stalker

passive
tarkovski’nin neden dünyanın en büyük yönetmenlerinden biri olarak gösterildiğini anlamak için izlenmesi gereken başyapıt..
her bir karesi ayrı bir fotoğraf olan bu kült film 1979 yılında arkadi ve boris strugatsky kardeşlerin yol kenarında piknik isimli romanından uyarlanarak sinemaya aktarılmıştır.

http://www.rusf.ru/abs/images/flm_st09.jpg

http://static.flickr.com/44/126379554_5846250f7d.jpg

http://files.blog-city.com/files/aa/38907/p/f/stalker.jpg

http://www.natfilm.dk/2007big/7217.jpg

http://wotan.liu.edu/~marj/rublev.jpg
lost kidy
izlenmesi için alt yapı gereken tarkovski filmi. ana karnına, isaya ve kültür endüstrisine sarsıcı göndermeler yapar.
lost kidy

öncelikle bu film hakkında birkaç yorum okuduğumu söylemem gerek. okuduğum yorumlarda hep bir hıristiyanlığa göndermeden iz sürücünün isa olduğundan ve kimsenin onun gösterdiği yola inanmadığından bahsedilmekte. ben filmi izlediğim zaman aslında böyle hissetmedim. yorumları da izledikten sonra okuduğum için şu anda kurulan bağlantıyı görebiliyorum ama yorumların yorumunu yapmak değil kendi düşüncelerimi yazabilmek için okuduğum yorumları göz ardı ederek yazmaya karar verdim.
iz sürücü: bahsedildiği üzere bütün iz sürücüler gibi sakat bir çocuğu olan, bölgeden kopamayan, kopmak istemeyen, bölgeye inanan, bölgenin insanlara mucizeler getireceğine inanan başka insanları bölgeye götürüp onların mucizelerinin olması için çabalarken kendi kızının mucizesini göremeyen, konuşmalarının derinliği olan biri.
yazar: popüler kültürün tanınmış yazarlarından ama amacı nobel alarak kendini herkesten önce kendine ispat edebilmek. alkol ve kadınlar hayatında önemli yere sahip. sürekli konuşuyor ve sorular soruyor. sorularına her zaman cevaplar aldığı ya da her zaman karşılıklı konuşabilecek birini bulduğu söylenemez ama pekte umursamıyor.
profesör: bir fizik profesörü. içinde kin var. arkadaşı eşiyle birlikte olmuş 20 yıl önce ve bu kini 20 yıldır devam ediyor. mesleğinde ne kadar başarılı olduğu ya da olup olmadığı tartışılır. amacı aslında bölgeye gidip mucizesinin gerçekleşmesi değil. amacı dilenebilecek korkunç mucizeleri engellemek için mucizelerin dilendiği odayı patlatmak.
film oldukça çok konuya gönderme yapsa da teme göndermeler tanrısızlık-ruhsuzluk-inançsızlık, değişim, görecelilik, teknoloji, siyaset, mutluluk ve umut-umutsuzluğadır. filmde bazı sahneler renkli bazı sahneler siyah beyazdır. temelde bölge renkliyken bölge dışındaki yaşam siyah beyaz gösterilmiştir. sadece sonunda küçük kızın masanın üstünden gözleri ile bardak düşürdüğü sahne renkli gösterilmiştir gerçekliği vurgulamak için. bu bölgenin gerçekliğini ve bölge dışındaki yaşamın sahteliğini gösterir.
bölge terk edilmiş- boşaltılmış bir alandır. bu alanda doğa zaman içinde her şeye egemen olmayan başlamıştır. burada büyük bir değişim söz konusudur. bu değişim doğanın egemenliği yanında aynı zamanda da bir pislenme çürümedir de.
diyalogları ile oldukça düşündüren bir filmdir. özellikle politik olarak verdiği mesajlardaki eleştirel tutum bu filmin rus hükümetine bağlı olarak çekildiğini bilirken çok anlaşılmazdır. zayıflığın harika bir şey olduğunun, gücün hiçbir şey olduğun söylenmesi, güç ve ölümün arkadaşlığı ve zayıflık ve esnekliğin varoluşun tazeliğini ifade etmesi ve bunlara ek olarak kendini sertleştirenin hiçbir şey kazanamayacak olmasından bahsetmesi dönemi için büyük eleştirel söylemlerdir.
teknolojinin, modern yaşamın insanı daha az çalışı daha çok yemeğe yönlendirmek için tasarlanmış olması ve aslında buradan yola çıkarak insanlık sanat eseri üretmek için yaratılmıştır, diğer tüm insani davranışlar haricinde bunda bencillik yoktur denmesi modern hayatla birlikte insanların yeni hayat şekline gönderme yapar ama burada göz ardı edilen nokta sanat eserinin daha sonra bir ticari metaya dönüşerek aslında büyük bir bencilliğe yol açacağıdır.
eğitimin her zaman insanı cehaletten çıkarmadığı belirtilmiştir. film boyunca eğitim durumunu bilmediğimiz tek kişi olan izleyicinin en mantıklı konuşmaları yapması ve profesörle yazar arasında geçen ‘sen bana hayatın anlamını, nasıl düşünmem gerektiğini mi öğreteceksin’ ‘işe yaramaz profesör olabilirsin ama cahilsin’ diyaloğu da bu bu düşünceyi anlatmak amacıyla kullanılmıştır.
filmin önemli noktalarından biri de sanat hakkında geçen konuşmalardır. bu konuşmayı yine iz sürücü yapar. der ki ; sanat belirleyici değildir. örneğin müziğe bakalım. o gerçekliğe her şeyden az bağlıdır. bağlıysa da fikirlerle değil, mekaniktir. basit bir ses. çağrışımlardan uzak. ama yinede müzik bazı mucizeler gibi yüreğimize ulaşmayı başarır. bizim içimizdeki düzenlenmiş seslere tepki veren neresidir. bunu büyük bir zevk haline getiren, bizi duraksatan ve bir araya gelmemizi sağlayan. buna neden ihtiyacımız var daha önemlisi kimin için….
temel olarak film bir umuda yolculuktur. 3 kişinin umudu birbirinden farklı olarak yola çıkarlar ama bu umut üçü içinde gerçeğe dönemez. yine de çok faydalıdır yazar ve profesör için. ikisi de aslında gerçekleri kavramışlardır. bunu profesörün orayı patlatmaktan vazgeçmesinden, yazarın ise eğer mükemmel bir yazar olursa artık yazmasına gerek kalamayacağından bahsetmesinden çünkü artık kendisiyle bir problemi kalmayacağından ve bunun yazma isteğini söndüreceğinden bahsetmesinden anlıyoruz.
peki ya iz sürücü? iz sürücü bölgeden döndükten sonra çok mutsuzdur çünkü inansız olduklarını düşünür. inansalardı yüreklerindeki mucize gerçek olabilirdi diye düşünür. oysaki ihtiyaçları olan bir mucize değildir. bu iz sürücünün kendi kendini inandırdığı bir şeydir. iz sürücü artık kimsenin oraya, mucizeye inanmayacağını düşünür. oysaki kendi hayatındaki mucizeyi bile göremeyecek biridir o.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol