aylak adam

0 /
kafkaesque
yusuf atılgan’ın türk edebiyatının başyapıtlarından olan romanı. roman hakkında fazla söze gerek yok...
ben okurken gördüğüm bir farklılığa vurgu yapmak istiyorum: roman inanılmaz komik... yusuf atılgan anlaşılan nüktedan bir adammış. öyle ilginç olaylar var ki, kopuyorum bazen... örnek mi: (ancak hemen belirteyim bu size şu an için pek de komik gelmeyebilir..oysa yazar bunu romanına öyle bir yerleştirmiş, öyle bir dille anlatmış ki,insan gülmeden edemiyor okurken.) aylak kahramanımız kalabalık bir caddede yürümektedir.her zaman olduğu gibi yine canı sıkılmaktadır.farklı bir şey aramaktadır. napsam netsem diye düşünürken karşıdan bir bayan gelir.aylak adam onu gözüne kestirir. üzerine doğru yürür ve birden
-merhaba, der.bayanın ne kadar şaşkın olduğunu tahmin edersiniz.
-sizi tanımıyorum, der bayan. kahramanımız ise gayet sakin:
-ben de, der ve yoluna devam eder.

(bkz: anayurt oteli)
kafkaesque
komik bir örnek daha:
aylak kahramanımız sevgilisini(kız arkadaşı aylak adama sürekli "deli sevgilim" diye hitap eder) evine bıraktıktan sonra yola koyulur.canı her zamanki gibi sıkkındır. tren yolundan geçerken iki ray arasına oturur ve işemeye başlar, tabi kendi kendine de söylenmeye devam eder:
- bir de bana deli segilim diyor. bak üzerime sıçramasın diye raylara değil arasına işiyorum
neeskens
"...cevresine bakindi. yoktu. oturma odasını da aradı. orada da yoktu. bunca luzumsuz esya vardida, neden en gereken, bir sigara kullugu yoktu. kadınlar da boyleydi. dunyada gereginden çok kadin vardi ama, yalniz bir teki yoktu..."
ilseyim
az önce bitirdiğim, en beğendiğim, karakter olarak tutunamayan olan c.nin romanı. ki kendi de insanın bir tutanağı olması gerektiğini. o tutanak olarak gerçek sevgiyi arıyordur. tıpkı b. gibi. fakat onlar sürekli ve sadece teğet geçmektedirler birbirlerine. alışılmışla yetinemeyendir aylak adam. alışılmışın rahatlığı tatmin etmez onu. asla tembel değildir yani. insanların iki yüzlülüğünü görebildiği için kaçmak ister onlardan. karşıdır insanlara, ve bir insan olduğu için kendisine de. tam bir huzursuzluk halidir. arayıştadır sokaklarda. boş gibi gözükse de boş değildir aylaklığı. sürekli işler beyni, sürekli. eczacıdaki kız ağrılarını fazla düşünmeye bağlar, "yorucu bir işiniz olsa gerek" diye düşünür. işi düşünmektir aslında. lime lime ede ede düşünmek. çevresindeki kimse onun kadar düşünmediğinden anlaşılamayacağını bilir, anlatmaz. b. hariç. inanılmaz, tekrar tekrar okunası bir kitap.
mademoiselle carole
"
-galiba sizi anlıyorum.
-yanılıyorsun. "siz" anlanmaz, "sen" anlanır. bazı kitaplarda "sizi seviyorum" u okuyunca gülerim. sanki "siz" sevilirmiş! "sen" sevilir, değil mi?
"
*
ilahi; yusuf atilgan!
hay ağzına sağlık.

tanri toprağini yağmursuz birakmasin.
tryegen
en sevdiğiniz roman karakteri? sorusunun duraksamadan cevaplanabilmesi için mi yazılmıştır diye düşündüğüm başyapıt. ayrıca sağlam bir istatistik elde edebilmem için de yazılmış olabilir; zira bu kitabı okuyanların yüzde 99.9’unun kitabı bitirdikten sonraki ilk işlerinin, mutlu ve salak bir ifadeyle "huhhh" demek ve mikrosaniye sonrasında kitabı tekrar okumak olduğunu yakınen tecrübe etmişimdir.
ncan
ayrıntılı bir inceleme ve yusuf atılgan hakkında bilgilenme için;

http://www.dipnotkitap.net/roman/aylak_adam.htm

cashkopat
rengarenk dünyada bir adam gezer,
ne zengin, ne fakir, ne mümin, ne zındık,
hiçbir gerçeğe dalkavukluk etmez,
hiçbir yasağı tanımaz…
bu alacalı dünyada kimdir bu adam, cesur ve üzgün?

ömer hayyam’ın bu sorusunun kendisinden başka bir cevabı varsa o da aylak adam’ın kahramanı c’dir. zengin değil, paralıdır. alışılmışa karşıdır. dalkavuklardan nefret eder. cesurdur. ve sonsuz bir arayıştaki herkes gibi kaçınılmaz olarak üzgündür.
nys
ertesi gün sıkıcı bir sabahla başlayacaktı. kim bilir, iç sıkıntısı olmasa belki insanlar işe gitmeyi unuturlardı. ’’iş avutur’’ derdi babası. o böyle avuntu istemiyordu. bir örnek yazılar yazmak, bir örnek dersler vermek, bir örnek çekiç sallamaktı onların iş dediği. kornasını ötekilerden başka öttüren bir şöför, çekicini başka ahenkle sallayan bir demirci bile ikinci gün kendi kendini tekrarlıyordu. yaşamanın amacı alışkanlıktı, rahatlıktı. çoğunluk çabadan, yenilikten korkuyordu. ne kolaydı onlara uymak! gündüzleri bir okulda ders verir, geceleri sessiz, güzel kadınlarla yatardı istese. çabasız. ama biliyordu:yetinmeyecekti. başka şeyler gerekti. güçlüğü umutsuzca zorlamak bile güzel.
mariomusunsen
kitabın en sevdiğim bölümü, hatta c.’ye ilk sempati duymamı sağlayan kısımdır bu diyalog;

-----------------------------spoiler----------------------------

- ben daha sizinkini bilmiyorum.
- öğreneceksiniz. bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır. doğar doğmaz, o bilmeden başkaları veriyor. ama yapışıp kalıyor ona. onsuz olamıyor.( sustu, bir sigara yaktı.) bakın, şimdi adımdan daha önemli şeyler biliyorsunuz: sigara içtiğimi. işte bir başkası: bütün bu "siz"ler, "iz"ler, "uz"lardan sıkılırım ben. yapmacık, fazlalık gibi gelirler bana. ikinci konuşmamda ’sen’ diyemeyeceğim biriyle bir daha konuşmam. ne dersin(iz)?
- galiba sizi anlıyorum.
- yanılıyorsun. " siz" anlanmaz "sen" anlanır. bazı kitaplarda "sizi seviyorum"u okuyunca gülüyorum. sanki "siz" sevilirmiş! "sen" sevilir, değil mi?
- seni anlıyorum.
-----------------------------spoiler----------------------------
orqn
geç de olsa, tavsiye üzerine okuyup çok beğendiğim kitaptır. edebiyat yapmadan, süslü kelime oyunlarına muhtaç olmadan da güzel bir kitap yazılabileceğinin örneklerinden biri. bu güzel tavsiyesi için nickten yana sansım yok a ayrıca teşekkür ederim.

hemen hemen 32 yaşımdan beri kitap okurken yaptığım bir alışkanlığım var; beğendiğim, unutmak istemediğim cümlelerin altını çiziyorum ya da yuvarlak içine alıyorum. daha sonra kitabı özlediğimde geri dönüp sadece o işaretlediğim yerleri okuyorum. böylece geri kalan yerleri - ki oraları çoktan unutmuş oluyorum - baştan, kendi istediğim gibi yazabiliyorum; ama işaretli, unutmak istemediğim yerler kalıcılığını koruyabiliyor. spoiler içinde okuyacağınız yerler o işaretli kısımlardır.


-------------------------------- (bkz: spoiler) --------------------------------

# kış / 1

yoksa her şey ben olmadığım zaman, benim olmadığım yerlerde mi oluyordu?

# kış / 6

bu gece insanların hindi yemesi gerekir. bulamayanlar üzülür. yılbaşı hindisi... ooooo! eğlenmek de zorunludur bu gece. sinemalar, tiyatrolar, barlar doludur. evlerde toplantılar vardır. küçük bir toplantı demişti avukat. göz kırpmıştı. ’ neydi o yılbaşı gecesi donattığımız masa. şu mehmet bey ne şakacı adam. kırdı geçirdi bizi. ama karısı... sorma kardeş. ’ küçük kumarlarınız vardır. on kuruşluk tombalalar. şimdi kim bilir kaç evde, kim bilir kaç kadının ’ aman ayol, bu ne kötü şans böyle ’ sözüne karşılık kim bilir kaç erkek ’ üzülmeyin; kumarda kaybeden aşkta kazanır. ’ diyordur. kim bilir kaç erkek de acele edip bu sözü ondan önce söyleyemediler diye onu kıskanıyordur. biliyorum sizi. küçük sürtünmelerle yetinirsiniz. büyüklerinden korkarsınız. akşamları elinizde paketlerle dönersiniz. sizi bekleyenler vardır. rahatsınız. hem ne kolay rahatlıyorsunuz. içinizde boşluklar yok.

# ilkyaz / 7

+ pintilik etme sakın. istakoz ister misin? dedi.

- ah, hep senin zengin olduğunu unutuyorum.

+ zengin değilim ben. paralıyım.

- farkı var mı?

+ çok!

.
.
.

’ çünkü yardım etmiyorum sana, ’ diyecekti, demedi. ’ soyunurken, babanın duyunca, nasıl şaşıracağını, başkalarının neler diyeceğini düşündün. şimdi seni kucaklayıp yatağa yıksam, öpe okşaya etini kışkırtsam, kulağına benden duymak istediklerini söyleyip seni kandırsam her şeyi yeniden unutursun. istemiyorum böylesini. yarım bardak şarap içirdim diye nasıl içimi yedim görmedin mi? bu mavi boşlukta etimiz bile sonuna dek sevişemiyor. çünkü bu ses geçmez, ışık sısmaz odada bile başkaları bizimle birlik. ama bir gün babanı, başkalarını kovup geleceksin. o zaman keskin ışıkta soyunup açık pencerede sevişeceğiz. acelem yok benim, biliyorsun. ’ kucağındaki saçları öptü.

# yaz / 7

odanın kapısını açtı. onun saçlarında tanıdığı bu belli belirsiz kokudan bugün ayrılacaktı. masadaki kitapların yanında kara kaplı bir defter duruyordu. yapraklarını karıştırınca şaşırdı. günlüğü olduğunu bilmiyordu. güldü. yalnız liseli kızlarla büyük yazarların günlük tuttuğunu sanırdı. kendi adının geçtiği bir yerden okumağa başladı. semra’ dan bahsediliyordu. ’ bak sen! demek ben onunla dopdolu otururken o, semra’ yı kolluyormuş. pencerede onun yüzünü neden gördüğünü şimdi anlıyorum. demek o zamana dönüş de yararsız. işte hep bu. değişen yok. ’ temmuz 23’ ün yanına yalnız iki kelime yazılmıştı: ’ onu seviyorum. ’ buna da inanmadı. ’ yalan! beni sevseydin o günün 23 temmuz olduğunu bilmezdin. ’

# güz / 3

- ya içmediğin zamanlar?

+ o zaman ararım.

- hep arayacaksın sen. ya resim, ya kitap...

+ tutamak sorunu. insanın bir tutamağı olmalı.

- anlamadım.

+ tutamak sorunu dedim. dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. tramvaydaki tutamaklar gibi. uzanır tutunurlar. kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. çocuklarına tutunanlar vardır. herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğunu sanır. gülünçlüğünü fark etmez. kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. herkesin, ’ - veli ağa’ nın öküzleri gibi öküz, yoktur. ’ demesini isterdi. daha gülünçleri de vardır. ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum; gerçek sevgiyi! bir kadın. birbirimize yeteceğimizi, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!

-------------------------------- (bkz: spoiler) --------------------------------
sipsi
kitabın arka kapağında şöyle yazar:

’her şeye karşı duran, karşı çıkan, karşı olan bir adam... aylak adam... bir adı bile yok. ’c.’ diyor yusuf atılgan kısaca.

insan her şeye bunca karşıyken kendine de karşı olmadan nasıl sürdürebilir bir karşı yaşamı?

c., sıradanlığa, tekdüzeliğe, alışılmışın kolaycılığına hiç mi hiç katlanamıyor. hem farklıyı, hem doğru olanı arıyor. çabasının boşuna olduğunun da farkında üstelik.

zor bir karakter, zor bir yaşam, yalın bir roman.’
sipsi
spoiler

şu kutunun içinde bana piyano çalacak birini bulamıyordum. yalnızdım. kapadım kalktım. duvarda ’ikindi kahvaltısı’ asılıydı: yapma ışıkta bozluğu daha bir boz, kahredici. masanın üstünde sigara küllüğü vardı. biçimsiz. kim koymuş onu kitapların önüne? kaptığım gibi pencereden sokağa fırlattım. kapalıymış, cam kırıldı. karşı apartmanın yüzünde bir perde kalktı; bir kadın kımıldamadan sokağa baktı. yoksa o mu? perde indi. yoksa her şey ben olmadığım zaman, benim olmadığım yerlerde mi oluyordu?

spoiler
tayfa75
uzunca bir zamandır kitaplığın okunacaklar rafından bana bakıyor bu kitap. bir şey alıp okumak için her karşısına dikildiğimde kitaplığın, göz göze geliyoruz kendisi ile. ama elim bi’ türlü gitmiyor ona.

bazı kitaplar var, kanepe, çay ve huzurla birlikte, paylaşmak yakışıyor o kitaplara. biraz sen, biraz da o olmalı böyle kitapların sesi. iki insanı bir yapabilecek güce sahip kitaplar...

birlikte usulca bekliyoruz sesine kavuşmasını.
kim bilir? belki bi’gün...
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol