pretty in black

seeyouindisneyland
the raveonettes 2003 tarihli ilkalbümleri whip it on’la oldukça ses getirmişti. dünya çapında tanınmalarını sağlayan chain gang of love uzunçalarından sonra ise karşımıza nasıl bir albümle çıkacakları merak konusuydu. bizleri uzun süre merakta bırakmayarak 2005 yılı içerisinde pretty in black adlı albümlerini yayımladılar. bu albümde the raveonettes’in başarılı bir iş çıkardığını söyleyebiliriz; fakat ilk albüm whip it on’un orijinalliği ve sadeliğinden uzakta kalındığı da bir gerçek. yine de en az chain gang of love kadar iyi bir albüm var karşımızda. bir miktar kendilerini tekrarlamış olsalar da henüz bıkmamız için yeterli zamanımız olmadığından olsa gerek; pretty in black tatmin edici geliyor.



50’lerle, 60’ların en sevilenlerinden “convertible” chevrolet’lere yakışır bir albüm ortaya çıkmış yine. albümdeki şarkıların pek çoğunda 60’lı yılların girl group’larının “ses”ini duyabiliyoruz. ki işin içerisinde 60’ların en başarılı girl group’larından biri olan the ronettes’ten hatırladığımız ronnie spector, o dönemden bu yana pek çok önemli prodüksiyona imza atmış richard gottehrer gibi isimlerin de parmağı var. şarkıların derininde ise the jesus and mary chain, cocteau twins gibi noise pop duayenlerinin izlerine rastlamak mümkün.



esas olarak bir oyunun soundtrack’i için hazırlanan the angels yorumu my boyfriend’s back’de sharin foo’nun dönemin ruhunu yansıtan sesine hayran olmamak elde değil. albümün prodüktörü richard gottehrer’in 1963 tarihli the angels hitinin bestecilerinden birisi olduğunu da eklemekte fayda var. love in a trashcan’in “şehirli” sözlerinin ("if you kiss that girl you won’t be caught dead / she’s the coolest girl you think you ever met") yanı sıra, videosundaki dansçı kızların da the beach boys performanslarından fırlamış gibi durmaları albümün özeti olarak kabul edilebilir. vokal sun rose wagner’in jack kerouac ve genel olarak "beat generation" hayranı olmasından dolayı albüm tamamen amerikalı.



şarkılara gelecek olursak; albümü açan the heavens’da ilk dikkat çeken şey şarkının giriş melodisinin paul mccartney’in 1977 tarihli hiti mull of kintyre’la büyük benzerlik taşıyor oluşu. ayrıca şarkının düşük temposu sizi albüm hakkında önyargıya sürüklemesin; ama çok coşkulu bir albüm de beklemeyin. ikinci şarkı seductress of bums’ın pamuk şekeri tadındaki yumuşacık ve romantik sözleri, noel aşkları için özel olarak yazılmış gibi. 50’li yılların doo wop şarkılarından ödünç akor yürüyüşüne ise albüm boyunca birkaç yerde daha tanık oluyoruz. albümden yayımlanan ilk 45’lik love in a trashcan, daha önce de dediğim gibi cüretkârlıkla bezenmiş "şehirli" sözleri ve 60’ların garaj gruplarını anımsatan harika gitar riff’leriyle dünyanın en uyuşuk insanını bile deli gibi dans ettirebilme gücüne sahip. bu şarkıyı dinleyip de yerinde sakin sakin oturan insan, ancak ölü olabilir. hareketli geçen bir gecenin ardından sabahın köründe kahvaltı için şehir yollarında ilerlerken dinlenmek için özel olarak yapılmış gibi duran sleepwalking, derinden gelen vokalleri ve melankolik melodisiyle albümün en çok dikkat çekenlerinden. güzel bir dream pop örneği olan uncertain times’ın ise my boyfriend’s back’den önceki sakinleştirici etkisi tartışılmaz. my boyfriend’s back’e gelince; oldukça sevimli ve zaman zaman bazı kimselerce "seksist" yakıştırması yapılan sözleriyle, orijinalini gölgede bırakacak kadar iyi bir yorum. sözlerin basitliği ve dile dolanan yapısı sayesinde ilk dinleyişinizde bile eşlik edebileceğiniz bir şarkı. here comes mary ise çay partilerinin dans şarkısı olmaya aday.



albümün geri kalanı oldukça sakin bir tempoda ilerliyor; red tan’den sıkılanları bir sonraki şarkı olan twilight mutlu edebilir. somewhere in texas ise insanı 30’ların tulsa’sında öylesine dikilip ovalara bakıyormuş gibi hissettiriyor. aslında alakasız olsa da ben bu şarkıyı dandelion filmine çok yakıştırmaktayım. you say you lie ise kitap okurken sıkılıp, ufak ufak dans etmek isteyenler için birebir. albümün sonlarına doğru gelirken; phil spector esintili, ronnie spector geri vokalli the ronettes parodisi ode to l.a.’in muhteşemliği karşısında dinleyene sadece kaliforniya hayalleri kurmak kalıyor. california dreamin’ ile arka arkaya dinlendiğinde moral bozucu etkisi olduğunu eklemek gerek; özellikle bir kış gününde dinleniyorsa. son şarkı if i was young ise sinatra filmlerine yakışır bir şarkı. hüzünlü melodisi ve veda edişi ima eden sözleriyle (“if i was young and you were too / then i’m sure we’d run away”) tam bir kapanış şarkısı.



pretty in black, 60’lı yıllar pop müziğini ve söz konusu dönemi seviyorsanız edinmeniz gereken bir albüm. sevmiyorsanız da sorun değil, albümü dinleyince seveceksiniz.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol