giderek miadını dolduran bir neo-islamcı/ahlakçı/toplumcu... uygulama.
istanbul başta olmak üzere büyük şehirlere terör, tarımda makinalaşma, nüfus artışı, teknoloji, yaşam standartları vb sebeplerle son otuz kırk yılda akan kitlelerin bir nevi "fetih" yaptığından bahsetmişti muhafazakâr bir kalem. onun şahsında pek çok muhafazakâr kanaat önderinin ve takipçilerinin paylaştığını düşündüğüm bu ifadeye göre; laik yaşam tarzı ile geleneksel islami/toplumsal yaşayışın dışına taşan şehir(ler) halkı, bu sebeple kaka sol düşüncelere teslim olmuş şehirler anadolunun saf, temiz (e biraz da yağmacı zihniyetli) insanlarının göçü sayesinde zıvanasından çıkmaktan son anda kurtarılmış burca bayrak dikilmiştir.
üniversiteler avamlaştırılmış, ticari hayat bilmem kaçıncı defa millileştirilmiş, basın hizaya getirilmiş; hasılı, kalabalıkların gücü adına emperyalizme, yani sömürüye islami kılıflar uydurulmuş, motifler bezenmiştir.
iftar çadırları bir yönüyle bana on yıllardır yaşanan bu süreci hatırlatır bir yönüyle.
11 ay adam yerine konulmayan fakir fukara, garip gureba vitrine yerleşir cam ekranlarda. ekran hocaları boy boylar soy soylar, bir yalanı allayıp pullar, iki kişiden bir buna inanır, hayat bayram olur...mu?
bir başka açıdan ise ısırılmış ekmeği dahi toplayıp evine götüren insanlar görürsünüz bu çadırlarda. bir şişe su kaç para ki? içtiğin suyu dahi isteyebilenleri görürsün. ihtiyacı var demek, olmasa böyle bir şeyi nasıl söyler insan? o insana nasıl böyle şeyleri yaptırır düzen! o ayrı mevzu...
bir aylığına da olsa kardeşliği hatırlatır. vardı la öyle bir şey hakkaten. kıssalar hisseler falan...
yavaş yavaş bu manzaralar azalıyor. daha az iftar çadırı kuruluyor. belediyeler, sürekli çadırlar yerine ayda bir kez 100 000 kişinin falan katılacağı organizasyonlara yöneliyor. o da kaybolacaktır bir iki yıla. ihtiyacı olan insan kalmadığından mı? nerde?..
o kadar (6) yıllık (üni.)öğrenciliğimde "hadi bir değişiklik yapalım" deyip niyetlenmemize rağmen bir kez dahi girmedik, giremedik o kuyruğa. ne gerek vardı ki, üç beş kuruşa açabilirdik orucumuzu. öyle de yaptık. sonra iş(!?) hayatı... gerek yok.
muhafazakâr kalabalıkların oyla, sözle, gözyaşıyla, katkıyla bir yerlere kadar getirdikleri yeni düzenin yavaş yavaş oturduğunu düşünüyorum. artık onlara ve onları hatırlatan tüm o şeylere daha az ihtiyaç duyuluyor ve bu giderek de azalacak.
soğuk havalarda sokaklardan toplanan, parklarda yaşayan evsiz insanlarımız var artık bizim, oleyy. filmlerde görürdük biz ancak bunları. garip ama... birebir yaşamamıza rağmen kimse görmüyor artık!
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?