hasret

armour
üşüyorum...


içimdeki hasret bile ısıtmıyor. demek ki; bu kadar hasret yetmiyor. ne ısıtmaya, ne kavuşmaya.


hasret...


her köyün ardında bir dağ, her dağın ardında bir köy varsa; iki köyden iki gönül boyun bükmüşlerse birbirlerine, "hasret" dağlardır.


dağlar...


ben "ferhat" değilim. "şirin" denen güzel, hasretini çektiğimin, gölgesi bile olamaz! ama hasret var. dağlarda var arada. ve üşüyorum.


güzelliği, fiziki estetik olarak tarif eden, beyinleri çalışmamaktan paslanmış medeni zavallılar beni anlayamazlar.


ah güzel...


ah sevgili...


seni "sevgili" olarak tanıyıp, bildiğimden beri perişanım. şimdi elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi mahzun, ölümü bekleyen bir hasta gibi yüreği loş, dünyayı katletmişte prangalanmış bir katil kadar mahkum duygular içindeyim.


diğer taraftan da arkasındaki binlerce isyankarı, önündeki yüzlerce düşmanı umursamayıp:"erkek olan gelsin!" diyerek atını savaşa koşturan yavuz selim kadar da öfkeliyim. ve hepsinin hülasası titriyorum.


kalabalıklar...


bir zamanlar içine karıştığım ve kaybolduğum kalabalıklar. siz o
kalabalık" kelimesi kadar kabasınız! keşke geç anlamasaydım. keşke bir ömür aranızda "kalabalık" olarak kalmasaydım. keşke o sevgiliye, ruhumu çok daha önce verseydim ve kavuşmak için şimdi böyle bekliyor olmasaydım.


kalabalıklar... hangi sancılarla girdiysem aranıza, o sancılarla çıktım. ilaç olamadınız, deva olamadınız. caddeler artıklarınızla dolu, salonlar
gürültünüzle. her yer; siz varken de boş, siz yokken de.


ve yine hasret...


sese, tebessüme... samimi, ılık... sonra huzuru kucaklayıp, polemikleri sağlam zeminlere oturtmak, ardından o bahsettiğim öfke ile kalkıp, yavuzmuşcasına haykırmak: "şirler pençe-i kahrımda olurken lerzan, beni bir gözleri ahuya zebun etti felek".


zaman...


"gözleri ahu"yu sadece, ömrünü peşinde koşmakla tükettiği "kadın" olarak
anlayanların zamanı. zaman onun, bunun veya bir başkasının olabilir mi? zaman onların değil ama; kadın ve erkek...her köşedeki yanyanalıkları ve iğrenç münasebetleri ile kristal hayalleri parçalayacak kadar alçalan mahluklar!
zincir, gönüllere vurulmuş.


içimdeki çaresizlik beni yalnızlığımla, kalabalıklar arasında eziyor. bir yandan kalabalıklara hınç, bir yandan sevgiliye hasret.


"sevgili kim?" onu siz bilmeyin. o esrar çözülmesin.
ben, uçmayı öğrenemeden gökyüzüne fırlatılmış bir kuş;
ben, ısınamayan sulara ateşim.
ve çaresizim.
ve üşüyorum.
her "ve" den sonra ızdırabım artar.
birde öfkem.
bu öfke belki de kendime.
daha sevgiliye bile kavuşamadıktan sonra...!
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol