gibi, nereden, nasil ve nereye bakildigina bagli olarak, siyasal ve ideolojik bir nitelige sahipler. bundan dolayidir ki, kendilerinin delalet ettikleri gerceklikleri reddedenleri de kabul edenleri de siyasal ve ideolojik bir konumlanmaya, zorlayan, mahkum eden kavramlar.


bu iki kavramdan ikincisi, birincisinin gercekligi uzerinde yukselirken; birincisi, yani cokkulturluluk kavrami, kapitalizmin, ulus temelli ekonomik, sosyal, siyasi, askeri, tekkulturlu, resmi olarak tek dilli devlet orgutlenmesiyle, “tek devlet tek ulus” anlayisi, soylemi ve uygulamalariyla, cizilen siyasi ve cografi sinirlar icerisinde kalan hakim etnik unsur temelinde digerlerini bicimlendirmeye donuk “deli gomlegi”nin icinde, bugune dek yapilan, asimilasyon politikalarina, dislamaya, yasaklamaya, damgalamaya, v.b ragmen yokedilemeyenin, eritilemeyenin tarihsel ve guncel anlamda veri olan ve bir bicimde yasayan toplumsal gercekligine delalet eder. bu gercekligin farkina varilir kilinmasi ve bilince cikarilmasi, ne yanilsamali bir bicimde adina “kuresel”denilen kapitalizmin, ulus devlet temelli orgutlenmesi surecinde yaptiklarina iliskin bir ozur dilemesidir ne de ozelestirisi...


aksine, gunumuzde bu kavramlarin bayraklasmasi/bayraklastirilmasi, “evrensel cozucu”nun, gelisimi ve ihtiyaclari dogrultusunda, herseyi kendisine eklemleyerek, cozerek, bolerek, dagitarak, kendi cikarlarina ve yonelislerine tabi kilarak, kullanma ve bicimlendirme etkinliginin, eylemliliginin bir gostergesidir. cunku “evrensel cozucu” olarak kapitalizm ve onun egemen siniflari ve siyasal-ideolojik temsilcileri icin, ulus devlet temelli orgutlenme miadini doldurmustur. ve onlar icin, bunun geregini yapmak kacinilmazdir; simdi artik, bolgesel-kitasal siyasal, toplumsal orgutlenmeler zamanidir ve yonetmeyi kolaylastiracak adimlar atmak gerekir.


bundan dolayi, dun “deli gomlegi”ne hapsettikleri toplumsal gercekligin icerisinde yer alan farkli kulturlerin, bugun ‘ozgurlestirici’si, ‘kurtarici’si olarak sahneye cikiyorlar. ve yanlarinda da, oncelikle dunku uygulamalarindan muzdarip olanlar... o uygulamalarin bedelini odeyenler... belki de mutesekkirdirler bugunku ‘kurtarici’ adaylarina, onlarin dun yaptiklarini animsamaksizin... ama unutulmamalidir ki, efendilerin ihtiyaclarina denk dustugunde, gecmistekini aratir bir “deli gomlegi” birilerinin sirtina gecirilmeye hazir ve nazir olacaktir.


cokkulturculuk kavrami ise, bir yandan cokkulturlulugun gereklerinin, egitim ve hukuk basta olmak uzere, yasamin her alaninda yapilmasi istemi dogrultusunda, bugune dek, tekkulturculugun hegomanyasi altinda, can cekismeye itilen tum farkli kulturlere ve yasam bicimlerine, yasanan kapitalizm kosullarinda son nefeslerini tuketmeden once, tabiri caizse, ‘ozgurce’ parmak kaldirma, soz alma ve son sozlerini, engellenmeksizin, guclerinin yettigince, hancerelerini yirtarcasina kullanabilme hakkini savunmaya; diger yandan ise, farkinda olunsun ya da olunmasin, kultur de dahil herseyin alinir satilir kilindigi, metalastirildigi bir cagda, bu farkli kulturlerin, varliklarini, surekliklerini ve geleceklerini gonullu olarak piyasanin “buyulu eli”nin insafina terk ederek, er ya da gec, isteselerde istemeseler de kendilerini (en azindan buyuk bir bolumunu) bekleyen makus talihe razi kilarak, ama geride kalan miadlarini mutlu bir bicimde doldurarak, asar-i atika muzesine dogru yol almalarina yardim etme ve onlara karsi ‘son gorev’i yerine getirmenin gerekliligini dusunce, soylem ve davranis duzeyinde savunmaya delalet eder ki bir baska boyutuyla da bilincli ya da bilincsizce dunyanin egemenlerinin degirmenine “su tasima”ya...


elbette ki hicbir cokkulturcu, yukaridaki saptamanin ikinci bolumunu alinmayacaktir ustune. hatta reddedecektir israrla... ne var ki bu, insanlik tarihi icerinde yasanmis olan gercekligi degistiremeyecegi gibi, yasanan, yasanmakta olan ve yasanacak gercekligin de gecemeyecektir onune... taniktir insanlik tarihi ve onun kultur tarihi; bugune dek binlerce farkli kultur varlik kazanmis, varligini yitirmis ve onlardan geriye kalanlar ise muzelerdeki yerlerini coktan almistir. bundan sonra da hicbir kultur icin kacis yoktur bu sondan. varolan, yasam bulan hersey, yasamdan gidecektir; yerini baskalarina birakarak, degiserek, donuserek ya da bir digerine katilip, onda eriyerek, onda ve onunla birlikte bir baska sey olarak...


ancak hangi saiklerden hareket edilirse edilsin, ne “evrensel cozucu”nun ve temsilcilerinin iki yuzlu yaklasimlarindan, ne onlarin degirmenine “su tasima” tehlikesinden, ne de yeniden ve ‘ozgur’ce arz-i endam eyleyecek olan farkli kulturlerin piyasanin insafina terk edilecek olmasindan dolayi, karsi cikilabilir cokkulturculuge. bu en yalin haliyle insani bir tavir almayi gerektiren bir sorundur; insani olani sinifsal olandan, sinifsal olani insani olandan ayirmadan... cunku cokkulturluluk toplumsal bir gercekliktir. bu gercekligin gereginin egitim, hukuk, dil, v.b. alanlarda yapilmasini isteyen herkes, ister “tuzak” desin, isterse “demokrasinin ideal kulturu” desin, cokkulturcudur. bundan kacis yoktur; “deli gomlegi”nde israr etmenin disinda...

atalay girgin

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol