ölünün odasi
bir oda, yerde bir mum, perdeler indirilmiş; 
yerde çıplak bir gömlek, korkusundan dirilmiş.
sütbeyaz duvarlarda, çivilerin gölgesi; 
artık ne bir çıtırtı, ne de bir ayak sesi... 
yatıyor yatağında, dimdik, upuzun, ölü; 
üstü, boynuna kadar bir çarsafla örtülü. 
bezin üstünde, ayak parmaklarının izi; 
mum alevinden sarı, baygın ve donuk benzi. 
son nefesle göğsü boş, eli uzanmış yana; 
gözleri renkli bir cam, mıhlı ahşap tavana. 
sarkık dudaklarının ucunda bir çizgi var; 
küçük bir çizgi, küçük, titreyen bir ân kadar.
sarkık dudaklarında asılı titrek bir ân; 
belli ki, birdenbire gitmiş çırpınamadan. 
bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm; 
bana geldiği zaman, böyle gelecek ölüm…
söze ne hacet.
                    
                    
                    neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?
