bilgiçlerin şiirleri

2 /
beauty disaster
esmer tenli bir kadın yürür labirentin son köşesine doğru
arkasında bir mum ışıgı kadar aydınlık bırakır
karanlıkta gözlerini ışıldatan
neye direniş bu?
kayboluşundaki yol ,haritandır o!
ha gayret! güven ona..
bir güç ile devam et o köşedeki yanızlığa..

e.y.
beauty disaster
zaman zamn haykiriyordu vedalar yürekte
sesleri dinlediginde, ask yitik kalıyordu
her donuslerin vazgecisleri daha hızlı oluyordu
oysa ben gerceklik otesi ruhum teslimiyeti icin
kadeh kaldirmistim..
yarım , tükendi..
yikildi(m)
o kadar siyahtı ki heyecanlar
adim adim yaklasan ayriliklari
bile
gözlere süzdürmedi
his!
iste geride kalanların
tek vasisi olan
bende ki
teslimiyetti..
kir icinde bu yanışlar artık..
can’dan öte an için savrulan
vedalar gibi..
e.y.
stella
bir hayli var. büyük ihtimalle hepsi unutulup gidecek. binde bir ihtimal bir ilgilenen olursa mesaj atmasi yeterlidir (burda fazla yer i$gal etmesinler).
guybrush
doğasını kokladım çektim en içime
yeşili ufukta maviyle sevişen güzelliğim
okyanusların üzerinde parlıyor ışınların
bu gece bi güzel hissettim
içtim sevgiliye sarıldım
ölümsüz yıldızları seyrettik
iyiki varım ,yaşıyorum , burdayım.
anarchycicegi
sabahın dokuzunda bir acı ile uyanmak
evdeki herkez ağlıyorsa
ve bir kapıda kilitli ise
ölümden başka birşey düşünmüyor insan

elinden gelen tekşey ağlamak
artık o seni öpüp koklayamaz
yada yerde canlı yatamaz
son bir kez odaya almazlar seni

evin içerisi hüzün kokuyor, odanın içerisi ölüm
beauty disaster
teninde hüzün dolu..
zamansız göcüklere esir kalmis..
"merhaba"
cevapsiz kalan bu seslenişlere yudumsamıs
sessiz kalan
ben..
girdaplarda savruluyor teni
bilinmezlikler icinde
yumuyor
gözlerini
ruhu zindanlanmış icinde
cikamiyor cukurun en dibinden
sessiz haykirislar
duyulmasın diye
bitiş cigliklari
zamansızlıklara mahkum olan yüregini
tenine sürdü gitti..
esmer teni ruhuna da yansıdı
karanlıklara gömüldü..
durmaksızın kadehlere yumdu
gözünü..
bekleyisleri suskundu hala
tek bir ses ile irkilebilirdi
tüm bedeni..
tenine vurulan hasret damlacıklarını
silecek gücü bekliyordu
belki de
gücsüzlügünü saklıyordu
esmerliginde ki o gizem(e.y.)
melankomik
-en çok da yokken varsın-

zaman
yokluğunun en ağır vurduğu saatlere ilerlerken
yokluğun
varlığın kadar büyük içimde
çözdükçe karışan bir bilmece gibi gece
seni böyle tastamam
içimde hissederken
bu kadar mutsuz olmam
neden ki sence

sokakta buluyorum kendimi bazen
avutuyorum sonra da
uyku tutmamıştır
bir şey takılmıştır diye aklıma
ama biliyorum ki sensin neden
hep sendin aslında
dipsiz bir kuyusun içimde
her şeyimi attım dolmuyor
ben de istiyorum olsun diye
ama inan ki, inan ki olmuyor

şehir bana düşman oldu sanki
hayaline bile değişemiyorum hiçbir mutluluğu
gül bahçesinde dikenlere dolanmak gibi
adım adım küçültüyorum istanbul’u

hala bakıyorsam aynaya
dışarı çıkmadan önce
belki bir gün olur da
beni görürsün diye
bir caddede
bir sokakta

sanki her yüz buruk
her yer soğuk
her şey donuk yokluğunda
benim değil gibi ellerim
artık en basitler en zor
yokluğuna alıştıkça
artıyor özlemin
hüzünlerim bire bin
sevinçlerim bine bir veriyor

bazen rastlıyorum o şarkıya
daha mı hüzünlü artık notalar
içimdeki yıkıntıya
ne kadar yağmur yağar
sensizlik nakaratımda
daha kaç nota var

ilham perim
iyilik meleğim
kırık penceremdeki büyülü çiçeğim
güneşim oldun
zamansız açtın
amansız soldun

sessizlikle mühürleniyor
sensiz geçen her dakika
küçük oyuncaklar gibi duruyor
en büyük sorumluluklarım artık
zaman geçiyor geçmesine ama
takvimler yırtık
artık daha yavaş dönüyor dünya
aylar ve anlar paramparça
saatler kırık

geçilmez yollardan geldim sana
daha koşmayı bile öğrenmeden
gittiğim her yerde sen varsın
gitmediğim her yerde sen

şimdi istanbul hırçın bir deniz
yüzme bilmeyen kollarım çaresiz
hüzünlü bir keman sesi her fonda
durup durup batıyor içimde bir bıçak
kayboldum istanbul’da
çocuk gibi hıçkırarak

zaten istanbul dediğin
bir kaç cadde
bir kaç kapı benim için
ne boğazı görebilirim
ne göğüne bakabilirim
ya seni içimde
güzel bir hayal ama
öldürür bitiririm
ya da her tekil şahısta
bir sen arar gözlerim
her belirsiz silüeti
belirene kadar sen bilirim

seninle her şey kolaydı
iyilik meleğim
kanatların vardı
yemin ederim

öyle unutuyordum ki kendimi
yanında hiç "ben" olamadım
senin yanın en rahattı
içimdeki ben uykuya daldı
hep kabuğumla kaldım

seninleyken sensizliğin
hayalini kurmuyordum
şimdi sensizken senin
hayalinde boğuluyorum

bir aşk hikayesi olsaydı bu keşke
ağlasaydım gecelerce
sonra nefrete dönüşseydi sevgim
bilindik sonu bilmezmişçesine
yaşayamam deseydim

ölürken içimde bir sızı kalacak
dudağımda bir tebessüm
sırrımızı öğreneceğim diye mutlu
sensiz geçen zamana üzgün

eskiden hayalini kurarak uyurdum
şimdi hayalinin bitmesini bekliyorum
ne kadar çokmuşsun
ne kadar çocukmuşum
yeni yeni anlıyorum

nerde bir beyaz kağıt görse
kalemim isyan eder sen diye
kağıt ve kalem
ateş ve barut artık gözümde
seni yazmak..
mutlu eden bir işkence

yokluğundan kaçıp hayaline
hayalinden kaçıp yokluğuna sığınıyorum
köklerin inmiş ki öyle derine
asıldıkça boğuluyorum

biz birbirimize ceza mıydık
yoksa ödülümüze mi kıydık
rüyalarımı hep sana yordum
sen de mi rüyaydın, bilmiyordum

sorularla yaşamıştım onca zaman
seninle her şeyi bildim sanmıştım
oysa sen verdiğin cevaplardan
daha fazla soru bıraktın

gözüm herkesi sen bilmiş
kokun üzerime
ismin sayfalarıma
yüzün gözlerime
sesin kulaklarıma
ellerin ellerime
varlığın hayatıma sinmiş

yine dalıp gidersek aynı anda uzaklara
anlamasa da herkes
yanında olduğumu bilecek misin
yüzünü bile unutur belki gözlerim ama
sevgin kalbimden
kalbim senden geçmez
sen de beni hep sevecek misin

yokluğunda biter de bir ömür
ben farkına bile varamam
içimde tüm kelebekler ölür
senin kanatlarını kıramam

yokluğunla savaşamadım üzgünüm
yağmalanan kalbimde kanun neye yarar
avuntum, bugün sensiz geçen son günüm
yarın yeni bir gün başlayıncaya kadar

ayları geçip günlerde boğuldum
artık her şey daha uzun
biliyor musun, yokluğunla dost oldum
biraz da zoraki, biri gardiyan, biri mahkum

iki bahar yaşadım seninle
hayatımın özeti iki bahar
kırık bir ömür gibi yapayarım
iki bahar eridi ellerimde
yok olup bitene kadar
damla damla, adım adım
sensiz dört mevsim kar
beş vakit gece
nefret etsem de neye yarar
razıyım
bininci baharın olmaya bile

gunler kisaldi, mevsim degisti, saclarim uzadi.
sayamadan eriyip gidiyor takvimin yapraklari
aylardan daha hizli gececek seneler
belki de cocukca gelecek yazdigim bu cumleler
daha nice takvimler bitecek belki
ellerim sicakligini unutacak, hatta kirisacak
ama oyle muhurlemissin ki
kalbim hep biraktigin gibi kalacak

aynı nefes aynı adam aynı şehir
nasıl her şey bu kadar değişir
sen miydin güneşi daha parlak yapan
hep böyle yavaş mıydı ki zaman
en içten duam
en güzel rüyamsın
dünüm bugünüm yarınım
en çok da yokken varsın

öyle çok görmek istedim ki yüzünü. saatler sürecek bir gözyaşı nöbeti pahasına resmini açtım. bir de yasak bir şarkı açtım üstüne. gözyaşlarım iyice akar da belki biter diye. bitmiyor be ömrümün varı. ne rüyalarımdan yüzün gidiyor ne de azalıyor özlemin. hayatımda meydana gelen her güzel değişikliğin ardına, senin bunu görmemiş olmanın üzüntüsü ekleniyor. sebepsiz mutluluklarım oluyor bazen, senden biliyorum. üzüntüleri kendimden. seni düşünmemeye çalıştığım her düşüncenin sonu sana çıkıyor, sana gidebileceğim tüm yollarsa yokluğuna. eğer cennete gidecek ve seni göreceksem diye düşününce, ölmek için sabırsızlandığım oluyor. mevsimler değişiyor da içimde sen hep aynısın. o kadar çok kandırdım ki geçecek diye diye, artık kalbim de inanmıyor avuntularıma. çatısız ev gibiyim yokluğunda, yağmurlar içime içime yağıyor. ne gözyaşları akıttım içime, içimde kayalar eridi de, kalbimden mührün düşmüyor.
antikor
içlerinden birisine hayran kaldığım ama diğerlerini okumadığım için hepsinin potansiyel birer şaheser olduğunu düşündüğüm bilgiç insan şiirleri.
murat kaner
benim bir meyhanecim var
genç sarı saçları
sarı sakalı
elini omuzuma koyup
dostça konuşuyor bana
sarhoşum ya yalnızım ya
dostluğuyla bağlayacak beni
babası mı öğretti bu taktiği
sorhoş kalbi çelmek
bu kadar mı kolay
yoksa kalbim değil çelme
tekmeye bile razı
bir arif erdemmi
hayatın cezaalanında
walide sultan
oysa;
yakama kondugunda,
ne kadar mutluydum.
ugur bocegimdin,
oksadim sevdim.
siyah beneklerini.
gitmek istedin.
izin vermedim.
zincirledim ruhuma.
simdi;
yakamdan du$
diyorum sana.
ugur getirmedin.
aglattin beni.
hadi uc
benekli bocek,
terlik pabuc,
alacak annen sana.
stella
...

çok yol katetti,
bir zaman geldi,
kendi kendine;
“ben neden ilerlemek zorundayim” diye sordu...
cevabi beklemeden,
oldugu yere oturdu,
ilk defa yorgunlugu tadiyordu.

gür bir ses yankilandi
bedeninin her noktasinda
“ilerlemek zorundasin,
eger ilerlemezsen
ardindan gelen
seni ezer geçer.
eger ilerlemezsen
önünden gidene
asla yeti$emezsin.
eger yeti$emezsen,
hiç bir yarar saglamadan
hayattan kayip gidersin.
bir iz,
bir yol
birakmadan senden sonrakilere
bo$u bo$una ya$ar,
bo$u bo$una ölürsün.
$imdi söyle,
bunu mu istersin?”

ve kahramanimiz
oturdugu yerden kalkıp
haykirir:
“sonucunda ne kazanacagim?”
ses yanit vermez bu sefer,
çünkü bunu onun bulmasi gerekmektedir,
çünkü bu sorunun cevabi,
her ki$inin
içinde gizlidir..
melankomik
içimde sıkıntıyla uyandım yine bugün,
ilk sen geldin aklıma, seni düşündüm.
neden sonra hatırladım ki sen yoktun...
sende yorgun hayallerim gibi beni unuttun.
başım dönüyordu hala, kalkamadım yataktan.
saçların dağılmış, ayaklarım titrek, halim perişan.
anlamsızlıklar içinde uyumuştum dün akşam.
bir parça çikolata alıp zorla yataktan kalktım.
beraber yediğimiz gofretin kabında seni aradım.
bu kez sana soğuk camların ardından baktım.
soğuk cızırtılarla dinledim sesini,
bir an için hissetmek istedim nefesini, ama olmadı...
ağladım; sesimi kimse duymadı.
kimse silmedi bu kez gözyaşlarımı,
kapalı gözlerle yüzümde ellerini aradım,
bulamadım..gözlerimi açtım..titreyen ellerime baktım...
çabuk yormuştu ayrılık seni, bıraktın.
nasıl çekip gittin bu kadar erken..?
ellerimi de götürseydin giderken..!
şimdi onlar inan artık yük bana.
yaralıyım o günden bu yana, hiç kapanmadı.
bu gönül laftan hiç anlamazdı, anlamadı.
seni buldu gördüğü her yüzde,
duyduğu her seste seni aradı.
ve şimdi...
şimdi çok..çok özledim seni,
ben unutulmuş şarkıların sözü, suya yazılan yazı.
inan birkez duymak için sesini,
şarkıları haykırır, denizleri kaldırır.
yeter ki sen iste, bu gönül herşeye razı.....

guybrush
beyninden neler geçer ne düşünürsün bilmem
boşuna kastırma kendini en üst dalda ben varım inmem
su gibi içilmem yemek gibi yenmem
ben kısa bir şiirim şairimi sevmem
melankomik
her sabah birlikte uyandığım bu acı..
acı yine acımın ilacı.
ama bu yara kapanmayacak kadar derin.
sensizlik, öteki yüzüm benim...
görmediği kimsenin,
duymadığı, bilmediği
ayın hep görünen yüzü gibi,
ben hep ışık saçtım.
o yüzü yalnız sayfalara açtım.
kaçtım. ne kadar kaçsam da o hep arkamda.
beni güldüren de, ağlatan da
aynı kişi aslında.
bazen siyah, bazen beyaz yüzü;
bazen ilkbaharı, bazen güzü andırıyor.
belki de beni hep kandırıyor..
belki de hiç olmadı.
bugün güneş doğmadı, belki her yer karanlık!
sahte gülüş, sahte nefes, sahte ışık...
duygular..karışık..algılar...
uykular..yanılgılar...
içimde senden ne var..?
bir şey,
o bir şeye bağlı her şey.....

melankomik
çok sevmiştim, deliler gibi..
yönettiği gibi hepimizi,
ayırdı kader bizi.
işte burada, yalnızım.
sense uzakta, yanmışım, bitmişim çoktan..
hayat boktan, değer mi yaşamaya, veya ölmeye,
hiç yoktan yere gülmeye benziyor.
ağlamak mı yoksa gülmek mi zor?
yaşamak mı yoksa ölmek mi kor adama?
sensiz yaşamak mı daha zor, seninle ölmek mi?
sensiz ağlamak mı, seninle gülmek mi?
içimdeki canavar kemiriyor beynimi..
kalbimi tırmalıyor, kanıyor içim.
bir şey arıyorum dayanmak için.
içimde sorular;
neden, niye, niçin...
ben niye burdayım?
düşsem yollara arkama bakmadan...
önümde sen,
beni de götür, nere gidersen...
ben razıyım aç kalmaya, yorulmaya;
razıyım sadece yüzüne bakmaya.
bu kalp sana biraz daha yakın çarpsın
yoksa ölüm başlamış beni aramaya...
2 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol