recep tayyip erdoğan

0 /
nick nicki nickince
söyledikleri tarzında gelen bir powerpoint sunumunu buraya kopyalamaktan bir zarar görmüyorum:

belediye başkanlığı döneminde:

“elhamdülillah şeriatçıyız” (21.11.1994 milliyet)

“yılbaşına karşıyım” (19.12.1994 sabah)

“ben tekkeye değil dergaha gittim” (22.1.1997 gözcü)

“ata’ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok” (12.5.1994 hürriyet)

“her 10 kasım’da yaygara kopartılıyor” (14.11.1994 hürriyet)

“içki yasaklansın” (1.5.1996 hürriyet)

istanbul’u medine yapacağız” (akis)

“bütün okullar imam hatip yapılacak” (17.9.1994 cumhuriyet)

“sarık operasyonu çok komik” (15.5.1995 sabah)

“yeşil (kaldırım rengi) medeniyettir” (25.6.1994)

“sadece imamlar resmi nikah kıysın” (9.5.1995 milliyet)

“ben millet meclisi’nin de dua ile açılmasından yanayım” (8.1.1996 milliyet)(belediye başkanlığı döneminde belediye meclisinin her açılışı istiklal marşı yerine kuran okunarak yapılmıştır. yine böyle bir dualı açılıştan sonra bunu söylüyor.)

“ben istanbul’un imamıyım” (8.1.1995 hürriyet)

“mayo reklamı şehvet sömürüsüdür” (6.3.1996 hürriyet)

“milli piyango zulümdür” (29.9.1994 hürriyet)

“taksim’deki caminin temelini inşallah atacağız” (1.7.1994)

cumhurbaşkanı’nın imam hatipli olacağı günler yakındır” (5.2.1996 akit)

“türkiye kendine din olarak kemalizmi almış ve başka hiçbir dine hayat hakkı tanımayarak kitlelere zorla dikte ettirmiştir...”

“türkiye’nin yarınında artık kemalizme ve kemalizm benzeri rejimlere, sistemlere yer yoktur. kemalizmin yeniden kendini üretmesi söz konusu değildir. bizim için en üst belirleyici, islam’ın etkileridir. her şey ona göre belirlenir.”

“camiler kışla, minareler süngü, kubbeler miğfer, müminler askerimizdir.”

“demokrasi bizim için bir amaç değil, araçtır. amacımıza ulaşana kadar demokrasiye bağlıyız.”

demokrasi bizim için bir tramvaydır. istediğimiz durağa gelince ineriz.”

dinci bir miting sırasında halka sesleniyor:
“yolumuzun ortasında inek oturmuş, yolumuzu kapatıyor, menzile ulaşmamızı engelliyor.
ineği yolumuzdan önce lafla, usul usul, sonra evvelallah sizlerin yardımıyla, artık nasıl olursa, nasıl denk gelirse kaldıracağız.”
(inek olarak laik cumhuriyeti ve atatürk devrimlerini kastediyor.)

o dönem yanında olduğu erbakan hocasının
“kanlı mı olacak, kansız mı” söylemini bir başka şekilde seslendiriyor.

“türkiye’yi eyaletlere bölmek lazım. merkezi yönetimin bir takım yetkileri bunlara verilmelidir. belediye başkanları da bu konuda en yetkili olmalıdırlar. o bölgelerdeki her türlü eğitimde bunlara bırakılmalıdır.”
(pkk gibi bölücülerle aynı söylem)

“hem laik, hem müslüman olunmaz. ya müslüman olacaksın, ya laik. ikisi birarada olunca ters mıknatıslanma yapar. mümkün değil, ikisi birarada olamaz.”

“referansımız islamdır. tek hedefimiz islam devletidir.”

“sen “ne mutlu türküm diyene” dersen, onun da
“ne mutlu kürdüm diyene” deme hakkı vardır.”

oğlunun nikah davetiyesindeki tarih:
“29 zilkade 1421”
(nikah tarihi olarak arap takvimindeki tarihi kullanıyor)

“1.5 milyarlık islam alemi, müslüman milletimizin ayağa kalkmasını sabırsızlıkla bekliyor. kalkacağız, bu ayaklanma başlayacak.”

egemenlik kayıtsız şartsız milletindir lafı koskoca bir yalan, egemenlik kayıtsız şartsız allahındır.”

başbakan olduktan sonra:

“türkiye’yi pazarlıyorum. bizim için verilecek para önemlidir. her şeyi pazarlar satarız, parayı veren düdüğü çalar.”

“bir tutturmuşlar laiklik elden gidiyor diye, millet isterse tabii ki gidecek be.”

“kadın nereye isterse oturur, sana ne yaa! ayıp yaa!”
(kars’ta akp toplantısında kadınlarla erkeklerin
ayrı yerlerde oturtulmasını eleştiren gazeteciye)

“bana verilen maaş çok düşük, yetmiyor. sen ne kadar maaş alıyorsun?”
(almanya başbakanı’na)

“türkiye’de kürt sorunu vardır. bunu türkiyelilik kavramıyla çözmeliyiz. türkiyeli kimliği her vatandaşın üst kimliği olmalı,
türk kavramı da alt kimlik olarak değerlendirilmelidir. isteyen isterse yine ben türküm derse desin.”
(diyarbakır’da halka yaptığı konuşmada alt üst kimlik tartışmasıyla türk kimliğini de ermeni, rum, kürt gibi alt kimlik olarak gösteriyor.) pkk ile aynı söyleme giriyor.

“pkk’nın cenaze töreninde bayrağını açması da, f-16’ların alçaktan uçuş yapması da yanlış. iki tarafında yaptığı yanlış”
pkk terör örgütü ile türk silahlı kuvvetleri’ni aynı kefeye koyuyor, kendince her iki tarafa da eşit yaklaşıyor.

“suriye’yi lübnan’dan çıkardıkları gibi, bizi de kıbrıs’tan çıkartırlar. birileri bize çık der, kuzu kuzu çıkarız.”

“ben müslümanım diyenin aynı zamanda laikim demesi mümkün değil”

“fazla içmedin değil mi? ağzın içki kokuyor.”
(avusturya’nın ankara büyükelçisi’ne)

“dur dinle be!.. dur dinle!.. 9 ay 10 gün be!..”
(seçim konuşmaları sırasında vatandaşa)

“yahu, bu millet yatıp kalkıp size mi çalışacak.”
(erzurum’da çiftçilere sesleniyor)

“sana mı kaldı türban konusunda karar vermek, bu
ulemanın işidir. ulema ne diyorsa o olur.”
(avrupa insan hakları mahkemesi’ne, danıştay’ın türban kararı konusunda)

“efendi sen kim oluyorsun, buna mecelle (şeriat hukuku) karar verir”
(bir kaç hafta sonra işareti alan şeriatçı bir terörist danıştay’ı bastı ve türban kararı veren danıştay üyelerini silahla taradı, danıştay üyesi bir hakimi öldürdü.)

“sallamaa.., elini kolunu sallamaa.., her yerin oynuyor be!” (muhalefet milletvekiline)

“abd’de özgürlük anlayışı var ama benim ülkemde yok” (benim ülkem özgür değil diye, abd gezisinde ülkesini amerikalılara şikayet ediyor.)

“ulan terbiyesizlik yapma! artistlik yapma ulan!
hadi ananı da al git burdan”
(mersin’de bir vatandaşa)

cumhurbaşkanı tarafından onaylanmayan yüzlerce
atamanın vekaletlerle yürütülmesi konusunda:
“biz hukuka aykırı bir şey yapmıyoruz. mecelle’de
(şeriat hukuku) böyle bir kaide var.”

askerlik yan gelip yatma yeri değil
( şehit yakınlarına)

ne konuşacam ben o kadınla yahu!”
(şehit annesine)

“söyleyin şu sahtekâra ne istiyormuş”
(almanya’da bir gurbetçi için söylüyor)
bu lafı söylediği toplantıda salondaki vatandaşlara türkiye cumhuriyeti’nin büyükelçisi’ni yuhalatıyor.

“burası (kafasını göstererek) basmıyor. hayatında iki koyun gütmediği için bunu kavrayamıyor.”
(yök başkanı prof.dr. erdoğan teziç’e)

“kendisine kefilim, babam gibi güvenirim,
ona kendime inandığım gibi inanıyorum.”
(birleşmiş milletler tarafından tüm dünyada
terörist ilan edilen ve aranan el kadı hakkında)

“onları hoplatacağım.”
(terörist el kadı’yı eleştiren muhalefet üyeleri
ve gazetecilere)

pkk ateşkes kararı verince:
“biz de durduk yerde onlara operasyon yapmayız”
(pkk’yı muhatap alıyor ve ateşkes kararlarına jest yaparak karşılık veriyor.)

“neyseki, yaşına başına saygı duyuyorum. ağzı olan konuşuyor be!”
(kıbrıs davasının 50 yıllık lideri rauf denktaş’a)

“ulusalmış, milliyetçiymiş, ne milliyetçisi yahu, bunlardan olsa olsa saman milliyetçisi olur.”

“sanki maçta gibi bağırıp çağırıyorlar,
(türkiye laiktir, laik kalacak) diye, bunlar hoş şeyler değil.”
(akp genel kongresinde)

ve diğerleri;
. şerefsizler
. bizim çocuklar aç mı kalsın be!
. kes ulan sesini
. sana üç nokta koyarım
. otur ulan oturduğun yerde, herşeye burnunu sokma

2002 seçimlerinden hemen önce ve başbakan olunca:
ben gelişerek değiştim.”

başbakanlığının 4. yılında:
ben hiçbir zaman değişmedim. islami fikirler değişmez.”

ve henüz 1980’li yıllarda recep tayyip erdoğan’ın atatürk ve cumhuriyet rejimine karşı etmiş olduğu yemin:
"ben muhammed müslüman ümmetindenim. türkiye dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. hayatımı mustafa kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, türkiye’yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, kemal paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan, şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, allahım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim." recep tayyib erdoğan

recep tayyip erdoğan’ın son 12 yılda hem belediye
başkanlığı döneminde, hem de başbakanlığı sırasında söylediği yukarıdaki laflarına bakınca;
1980’li yıllarda yaptığı yeminine harfiyen sadık kaldığını ve yeminini gerçekleştirme yolunda tüm gücüyle çalıştığını görmemek için herhalde ya kör olmak, ya da türkiye cumhuriyeti düşmanı olmak gerekiyor.

“cumhurbaşkanı’nın imam hatipli olacağı günler yakındır.”
(5.2.1996 akit)

bu adam türkiye cumhuriyeti’ne layık mı?
bu adam atatürk’ün çankayası’na layık mı?
hem laik değil, hem layık değil.
mustafa kemal atatürk “laiklik adam olmaktır” demiş, o zaman bu adam, adam değildir.
adam olmayan biri ve partisi atatürk’ün kurduğu bu ülkede yine de %20 oy alabiliyorsa yazıklar olsun.
yazıklar olsun, ona ve partisine oy veren ülke ve cumhuriyet nankörlerine...

gelen sunum burada bitiyor, ve akıllarda binlerce soru işareti yanında şu kalıyor:

(bkz: tehlikenin farkında mısınız)
nick nicki nickince
uluslararasi bir platformda konu siyasetten acildigi zaman ortadan kaybolmama neden olan $ahsiyet.

- hey turk! what is your prime minister’s job?
+ kem kum kem...
sergey
duyarlı bir vatandaşımızın aşağıdaki mektubu yazdığı sayın!!! başbakanımızdır.

sayın başbakan,

birbirinden başarılı iki oğul babasısınız. oğlunuz burak alnının teriyle
genç yaşta gemi aldı. diğer oğlunuz bilal, dünya bankası’ndaki
başarılarıyla stratejik ortağınız amerikan başkanı bush’un bile
iltifatlarına mazhar oldu. ikisi de pırlanta gibi, allah bağışlasın.

demem o ki, bir evlat nasıl yetişir, bir baba evladına baktığında nasıl içi
titrer, nasıl burnunun direği sızlayarak sever biliyorsunuz...

ama oğlu ertesi gün askerlik kur ası çekecek bir baba o geceyi nasıl geçirir,
güneydoğu’yu çeken oğlunu otobüse nasıl bindirir, 15 ay boyunca geceyi
gündüze nasıl ekler, saat başı haberlerini nasıl içi içini yiyerek seyreder,
telefonda konuştuğunda ’operasyona gidiyoruz, hakkını helal et baba’ diyen
oğluna ne cevap verir, bilmiyorsunuz.

çünkü dediğim gibi oğullarınızdan biri armatör oldu. güneydoğu’da deniz
yok, atatürk barajı da oğlunuzun gemisi için pek küçük kalır, yakışık
almaz. yani burak güvende. allah bağışlasın.

e diğer oğlunuz bilal de dediğim gibi dünya bankası’ndaydı. şimdi ise dünya
bankası her nedense sözleşmesini yenilemediği için the brooking institution’da.
işi düşünce üretmek olan bu kuruluş da geçenlerde diyarbakır’ın belediye
başkanı sayın !!!! osman baydemir’i ağırlamıştı, hatırlatırım. yani
sözün kısası bilal de washington’da, güvende. allah bağışlasın.

o yüzden de ’artık şehit cenazeleri görmek istemiyoruz’ diyen bir vatandaşa
gönül rahatlığıyla ’askerlik yan gelip yatma yeri değildir, canım kardeşim’
diyebiliyorsunuz.

ben de artık şehit cenazeleri görmek istemeyenlerdenim, bu yüzden ben de sizin
’canım kardeşim’ diye hitap edebildiklerinizdenim. can kardeşliğin verdiği
samimiyet hissiyle, olanca içtenliğimle merak ediyorum.

sayın başbakan, 5 ayda verilen 50 şehidin ardından, “askerlik yan gelip yatma
yeri değildir” dediğiniz için; şehitlere “kelle” dediğiniz için hiç mi
utanmıyorsunuz?

bırakın politikaya devam etmeyi, meydanlarda büyük büyük laflar etmeyi; hala
nasıl sokağa çıkabiliyorsunuz?

artık neredeyse her gün kalkan cenazelerde o kadar kişi tek bir ağızdan sizi ve
bakanlarınızı yuhalarken ne hissediyorsunuz? yani mesela, “yan gelip değil,
can verip yattılar” diye bağırırken binlerce kişi, ’yer yarılsa da içine
girsem’ diyebiliyor musunuz?

orada, şehitlerin cenazesinde, ajan smith gözlüklerinizle gizlerken yüzünüzü,
neye daha çok üzülüyorsunuz? şehitlere mi, düştüğünüz hale mi?

iktidarınızın ilk günlerinde terör sıfırken dört buçuk yılın sonunda
gelinen durum nedeniyle hiç mi suçluluk duymuyorsunuz?

şimdi sürekli ’şehitlik üzerinden siyaset yapmayın’ diyorsunuz ya meydanlarda.
peki, o zaman tam seçim arifesinde niye şehit aileleri ile gazilere toki
aracılığıyla kurasız ucuz konut veriyorsunuz? bu durumda asıl siz şehitler
üzerinden siyaset yapmış olmuyor musunuz?

sayın başbakan, bir baba olarak soruyorum size. aynaya baktığınızda ne
görüyorsunuz? akşam yastığa başınızı koyduğunuzda uyuyabiliyor musunuz?
kelle deyip geçtiklerinizin ahından korkmuyor musunuz? o mağrur, çocuk
bakışlı erler, onların babasız evlatları, anaların ağıtları, babaların
’vatan sağ olsun’ derken titreyen dudakları hiç mi rüyanıza girmiyor?

bir ’canım kardeşiniz’ olarak olanca samimiyetimle soruyorum. bu kadar sevilmemek
nasıl bir duygu sayın başbakan?

ha, bu arada. bir oğlunuz, bilal, hani stratejik ortağınız bush’un
iltifatlarına mazhar olan, askere gitmedi. diğeri, burak, hani alnının teriyle
gemi alan ise çürük raporu almış. askerlik yapmayacakmış.

ne diyeyim. bilal de, burak da pırlanta gibi çocuklar. allah bağışlasın.
(bkz: yorumsuz)

angelus
zannediyorum türkiye cumhuriyeti ve hatta daha da geride osmanlı ve selçuklu devletlerinin başına geçmiş olan devlet adamlarının hiçbirinde görülmemiş bir korkaklığa, kültürsüzlüğe ve "çingeneye beylik vermişler önce babasını asmış" tadında bir karaktere sahip bireydir kendisi.
satolina
yıl kaç bilmiyorum cocugum ama daha televizyonda bir adam birilerinin yagdanlıgı, ibrikçisi o dönem arasıra eline mikrofon tutuşturuluyor,kapkaranlık bir yüz ,badem bıyıklar,çirkin bir gülümseme ... bu kim diyorum babama recep tayyip diyor bana ,iyi bir adam mı baba diyorum , babam susuyor... anlam veremıyorum sevmedim ben bu adamı diyorum içimden ..sevemedim . aradan zaman geciyor belli ki seyislikten usanmış jokey olmak istiyor açıveriyor kendi partisini cazip vaadler ,milli egemenlik ,ulus,vatan,millet diyor hoop başbakan oluveriyor, memleketimde her sey güllük gülistanlık .aynı badem bıyıklı bu sefer aş , iş diyor aç ,işsiz yurttaş kalmayacak diyor herkes gülümsüyor... sonra acı bir cıglık ...bir sehit annesi," oglum öldü" diyor ,karanlık yüzlü o sevemedigim amcaya "alın bunu götürün,bunu mu dinleyecegim "diyor bir başka gün "ananı da al git burdan" diyor"senin oglunda işsiz kalıversin"diyor açız diye bagıranlara ,şehitlerimize "kelle " diyor saşırıyorum ...özelleştirmeler başlıyor yetmiyor ,devlet kadrolarına yandaş yerleştiriyor,mal mülk sahibi oluyor.memlekette her şey değişiveriyor,cumhurıyet e dil uzatıyor,askeriye ’ye kafa tutuyor ,cumhurbaşkanına sen kimsin diyor resmen dolaylı yoldan memleketimin güneydogusu ermenilere satılıyor , her karışı bu güce tapan , abd yi allah bilen insan tarafından peşkeş çekiliyor birilerine... saymakla bitmiyor hünerleri daha sayamadıgım neler neler oluyor
yıl 2007 oluyor ve aynı adam ve partisi sandıklardan oy cogunlugu ile cıkıyor bu sefer sasırmıyorum ... aglıyorum
isimsizkahraman
"ticaret yapmazsam geçinemem" demiştir,aylık 8 bin ytl maaşla geçinemeyecek kadar kafası basmayandır.armatördür,gofret çikolata bisküvi satar.fırça bıyıktır.sabıkalıdır.fettullah gülen’in müritlerindendir.cumhuriyet ve demokrasi düşmanıdır.daha ne diyelimdir.
quantitatif
bir zamanlar erbakanin yamakligini yapan bagli oldugu gorusu sonralari yumusatarak,tabii bunu iktidar ve para hirsi icin ve amerikan destegini de alip amacina ulasmak icin yapti,turkiye devletinin basbakani oldu.basbakan olduktan sonra devletin tum kuruluslarinda kadrolasan, avrupa birligi zirvalariyla milleti uyutan,imf politakalariyla devletin malini sermayeye satan halen gerici ve bagnaz kimliginden bir sey kaybetmeyen,kimilerine gore gulluk gulustanlik kisi.partisinin tabaninda yaptigi soylemler halen eskisi gibidir.dini kullanarak,tabanina sermaye dagitarak insanlari kandiran parti baskani.turkiye devletinin gelecegini daha da karartan devlet baskani.
tekteker
yolun yarısını bitireli 1-2 yıl olan hayatımda iki kişiden dolu dolu, katıksız, nefret ettim.
biri ilkokul öğretmenim sema soysal denen bir insan oğlu hayvandı, diğeri ise şimdilerin başbakanı recep tayyip erdoğan.
deepblack


dinle başbakan


sayin başbakan...

bütün şehit aileleri, kurulmuş plak gibi, "bir evladımızı şehit verdik, diğerini de vermeye hazırız" demez ki...

bütün şehit aileleri, "vatan sağ olsun! allah sizi başımızdan eksik etmesin" demez ki...

içlerinden biri çıkar, "benim oğlum neden öldü?" diye sorar.

bir şehit ailesi için...

"vatan sağ olsun" demek ne kadar meşru ise...

"benim oğlum neden öldü?" diye sorgulamak da o kadar meşrudur.

ne yani?

oğullarını kurban vermiş anne ve babaların, aykırı bir çıkış yapmaya bile hakkı yok mudur?

ne yani?

bir şehit ailesinin iki dakikalık sitemine bile katlanamayacak mısınız?

***

sayın başbakan...

size televizyonda, "neden aykırı çıkışlar yapan o şehit ailesini aramadınız?" diye sorulduğunda...

"ben şimdi oturup bunları mı dinleyeceğim" dediniz.

ben sorunuza yanıt vereyim:

evet, dinleyeceksiniz sayın başbakan!

telefon açacaksınız o şehit ailesine...

o anne ile baba telefonda size bin bir sitemde bulunacak.

"bizim oğlumuz neden öldü?" diye soracak.

"neden üç aylık eğitim almış bir askeri böyle bir savaşın içine sürdünüz?" diyecek.

"neden yeteri kadar önlem alınmadı" diye sizi eleştirecek.

ve belki de ileri gidip yakanıza yapışacak.

bütün bunlara karşı...

size düşen sabırdır, tevekküldür.

size düşen "ne derseniz deyin, başımızın üstünde yeriniz var" demektir.

***

sayın başbakan...

şehit aileleri, "kendilerine telefon edilip gönülleri alınmayı hak etmiş cici şehit aileleri" ve "kendilerinden uzak durulması gereken ve kendilerine asla kulak verilmeyecek aykırı şehit aileleri" diye ikiye ayrılmazlar.

şehit ailesi, şehit ailesidir.

"vatan sağ olsun" diyen de, "benim oğlum neden öldü" diyen de bir evlat vermiştir.

ve bir evlat vermek, çok fazla şey vermek demektir.

bu nedenle...

katlanmalısınız sayın başbakan.

hem yapacağınız öyle zor bir şey de değil.

iki dakika pek hoşunuza gitmeyen şeyler dinleyeceksiniz.

bu öyle bir alışveriş ki...

onlar bir evlat verecekler, siz de buna karşılık iki dakika sitem dinleyeceksiniz.

oysa...

görüyoruz ki siz, bu "adaletsiz alışveriş"e bile tahammül edemiyorsunuz.

o zaman soralım:

allah’tan reva mıdır bu?

mihrabım diyerek

ismailağa camii cinayetinin failinin nasıl öldüğüyle ilgili polisin tuttuğu rapor hálá tartışılıyor.

"cinayetin faili kafasını mihraba vurarak öldü" şeklinde bir izah tarzı, hakikaten tartışılmaya muhtaç.

ben bu tartışmaya girecek değilim.

ancak "kafayı mihraba vurmak" ifadesinin bir avni anıl bestesini anımsattığını belirtmeden geçemeyeceğim.

tamam, bağlamı çok farklı ama "mihraba kafa atarak ölmek", sizin aklınıza da "mihrabım diyerek sana yüz vurdum" şarkısını getirmedi mi?

hani şu ajda’nın da yorumlamaya kalktığı, ancak zeki müren’in güçlü yorumu karşısında pek yavan kaldığı etkileyici şarkıdan söz ediyorum.

muhalifler işi espriye vurdu

tezkereye "hayır" oyu verenlerin sayısının 6’da kalması, akp içindeki muhaliflerin ne kadar acıklı bir durumda olduğunun kanıtı.

ancak...

muhalif kanatta ne yılgınlık var, ne umutsuzluk.

duyduğumuza göre "zoraki muhalif" turan çömez, 6 kişilik muhalif güce "birkaç iyi adam" denilmesini isteyerek moral güçlerini yüksek tutmaya çalışıyormuş.

hatta çömez’in bugünlerde adı sanı duyulmayan "birkaç iyi adam" grubunun, "birkaç iyi adam / uçacaktık yıldızlara" şarkısını dilinden düşürmediği de gelen iddialar arasında. bu kadarla kalsa yine iyi.

bir başka "hayırcı" nurettin aktaş ise, "bize 6 kişi derler" diyerek olaya bir parça fiyaka katmaya çalışıyormuş.

ahmet hakan coşkun
dollendiren gercekler
dokuz eylul universitesi’ndeki konusmasiyla yarmistir. her universite bitiren is bulmak zorunda degil demek heralde oradaki ogrencilerle dalga gecmektir, agzindan cikani bilmemektedir. hayir boyle bir dusuncen olabilir belki de bunu soyleyecegin orasi degil yahu. kasimpasa kahvehanesi olabilir mesela.
benduruyorumsebagitti
intihar eden evli ve çocuklu ve fakat i$size değil,

gazetelerin üçüncü sayfalarını da a$an binbir melanetin artık (hamdolsun mu?) ya$andığı küçük amerikasının haline değil,

milyonlarca i$sizine değil, ondan daha fazla yoksuluna değil,

değil değil değil...

30 yıl önceki mektuplara ağlar ba$bakanımız. 12 eylül’ün zulmüne itirazı olan var mı? ama mesele o değil...

bazen ölürsün kıymetin olur bu ülkede, bazen ölürsün de kıymetin olmaz, bazen de böyle 30 yıl sonra birileri hüngür hüngür ağlar.

bu sıcakta da parmaklıkların hiç çekilmez. sabır, ya sabır...

0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol