guzedüşen suflor kiz

ustum basim dus kirigi
güzedüşen suflör kiz
bağliyim,bağlisin,bağli,bağliyiz,bağlisiniz,bağlilar. her yerde siyah testereli kapanlar. uçlarini çivilemiş rüzgar, perdeyi de..
kulağım bir yerlerden hisliyor bu şarkıyı ve tuzaklar ısmarlıyor gövdesine. ben bir güzedüşenim. uzağım,yönsüzüm, özsüzüm ve uykusuzum. yolda bilge ölülere rastladım sara molalarında. dokunmak istedim tenlerine. mor çağlayanların ardında yarıtanrı bir ra ağlıyordu. iş bu ya, ağlıyorken çok kişilikti. gözlerinde rus bir balerin, kızıl kurtuluşlar müjdeliyordu dağa taşa. ve ben ne zaman aynaya baksam en çok seni görüyordum dışbükey ömrümde. kavislere daldıkça kazanıyordun anlamını ve eğrileriydi aynaların aslında mor çizgili hırkan ve yünleri. ben bir güzedüşenim, kollarım ilmiksiz, kemiksizim,etsizim. öncem yok benim, bir anlık patlama ve etrafa saçılan bilyeler, kızılderililerin aslında siyah olan ve yalnızca senin nefesinin koyunda beliren derileri, tüm her yerde salyalar, öksürükler sonra köyler,okullar,çocuklar, onurlular,onursuzlar, korunaksızlar. senin gökkuşağın değil bu. çünkü sana ait değil okuduğun senaryo. korkuluk gözlerini değiştiremiyor ki atlıları görebilesin. bir yerlere yapıştırılmış ve çivilenmişsin, gözlerinin tüm lambaları sönük ve ağlıyordu nietsczhe atildiğin her çikmaz sokakta ya da yorulduğun her adamda, her durakta. hep sordun sen, kimse cevaplamadı anı defterinden kaçırılan yayınların yakıldığı pis nehri. hiç ömrünü cevaplamadılar, emanet ömrüler bulamadın sen ömrün için ve kılıflı ölümler gelirdi sana göğe çekilen bayraklardan. ağlıyordun ve ne zaman bir köyde bir çeşmenin başında çocuk yüzü yansa en çok senin özün dolaşıyordu papatyalarda. düş(tü) o çocuk. yüzeylere bırakılan, sürümcemeli sevdalar kendi milatlarından bir haberdardırlar benim gibi. boşluğum ben, bedenimi ikiye ayıran rüzgar değil, düşbükenler. bir soru işaretisin ömrümde. her paragrafın girişi öznesiz. tüm kurgular kurgusuz ve tüm sözcüklerim eşanlamsız. masal başlamalı mı artık?
trenin koridorlarında en çok sen eskidin köhne istasyonlarda.ve her garda uyuyan tinerci çocuklardı yüzündeki çiçek. onların dikenleri yok ve hala gövdesi bağlı toprağa. durup düşünüyorsun. gelen o mu ? yarı gri, ulukadın, üstömür bir fahişe çiziyorlar kaldırıma düş sarhoşları. her tiyatro salonunda yangın var bu şehirde ve hala en çok sen sızıyorsun izleyicinin içine. yine de perdeyi bulandırmak istiyor kötü kadınlar,düşbükenler, ayrımsızlar. gülüşleri tutsak bir kadın var koridorlarında. zamanın birinde bir yerlerde lacivert bir ölüm hazırlıyor gecenin beyaz sinesine çığ yangınları. ve her basamağında ayağın kayıyor, elin yok senin ,yalnızca parmakuçların var. içinde güzedüşenler. uçların yetmiyor halıya değerken teni gözündeki yeşil çocuğa. ben bir güzedüşenim, geceyarısında ömrüne düşenim, serin uykularında, derin kuytuluğunda. perdeyi aralamıyor cin, açar gibi yapıyorken, yanılsamanı istiyor kör duvar. ve bu senaryoya kadar her perdeyi bulanık görüyorsun, perde yok diyorsun, ben özüm diyorsun, daha çok küçüğüm, yangın şehirlerden kırık ömürler biriktirdim başrol oyuncusuna. ve tiyatro salonu sus pus. en gerilerde tek başına oturuyorum, bir yudum bile kanyak yok cebimde. oyunbaşlarken aslında sensin yansıyan sahneye, ürkek gülüşün ve tutsak melantis. sonra parmakuçların çıkıyor sırayla, irili ufaklı, tinerci çocuklar, sarhoşlar, üstömür fahişeler,suyadüşenler. en büyük boyda bir gökkuşağı hazırlanıyor kalbin için. ve hep beraber aynı şarkıyı söylüyoruz şimdi parmakuçların, tinerci çocuklar, sarhoşlar, üstömür fahişeler,
sen
ve
ben:
gözlerinin içine girdim
başka alemler gözledim
ben bunlarla övünmedim
beklemedim illa
beklemedim
sevdim!..

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol