sivas katliamı

shevek
henüz doğduğunda kiliseye karşı verdiği savaşta laikliğin ve dine karşı rasyonalizmin temsilciliğini yapan burjuvazi güçlenip yaşlandığında ve toplumun yeni yöneticisi konumuna geldiğinde, iktidarı ve gücü için birer tehdit olarak algıladıklarına karşı din olgusuna yeniden sarılarak, tıpkı kendisinden önceki, kendisinin vakti zamanında düşmanlık yaptığı eski iktidarları oluşturan yönetici kurumlar gibi gericiliği, kitleleri düzene bağlamanın bir aracı olarak kullanmaya yöneldi.

1980 darbesinin hazırlık aşamalarından olan maraş ve çorum katliamları, bizzat burjuva devlet iktidarınca desteklenen dinsel ve faşist gericilik tarafından gerçekleştirilmişlerdi. toplumsal muhalefet dalgasının yükseldiği 1980 öncesi yıllarda, yükselişin önüne set çekmek isteyen türkiye burjuvazisi, harekete geçen emekçi yığınlar içinde alevi-sünni ayrımını körükleyerek, toplumu bu yapay ayrım temelinde bölerek, varlık temellerine yönelmekte olan tehlikeyi savuşturmayı hedeflemiştir. başarılı da olunmuştur.

bu başarılı politikanın yakın örneği, can yakan can düşmanı parlak canları almış götürmüş sivas katliamıdır. 2 temmuz 1993 tarihinde gerçekleştirilen ve 37 canın diri diri yakılarak katledildiği sivas katliamı sonrasında ortaya çıkan gerçekler, devletin -dolayısıyla yeşil kuşakçıların, dolayısıyla yine emperyalistlerin, yine abd’nin, yine nato’nun, yine emperyalist diyarların zengin kapitalistlerinin- gericiliğin arkasına gizlenerek oynadığı rolü bir kez daha gözler önüne sermiştir.

sivas katliamı sonrasında köylerde katliamlar ve boşaltmalar da yoğunlaştırılmıştır. alevi köyleri olaylardan hemen sonra basılmış, kürt türk birbirine düşürülmüştür. devlet, kendi yarattığı -pardon emperyal güçlerin emirleri doğrultusunda kendi yarattığı- kontrgerilla ve gerici örgütleri kendisine muhalif güçlerin üzerine salarak, bu katliamdaki rolünü gerçekleri görme olanağından yoksun toplumun gözünden saklamayı başarmıştır.

16 mart katliamı, maraş katliamı, 1 mayıs 1977, bahçelievler katliamı, çorum katliamı, hrant dink suikasti, uğur mumcu, sabahattin ali, ahmet taner kışlalı suikastleri ve daha bir çok bilinen bilinmeyen, faili ortada ya da meçhul katliamda, suikastte olduğu gibi katil yine devlettir, yine ait olduğumuz, yine yakından tanıdığımızdır. marx’ın her dediğine ’he’ demek istemiyorum, ama marksizm yine haklıdır, katili tam adıyla, sıfatıyla anmak gerekirse -ki gerekmektedir- katil kapitalist devlettir. faili meçhulların aslında failleri ortadadır, faili meçhul olmayanların da fail olarak bilinenleri yanlıştır. fail kapitalist devlettir, fail emperyalizmin kucağına düşmüş, kendinin olana acımadan zarar veren, başkasından çekinen korkak devlettir. suçlu kim mi? devleti katile bırakan, katilleşmesine izin veren bizler...

(bkz: katil devlet)
(bkz: faşist devlet)
(bkz: başbakanı rte olabilen devlet)
(bkz: suçlu devlet)
(bkz: derin devlet)

kısaca yine sinirlendiren, cinnete getiren devlet o her kanlı, pis, iğrenç, insanlık dışı, mide kaldıran davada arayıp da bulamadığımız failimizdir. fail, davaya bakan olunca tabii, kendini bulması biraz zor olmaktadır, suçlu değildir.

not: tüm sınıflardan, varoldukları, ayrı oldukları sürece nefret etmekteyim. sınıf, din, dil, ırk neymiş? hepimizin ait olduğu tek bir çatı, tek bir bayrak olmalı: insanlık. sınıfları silin, duvarları yıkın, kapıları kırın. sözde sahip olduğumuz özgürlüğe özde ancak sınırları kaldırarak varabiliriz. eğer amaç özgürlük, mutluluk, sevmek, sevilmek değilse, doğru yoldayız, hiç bozmadan devam edelim.

not2: bak, ciddiyim. boyun eğmem asla sana. doğarım küllerimden, başım asla öne eğilmez, gücün varsa durdurmalısın beni, geç kalman durumunda asla durduramayacaksın çünkü. bedenimi yakabilirsin, ama fikirler asla ölmez, düşünceler tükenmez, türküler yanmaz, bunları bilmelisin. korkmuyorum şiddetinden, ateş tutan ellerinden, ürkmüyorum nefretinden. denizler asla ölmez, canlar asla cansız düşmez, mustafa kemaller doğmamazlık etmez. kork ya da korma, sen bilirsin, devrimci asla yorgun düşmez. zincire vursan da, assan da, yaksan da, sustursan da, bağlasan da gözlerimi -ve hatta gözlerimizi, çünkü her şey hepimizindir bizlerde- sönmeyecek olan ateş bizimkidir, madımak’ta yakılmış kara ateş değil. gün gelir, devran döner. hesap sorulur, sorulduğunda verilecek cevap olmayacağı için son da bellidir. sen en iyisi kendi yaktığın kara ateşe atla bir dahakine, yapabileceğin en iyi şey bu olur. güneşin ozanları susmaz, pir sultan abdal ölmez, sivas ellerinde sazı da çalınır, cumhuriyet sivas’ta kuruldu, sivas’ta tekrar doğacak. aziz nesinler hep varolacak, siz küçük kimselerse ancak küçücük kalacaksınız, ancak yıkarsınız, yapamazsınız. can verme yoksunusunuz, ancak alırsınız. üretmeyi bilmezsiniz, ancak tüketirsiniz. sahiplenmeyi değil, satmayı bilirsiniz sizler. dövüşmeyi bilmezsiniz, asla dövüşemeyeceksiniz. hep arkadan vurursunuz sizler, höd dense ilk siz kaçarsınız. korkaklığınızdan bile korkuyorsunuz, o kadar korkaksınız. tekrar ve son kez, bak, iyi dinle, çok ciddiyim: boyun eğmem asla sana, yaksan bile bedenimi, ben doğarım küllerimden, gücün varsa durdur beni.

not3: bir dakika hem, ne demiş nazım: sen yanmazsan, ben yanmazsam, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa? aydınlık, merhaba! ben geldim, sevmeyi bilen çocukları getirdim...

not4: aslında yazacağım çok şey var, yazasım olan. hatta aklımdan o kadar fazla şey geçiyor ki, düşündüğümü unutuyorum. konudan konuya zıplıyor ve düşüncelerimi toparlamayı beceremiyorum. bu nedenle daha fazla yazmamaya karar verdim, bu yeterli sanırım. her ’insan’ gibi ben de yananlardanım. fakat yanıkları göremezsiniz kalplerde, hala ateş var çünkü orada. hala yanmakta gönüller, onlarca canın acısıyla. yalnız sivas değil, tüm yurttan, dünyadan tüm insanlık tarihi boyunca yalnızca insan olduğu için yanan, kurşunlanan, asılan, kesilen, katledilen binlerce, milyonlarca canın acısıyla yanmakta yüreğim, beynim ve aslında bir bakıma bedenim... karanlığı tamamen ışıkla sarana kadar bu alevler, bu ateş sönmeyecek.

edit: alevi değilim, önemli mi? hayır. neyim ben? yanan, yakılan, kurşuna dizilen herkestenim. hakları elinden alınan, haklıyken haksızmış gibi suçlu olarak yargılanan, güçsüz, kendisini korumasına izin verilmeyen herkesim. öğrenen, öğreten, üreten, seven, sevilmek isteyen, barış, özgürlük, kardeşlik, tek çatı özlemi içinde olanım.

edit2: özlemi içerisinde olduğum o tek çatının adı ’insanlık’.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol