charles baudelaire

louandreassalome
(9 nisan, 1821 – 31 ağustos, 1867) 19. yüzyılın en önemli fransız şairlerinden.

1821’de paris’de doğdu. mutsuz bir çocukluk geçirdi. babası 1827’de öldü. 1839’da okuduğu okuldan displinsizlik yüzünden atıldı. hukuk öğrenimi görmeye zorlanan baudelaire, buna başkaldırarak quartier latin’de bohem bir hayatı seçti. burada frengiye yakalandı. 20 yaşında hindistan’a gitmek üzere yola çıktı. 1842’de fransa’ya döndü. sonradan metresi olan jeanne duval’le tanıştı. babasının mirasını aldı ancak bu parayı hesapsızca harcadığı için ailesi miras hakkını geri aldı.

1846’dan sonra kötülük çiçekleri kitabına girecek şiirlerini yazmaya başladı. 1847’de edgar allan poe’yı keşfetti ve eserlerini fransızcaya çevirmeye başladı. 1848’de devrimcilerin yanında yer aldı. 1857’de les fleurs du mal (kötülük çiçekleri) kitap olarak yayınlandı, içindeki altı şiir kamu ahlakına aykırı bulunduğu için baudelaire hakkında dava açıldı.

1860’da yapay cennetleri yayınladı. bu eserde de uçlarda gezinen bir kişilik sergiledi. bir tür otobiyografi olan “çırılçıplak soyulan yüreğim” üzerine çalıştığı ve 1862’de paris sıkıntısı adıyla düzyazı şiirlerini yayımladığı sırada frenginin yan etkileri giderek kendini daha fazla hissettirmeye başladı. iki yıl kaldığı belçika’dan dönüşünde felç olan sanatçı 31 ağustos 1867’de paris’te 46 yaşındayken öldü.

mezarı paris cimetière du montparnasse’dadır

yaşadığı dönemde kurulmakta olan modern paris’in metropol yaşantısı üzerine inşa ettiği edebiyatı ve eleştiri yazıları modernist estetiğin habercisi sayılır. şiirlerini derledeği kötülük çiçekleri (les fleurs du mal-1857) ve paris sıkıntısı (le spleen de paris-1869), rimbaud’dan mallarme’ye, yahya kemal ve cahit sıtkı tarancı’ya kadar pek çok şairin çarpıldığı, 20. yüzyıl edebiyatının en etkili kılavuzları olur. gerek klasik geleneğe, gerekse egemen çağdaş zihniyetlere karşı isyanı ve gerçekliğe kafa tuttuğu imgelemi, zamanında şiirlerinin yasaklanmasına kadar varan düşmanlıklar uyandırır. sonradan bu başkaldırı ve imgelem, avangard sanat ve edebiyatın çekirdeğini oluşturacaktır.

http://tr.wikipedia.org/wiki/charles_baudelaire

laughter
müthiş şiirlerin sahibi usta sembolist şair. tamamiyle bohem bir yaşam sürmüş olan ve bu haliyle ilgimi çekmiş üstad. ayrca şiirleriyle bir çok şaire ilham kaynağı olmuştur.
laughter
okunduğu vakit anında insanı melankolinin içine sokabilecek bi adam kendisi. hem öyle eziklik dolu bi melankoli değil, gururlu, başı dik ve asi bir havada. ustanın o çok sevdiği bulutlarda gezer gibi. acı bile istediğin ölçüde. herşeyden uzaklaşıp, kendine ulaşırcasına.
independence
charles pierre baudelaire, 19. yüzyılın en önemli fransız şairlerinden. asi üslubu ve kışkırtıcı yazılarıyla, avangard sanatın öncülerinden, çevirmen, eleştirmen.


9 nisan 1821’de, paris’te dünyaya gelen baudelaire, 1827’de babasının ölümü ve daha sonra annesinin evlendiği, aupick adındaki, üvey babasıyla anlaşamaması sebebiyle mutsuz bir çocukluk geçirdi.
1839’da, okuduğu okuldan, displinsizlik sebebiyle atılan baudelaire, ailesi tarafından hukuk öğrenimi görmeye zorlanması ve bu durumdan sıkılması üstüne, başkaldırarak, quartier latin’de, bohem bir hayat yaşamaya başladı.

sürdüğü çarpık hayatı ve yahudi bir hayat kadınıyla ilişkiye girip, frengiye yakalanması sebebiyle baudelaire, ailesi tarafından tamamen dışlanmasının ardından, 20 yaşında hindistan’a gönderilen baudelaire aslında oraya hiç gitmedi.

1842’de fransa’ya dönen baudelaire, sonradan en uzun süreli sevgilisi olan jeanne duval’le tanıştı.

reşit olunca, babasının mirasını alan, ancak bu parayı hesapsızca harcadığı için ailesinin miras hakkını geri çekmesiyle parasız kalan baudelaire, ailesi tarafından velayet altına alındı. bu durum da baudelaire’in ömür boyu olgunlaşamamasına sebep oldu.

hayatını boş ve manasız gören baudelaire, 1845’te intihar girişiminde bulundu. o sene ikinci kez frengi hastalığına yakalandı.

1846’da, les fleurs du mal (kötülük çiçekleri) adlı kitabına girecek şiirlerini yazmaya başlayan baudelaire, 1847’de edgar allan poe’yı keşfederek, çocukluğunda öğrendiği ingilizce bilgisiyle, poe’nun eserlerini fransızca’ya çevirmeye başladı.

1848’de devrimcilerin yanında yer alan, ancak hayal kırıklığıyla sonuçlanan bir deneyim yaşayan baudelaire’in, 1857’de, théophile gautier’e adadığı, kötülük çiçekleri adlı kitabının, normandiya, alençon’daki, yayıncı olan arkadaşı, auguste poulet-malassis tarafından yayınlanmasının ardından, eserin içindeki altı şiir, kamu ahlakına aykırı bulunduğu için, baudelaire hakkında dava açıldı.

yazdığı şiirlerdeki üslubu nedeniyle, ahlaksızlıkla suçlanan baudelaire, aynı yıl, üvey babasının da ölmesi üzerine, annesine tekrar yaklaşmaya çalıştı.

içine kapanık ve kasvetli bir ruh haline sahip olan sanatçının sağlığı, 1851’de, esrar ve şaraba yönelmesiyle iyice bozuldu.

1860’da yayınlanan, yapay cennetler adlı eserde de uçlarda gezinen bir kişilik sergileyen baudelaire, bir tür otobiyografi olan, çırılçıplak soyulan yüreğim üzerine çalıştığı ve 1862’de, le spleen de paris (paris sıkıntısı) adıyla, düzyazı şiirlerini yayımladığı sırada frenginin yan etkilerini gittikçe daha fazla hissetmeye başladı.

iki yıl kaldığı belçika’dan dönüşünde felç olan sanatçı, 31 ağustos 1867’de, paris’te, öldü. charles pierre baudelaire, paris cimetière du montparnasse’a gömüldü.

hayatta olduğu sırada, kurulmakta olan modern paris’in metropol yaşantısı üzerine inşa ettiği edebiyatı ve eleştiri yazıları, yenilikçi estetiğin başlangıcı sayılan baudelaire, rimbaud’dan mallarme’ye, yahya kemal’den cahit sıtkı tarancı’ya, sayısız şairi baştan çıkaran, 20. yüzyıl edebiyatının en etkili öncülerinden oldu.

klasik geleneğe ve egemen modernizme karşı, asi ve reazlizme baş kaldıran bi görüntü çizen baudelaire’in bu tutumu, yaşadığı dönemde, şiirlerinin yasaklanmasına kadar varan düşmanlıklar uyandırdıysa da, ölümünden sonra, bu sorgulayan ve kabullenmeyen uslubu, avangard sanat ve edebiyatın temelini oluşturdu.
darkofdirt
karakalem-in 2. sayısında konu olarak almışlardı. buko’yu daha çok seviyorum. fakat bu herifin kendine verdiği bu denli acıyı marjinal olma adına övemedim. yermekte aptalca.
laughter
tutkunu olunacak bir şairdir kendisi.

güzel demişti baudelaire;

‘ama gerçek yolcular gitmek için giderler;

yürekleri balonlar gibidir, hafifçecik’

devam da etmişti;

‘ve, niçin olduğunu bilmeden, <gitsek! > derler,

yazgıları önünde boyunları hep eğik.

bulut biçimindedir onların istekleri,

ve düşlerler, düşleyen bir er gibi topunu,

bilinmedik, değişken ve sınırsız zevkleri,

ki insan ruhu bilmez bile varolduğunu!’

ne için olduğunu bilmez de gitmek ister. ki kalırsa boğulacaktır. gidince nefes alamayacak olsa da, bir gitme ihtimali daha vardır. hep giderek yaşamak, giderek nefes alabilmek; ahasuerus misali, dolaşmaya mahkum edilmek, bilfiil kendi kendine hem de. kim bilir belki de yalnızlığın yazıp yönettiği bir yazgıda gider yol boyunca, yola doğru. film hiç bir zaman mutlu sonla bitmez ve hiç bir zaman boynunu ufka kaldırıp umutla bakamaz önüne. sıkı sıkıya sarılamaz hiç bir şeye, delicesine istemekten de korkar bazen, kazanmak kaybetmekten çok daha tehlikelidir belki de. baktıkça, hayal ettikçe mutlu olduğu istekleri vardır, kimi zaman elleriyle mahveder ama sonuna kadar düşler. gözünü kapattığında yaşadığı dünyada elde eder onu ve öylesine bir mutluluk hazların en doruğundadır çoğu zaman. şuursuzca bağlandığı sır gibi saklı amansız dilekleriyle vardır o, onlarla ve sadece yola çıkmak için vardır aslında. vardır ama bilinmez. kaybolur gider yolların telaşlı karanlığında.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol