into the wild

goetica
jon krakauer isimli yazarın kitabıdır.

konusu:

nisan 1992’de; saygın bir ailenin genç oğlu christopher johnson mccandless, otostop çekerek alaska’ya doğru yol alır ve kuzeyde mckinley dağının vahşi doğasında yapayalnız gezintisine başlar. 25000$’lık birikimini hayırişleri için bağışlamış, cebindeki tüm nakdi ateşe vermiş, arabasını, tüm malvarlığını terketmiş ve kendi için yepyeni bir yaşam çizmiştir. dört ay sonra, parçalanmış bedeni bir geyik avcısı tarafından bulunur. into the wild mccandless ‘in adım adım ölüme gitmesinin hikayesidir

krakauer, mccondless’in kutsal yolculuğunu gölgelerin dışına taşırken, bu zeki, gerçekçi, esrarengiz gencin peşine düştüğü tehlikeyi, güçlükleri, ve sahip olduklarından vazgeçebilmeyi aydınlatıyor.

bira sigara
sonunda filme alınmış kitaptır; gayet de başarılı olmuştur. kamera açıları zaman zaman yorsa da, kurgu, oyunculuk, senaryo izleyiciyi doyuruyor. ve based on true story olması ise en çarpıcı yanı filmin.

-------------------------------------------------------spoiler------------------------------------------------------
christopher’ın bir jack london hayranı olması hepten çekmiştir kendine beni. izledikten sonra bünyeyi dağlara taşlara vurmamak çok zor doğrusu.
-------------------------------------------------------spoiler------------------------------------------------------

(bkz: alexander supertramp)
lost kidy
büyük göndermeler filmi. eğer doğru zamanda izlenirse kesinlikle hayatınızın filmi olabilecek yok illa eleştirel gözle bakacam derseniz sean penn in yönetmenliğinden, chapterlara ayrılmasına kadar pek çok şeyi eleştirebileceğiniz ama bir şekilde bir yerde evet iyi film demeden de edemeyeceğiniz lord byron’un dizeleriyle açılan, beklenmedik bir sonla biten ağlatmasa da göz yaşartan film. ve işte başlangıç dizeleri:

there is a pleasure in the pathless woods
there is a rapture on the lonely shore
there is society,where none intrudes
by the deep sea,and music in its roar:
i love not man the less,but nature more...

aello
filminin soundtrack lerinin eddie veddere ait olduğu muhteşem film/kitap.

edit: filmin sonunda insana öyle her bulduğun ot yenir mi yaa... dedirtir. ama yine de yakışmıştır ona, istediği gibi yaşamış ve amacına ulaştıktan sonra da aynı şekilde veda etmiştir.
poe
gerçek bir yaşam öyküsünden uyarlanmış olması filmi izlerken sürekli bir merak öğesi uyandırıyor. bir ideal uğruna savaşmak, hem de ölümüne...

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol