tek ihtimali olan insanları hikayesidir 17 mayıs 2000. çünkü tek ihtimali olan hikayeler tarihin ta kendisidir.
1999-2000 yılları. kim bilecek ki farklı bir zaman dilimi olacak bu yıl. 13 yaşında hayattan bihaber sarı kırmızı renklere gönül vermiş bir birey olarak atıyordu yürekler. gazetelerden de okuyorduk spor sayfalarını. zaten o yaşlarda hep spor sayfası okunmaz mıydı sadece o yaştaki bir çocuk için?
kasım 1999 - avrupadaki bahisçiler galatasaray’ın uefa kupasını alma ihtimalini 1’e 250 olarak hesapladır. gazeteler/haberler böyle söylüyorlardı. ama 13 yaşındaki o kalpte tek bir ihtimal vardı.
leeds united maçı gelmişti. bununla birlikte oran 1’e 16 ya dönmüştü. ama 13 yaşındaki kalpte hala tek bir ihtimal vardı.
o dakikalar yok muydu? bir de spikerin her kelimesinde size verdiği heycan. her soluk farklı alınıyordu o gece. sanki elland road’taki ıslıklar odanın içinde yankılanıyordu.
maç başlamıştı. gergin başlamıştı hemde. hagi ve hakan şükür’ün kariyerindeki en güzel gollerinden birini atarak galatasaray adını finale yazdırmıştı.
spiker’in dudaklarından şu sözler çıkıyordu;
galatasaray finalde, galatasaray finalde, haykırıyorum, bağırıyorum, sevinçten çıldırıyorum.
evet işte o çocuk da haykırıyordu finaldeyiz diye, sevinçten çıldırıyordu ah bir de o sevinç gözyaşları.uyku tutar mıydı
o gece. evet tutmadı zaten. milyonların o gece uyuyamadığı gibi sarı kırmızı kalp de uyumadı o gece.
sadece 17 mayıs tarihini beklemek kalmıştı. gazetelerde ise başlıkları farklı okuyordu artık o çocuk. ’ avrupanın aslanları’, ’ yürüyedur aslanım’, ’kupa için son adım’ ... artık bunları okuyordu o çocuk. ve işte o gün gelmişti.
- 17 mayıs 2000 -
kimisi ekranların başına toplanmış, kimisi sokaklara dökülmüş tüm türkiye bu maça odaklanmıştı o gece. o çocuk yine sarı-kırmızı atkısını boynuna dolamış, yine aynı koltuğa oturmuştu. çocuktu ya, şans getiricekti yürek verdiği galatasaray’ına.
+ anne kalbim çok hızlı atıyor.
- oğlum heycanlanma bu kadar.
+ tamam anne.
ah be anne oldu mu dediğin? nasıl çarpmazdı o kalp. çok da az kalmıştı maçın başlamasına. her dakika ayrı bir heyecandı. ilk 11’leri açıklıyorken o çocuk televizyonun dibine kadar girmiş dizlerinin üzerine çökmüştü bile.
arsenal bambaşkaydı herkesin gözünde. seaman, overmans, henry, vieira, suker, bergamp ve birçok unutulmaz isim.
galatasaray; taffarel, bülent, capone, popescu, ergün, suat, arif, ümit, hagi, okan, hakan şükür 11 ile sahadaydı. sahadaydı da sanki o çocukta sahadaydı. dualarla birlikte maç başlamıştı artık.
bergkamp-henry ikilisi maça başlamıştı. dakikalar geçiyor her iki takımda pozisyonları harcıyordu. ilk yarı 0-0 sona ermişti. derin bir nefes aldı çocuk. mutfaktan su içip gelmişti. babasına baktı.
+ alırız biz bu maçı merak etme oğlum.
atkısına da dokunmamıştı çocuk. uğuru işliyordu sanki çocuğun. galatasaray da iyi oynuyordu tabi. 15 dakikalık devre arası nasıl olduysa bir anda geçiverdi. ikinci 45 dakika başlamıştı galatasaray ile. devre arasındaki 15 dakikalık süre ne kadar çabuk geçtiyse o 45 dakika bir türlü geçmek bilmiyordu. yine pozisyonlar kaçıyor ahlar vahlar arasında 90 dakikayı stresli bir o kadar da umutlu bir şekilde bitiriyorduk. maç uzatmya gitmişti.
uzatma dakikaları başlamıştı. başlamıştı da hagi yine sinirlerine hakim olamadı. adams’a bir yumruk ve adams yerde.
- yapma hagi -
adams sarı hagi kırmızı kart görmüş galatasaray oyuna 10 kişi devam etmek zorunda kalmıştı.
bülent de sakatlanmıştı. sakatlanmıştı da bülentti o, kaptandı, ruhtu, oynamalıydı. yüzündeki hırs ifadesi anlatılmazdı o an. tek kolu sargılı bir şekilde devam etmişti de.
ve hakem maçı bitirmişti. geriye kalan atılacak sadece 5’er penaltıydı. ah o çocuk yok muydu? heyecandan bayılacaktı oracıkta. oturduğu koltuktan kalkıp televizyonun önüne dizleri kırıp oturdu. atkısını düzeltip bildiği duaları ardı ardına sıraladı içinden. bir bardak suyu yine ihmal etmedi. 120 dakika geçmişti sözde ama bitmek bilmeyen 120 dakika. o çocuk yaşamamıştı böyle bir 120 dakika milyonların yaşamadığı gibi.
sessizdi her taraf. stadtaki insanlar, sokaklar, dört duvar arasında kalan insanlar.
- penaltılar -
ergün geçmişti topun başına. korkmuştu çocuk, atamaz demişti. ama atmıştı ergün. gol olmuştu. ah işte o an yumruğunu sıkmıştı çocuk gözündeki parıltıyla.
suker gelmişti topun başına. bildiğimiz hırvat golcü. geldi, geldi ama topu direğe nişanladı. bir kez daha havaya kalktı çocuğun yumrukları sımsıkı. kaçmıştı penaltı.
hakan’daydı sıra. topu beyaz noktaya dikmişti. çocuk heycanlıydı. kim değildi ki o an? hakan geldi ve golü attı.
- hakan ve gol, hakan ve gol... -
arsenal’de parlour 2.penaltıyı gole çevirmişti. ama 2-1 öndeydik.
tutmuştuk nefeslerimizi birkez daha. topun başına ümit gelmişti. ’haydi ümidimiz, haydi ümidiz, ümit ve ters köşe’ atmıştık. 3. penaltıyı da gole çevirmişti aslanlar.
vieria gelmişti penaltı için. taffarele çok güveniyordu çocuk. ’haydi tafi, haydi tafi.. direkten döndü, direkten döndü.. aman allahım direkler bir kez daha izin vermedi’ spikerin ağzından dökülen kelimeler çocuğu zor durumda bırakıyordu. çıldırmıştı çocuk milyonlarla birlikte.
-tanrı bizim almamızı istiyor- kelimeleri dökülmüştü spikerin ağzından. çocuk da istiyordu, milyonlar da, türkiye de...
popescu geldi topun başına. çocuk titriyordu.
çocuk: hadi be oğlum atarsın.
baba: dur oğlum dur, ses çıkarma.
ah be baba, çıkmaz mıydı orda ses? atarsa bizim oluyordu kupa.
’haydi oğlum, haydi oğlum.. gooollll goooolllll... uefa kupas 1999-2000 sezonu galatasaray’ın..söylecek ne var ki!’
spikerin dediği gibi yoktu söylenecek bir şey o anda. ağlıyordu çocuk, titriyordu, zıplıyordu, bağırıyordu. yoktu, yaşanmamıştı daha önce böyle bir duygu. türkiye sokaklardaydı, sokaklarsa sarı-kırmızı. geçmek bilmeyen yaklaşık 140 dakika bir ömür gibiydi.
17 mayıs bu sefer başka yaşanmıştı diğer 17 mayıslardan. tarihti evet 17 mayıs 2000. tarifi bir başka olan.
(bkz: şu anda ağlıyorum lan sözlük)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?