cien anos de soledad

angelus
gabriel garcia marquez in leziz eseri.



yüzyıllık yalnızlık’ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. çok kasvetli, kocaman bir evde, toprak yiyen bir kızkardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları birörnek bir yığın akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. yüzyıllık yalnızlık’ı iki yıldan daha az bir sürede yazdım. ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı... büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü şeylermiş gibi anlatırdı bana. anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. yüzyıllık yalnızlık’ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım... bu romanı büyük bir dikkatle ve keyifle okuyan ve hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan hiçbir şey anlatmamıştım. kitaplarımda gerçekliğe dayanmayan tek satır bulamazsınız.

avalon
nobel kazandırmıştır yazarına...bu kitapta insanlığın tarihi gelişimi hakkında ipuçları verilir adeta. yozlaşmanın evrelerini, kuzunun kurda dönüşmesini, saflığın yitirilmesini izlersiniz akıcı dilli sayfalarında karakterler evrim geçirdikçe sizde gidersiniz onlarla,onların hislerini tadarak...siyasi alanda birçok teori salar üzerinize beyninizi kemirecek ve ’başka türlü olsaydı...’diye düşündürebilecek.
ilseyim
marquez’in nobelli tuhaf romanı. üç neslin yüzyıl içinde yaşadıkları anlatılıyor. kitabın başına soyağacı çıkarılmış ama yine de tavsiyem sizin de kendi mantığınıza göre bir soyağacı çıkarmanız okurken. çünkü olaylar çok hızlı gelişiyor ve aynı adı taşıyan bir sürü insanı not almadan takip etmek çok zor oluyor. destan havasında yazılmış. her cümle eylem cümlesi. yani sürekli bir hareket hakim. tuhaf tuhaf şeyler oluyor. ölüler ziyarete geliyor, birileri havaya uçuyor, domuz kuyruklu çocuklar doğuyor... ama kimse garipsemiyor. bir yandan halkın kültürünü görürken öte yandan muz cumhuriyetlerinin dünyasına gidiyorsunuz. oldukça farklı bir dünya. roman da öyle.
superkahraman
içinde daha önce de denildiği gibi; domuz kuyruklarla doğan insanlar ve ziyarete gelen ölülerin haricinde, toprak yiyen küçük kızların, kehanette bulunan insanların ve uykusuzluk hastalığını bütün köye bulaştıran köylülerin olduğu ve bunun aynı zamanda okuyucu tarafından bile garipsenmesine olanak tanımayan hatta izin verilmeyen bir dile sahip inanılmaz eser.

bıraktığı etki ise okuduktan sonra insanın ağzında acı çikolata tadı bırakması.
yasnaya polyana
gazeteci: "üstad, kaç yılda yazdınız bu romanı?"
g g m : "iki yılda."
gazeteci: "ne kadar da kısa bir süre, bravo."
g g m : "ama tam 15 yıl kafamın içinde gezdirdim.hehehhe"
arafatta bir cocuk
gabriel garcia marquez’in romanlarından biridir. ele alındığında kolay kolay bırakılamaz. öyle ki kendinizi kah jose arcadio buendia ile ağaca bağlı, kah albay aureliano buendia ile savaşta bulursunuz...
mefulumefailufailatunfailun
her şeyi anlatan roman.

alelade bir söz değildir bu.insanı,başlangıcı ve sonu;her şeyi anlatmaya çalışmış yazar sembolleri ve karakterleriyle.her beş yılda bir yeniden okuyun bu güzide eseri.önceki okuyuşunuzda anladığınızdan çok daha fazla şey anlayacaksınız ve önceki okuyuşunuzda aldığınız keyiften çok daha fazlasını alacaksınız.emin olun.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol