psv taraftarının mültecilerle eğlenmesi

candyy
ben de videoyu izledim, hatta video da görmediğim, dilencilere şınav çektirdikleri bir bölümü de bu sabah haberler de gördüm.

evet ne yazık ki taraftarların davranışı, çok aşağılık, kaba ve acımasızca. burada, insani duygularını kaybetmemiş merhametli ve vicdan sahibi olarak tek, yaşlı amca ve bir kadın görülüyor.
dilenenlerin mülteci veya roman olduğu söyleniyor. aslında burada dilenen insanın milliyetinin ne olduğunun bir önemi yok ki.

dilencilik bir içtimai rahatsızlık ve toplumsal bir hastalıktır.
önceki yıllarda ortaçağ avrupası'nda insanlar, üstün olarak görülen “aristokratlar, ruhban sınıfı ve daha sonra devreye girecek olan burjuvalar” dan ve himayesiz halk yığınlarından oluşuyordu. çok yaygın olduğu anlaşılan dilenciler de bu halk yığınları arasından çıkmıştır. üstün insan kabul edilenlerin içinden çıkmamıştır. yani üstün insanları teşkil eden sınıflardan birisinin, mesela aristokrat sınıfından bir ferdin, zor durumda kalarak dilenci durumuna düşmesi söz konusu asla mümkün değildir. o zamanki anlayışa göre soylu insanlar soylu olarak doğarlar, öyle yaşarlar ve öyle ölürler. köylü insanlar da böyledir. yani çalışmak, yetenek ve emek gibi unsurlar dikkate alınmazdı. orta ve yeniçağlarda batılı toplumlarda sınıflar arasında geçiş asla söz konusu değildi. toplumdaki bu geçişi olmayan sınıf yapısı sebebiyle, daha sonra zaten bütün avrupa'yı etkileyen fransız ihtilali patlak vermiştir.


dilenciliğin yaygın olduğu toplumlarda ekonomik bir arıza var demektir. bu iktisadî arızanın temelinde toplumun insana bakış açısı ve mesuliyetsizlik duygusu bulunmaktadır. eğer bir toplumda bencillik duygusu hâkim ve bütün ölçüler maddî kıstaslarla yapılıyorsa o toplumda dilenci sayısının çok olması kaçınılmaz olur. böyle bir toplumda devlet, dilencilik konumuna düşmüş olan kişilerden sorumludur. veya öyle olması beklenir. dilencilik yapan kişi kadar o toplumu teşkil eden diğer fertler de yöneticiler de aslında bu dilencininn ayıbına ortaktırlar.

avrupa'da ferdiyetçiliğin doğmasında etkili olduğu anlaşılan ezilen, itilen ve aşağılanan halk yığınları bir çare olarak kiliseden medet ummuşlardır. ancak ortaçağ avrupası inancı, kişiyi, şuursuz ve doğuştan günahkâr saydığından, kendisine ümit bağlayanları tatmin edememiş, avrupalı son çare olarak dini, hayatın dışında tutacak ve dünyaya kesinlikle müdahale ettirmeyecek bir düzen kurmaya çalışmış laiklik denilen sistemi ihdas etmiştir.

bencil bir anlayış ve gayri mesul bir yapılanma ortaya çıkmıştır. toplumdaki bütün ilişkiler para ile ölçülmeye başlanmış, günümüzde sorgulanmaya başlanan kapitalizmin ilk versiyonu olan merkantilizm süreci yeniçağ dedikleri bir dönemin yolunu açmıştır.

o zamanki anlayışa göre zengin olmanın en kısa yolu ihracat olarak görülmüş, sözü edilen ülkeler vatandaşlarını alabildiğince ihracata teşvik etmişlerdir. böylelikle aşırı zenginler meydana çıkmış fakat bir başka kesimde de aşırı fakirler ortaya çıkmıştır.

böylece avrupa'da mesuliyeti pek olmayan, ikinci sınıf ve günahkâr bir insan tipi ortaya çıkmış ve büyük bir kitleyi meydana getirmiştir.
ha soylu doğup, sefalete sürüklenen hiç mi olmamış? elbette olmuştur.
bunun bir örneği
ulus gazetesinin 1948 tarihli nüshasında verdiği bir bilgiye göre, ingiltere'de 16. asrın sonlarında yaşamış olan meşhur ingiliz bilim adamı john stow dilenmek zorunda kalmıştır. belirtildiğine göre john stow hayatının 45 yılını tarihi araştırmalarla geçirmiştir. fakat seksen yaşına geldiğinde sefalete düşmüştür. ingiliz kralı kendisini “takdir” ettiğini göstermek için 8 mayıs 1604 tarihli bir ferman ile “dilenme hakkı” vermiştir. bu fermanda şöyle denilmiştir:

“adı geçen stow hayatının 45 senesini, ingiltere hakkındaki makaleleri için malumat toplamakla, 12 senesini de londra ve westminster şehirlerinin tarihini yazmakla ve bütün hayatını memleketine vakfetmekle kendisine kralın nazik müsaadesi ile tebaalarından iane toplama hakkı ile onlardan topladığı parayı kendi şahsına sarf etmesine izin verilmiştir. bu müsaade, kendisine bir sene müddetle verilmiştir”. bu müsaadeyi yenilemeye lüzum kalmamıştır. çünkü kralın vermiş olduğu müsaade süresi bitmeden john stow ölmüştür.

osmanlıda hakim olan islam anlayışında ise allah tasavvuru mutlak, sonsuz ve insanüstüdür. peygamberimiz de dahil olmak üzere bütün mahlukat onun tarafından yaratılmıştır. kullar islamî esaslara göre yaşamaktan ve yaptıklarından mutlak suretle mesuldürler. en küçük miktarda hayır yapmışlarsa bunun mükâfatını, en küçük şer işlemişlerse bunan karşılığını göreceklerdir. işte bu prensip, osmanlı toplumunda kişinin dilenmesini engelleyen ferdî kriterlerden birisini teşkil etmiştir. toplumdaki zenginlerin kurmuş olduğu vakıflar meselenin toplumsal boyutunu teşkil etmektedir.


islam'da da dilencilik tasvip edilmez. çünkü ancak emeğin karşılığı alınan meta' meşrudur. helaldir ve haktır. aksi takdirde başkasının hakkı söz konusudur ve kul hakkı, islamiyet'te cenab-ı hak'ın bile af kapsamının dışında tuttuğu bilinen hususlardan birisidir.
bizim inancımızda ve kültürümüzde ise haysiyet kırıcı olduğunu ifadeye gerek yoktur herhalde. çünkü dilenmek, karşılıksız bir taleptir. bilindiği gibi karşılıksız talep bizim inancımızda sadece cenab-ı hak'tan talep edilir. ve sadece ona kul olunur. ondan istenir ve ona sığınılır. asla kula kul olunmaz.

ingiltere'de kralın bir “iltifat” olarak kendi bilim adamı olan jhon stow'a “dilenme hakkını” “lütfetmesi” kendi sosyo-kültürleri açısından yadırganmayabilir. bu, yadırganmasa bile günümüzde bir batılının bu fermanı (dilenme hakkı) iftihar vesilesi telakki edeceğine ihtimal verilmez. sonuçta hangi topluma mensup olursa olsun insanın bir haysiyeti vardır ve olmalıdır.

şahsen ben de dilencilere hoş görüyle bakamıyorum. özellikle genç ve sağlam görürsem, içimdeki ses hemen" sapasağlam, benden üç beş kuruş dilenene kadar git çalış, emek ver " diyor. yaşlı, çocuk veya evsiz görürsem daha çok üzülüyorum, onları bu hayata, bu davranışa iten her şeye, herkese küfrediyorum. tabii içimden.
dilenebilmek için ya çok arsız olmak ya da gerçekten aciz olmak gerekir herhalde. bazen empati yapıyorum, sonra ben birine el açıcak kadar arsız olamam diyorum.ama ya çok aciz bir durumdaysam ne yaparım diye düşünüyorum, herhalde ne kadar yardım kurumu, vakıf, belediye varsa, gidip onlardan yardım ister, hatta iş isterim, yine de dilenmem, dilenemem diye düşünüyorum.

düşünüyorum işte, yine de allah kimseyi aciz ve arsız olabilecek bir duruma düşürmesin.

her ne kadar dilencilere kızsamda, bu videoda da görüldüğü gibi,
benim bir insan olarak onlara, bağırmak, aşağılamak, kötü söz söylemek, dalga geçmek gibi bir hakkım olamaz, sadece dilencilere değil hiç kimseye olamaz, olmamalı...
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol