ne zaman elime bir kalem alsam 
sana seslenmek geliyor içimden 
güzelliğini hatırlıyorum bir yaz günü 
yine gemiler geçiyor uzaklardan 
biz yosun kokulu rıhtımlarda el ele 
şehirlerden istanbul,aylardan temmuz 
ne zaman elime bir kalem alsam 
geçmişi seninle yeniden yaşıyoruz 
ne zaman elime bir kitap alsam 
hep seni okuyorum inanır mısın 
istiyorum seni anlatmalı bütün romanlar 
sevilen kadın hep sen olmalısın. 
ne zaman elime bir kibrit alsam 
yine istanbulu yakmak geçiyor aklımdan 
bu sensiz sokakları, bu evleri 
bu plajları bu denizleri 
sensiz kaldığım bu şehri tüm yakasım geliyor 
yine alev alev bir istanbul düşünüyorum 
ve çaresiz yaktığım bütün sigaraların 
dumanlarında seni görüyorum. 
ne zaman elime bir fırça alsam 
yüzünü çiziyorum kapılara,duvarlara 
bir bir hatırlıyorum bütün hatlarını 
gözlerini dudaklarını saçlarını 
baktığım her yere gölgen düşüyor 
dokunduğum herşeyde senin sıcaklığın 
sonra dağlar, denizler giriyor aramıza 
gitgide büyüyor uzaklığın 
ne zaman elime bir kadeh alsam 
delicesine sarhoş olmak istiyorum 
içkiler seni hatırlatıyor yine 
kırıyorum birbiri ardınca kadehleri 
artık hiç birşey kar etmez biliyorum 
ne dost, ne içki, ne aşk, ne kadın 
gözlerimde yıllardır eşsiz olan 
değişmeyen bir sen varsın 
ne zaman elime bir ayna alsam 
gözlerimden korkuyorum, bakışlarımdan 
bu seni unutamayan benden korkuyorum 
uçurum çizgiler, kara gölgeler 
bir sonun belirtileri yüzümde yer yer 
karşımdaki yüz sefil bir akşam 
hep sana sesleniyorum duyuyor musun 
ne zaman elime bir kağıt alsam. 
(bkz: ümit ya$ar oğuzcan)
                    hatırlama
her dakikasını ayrı hatırlarım 
erenköy’de geçen zamanın
rüyama girer bir arada
istanbul, bahar ve türkan’ım.
bir odamız vardı etrafı sarmaşık
bostanlara bakan penceremiz
o güller kadar taze
ben ona deli gibi aşık.
aynı yatakta dinlenir başlarımız
saçlarım saçlarına karışırdı
o ince bir kızdı,ince alımlı
ne giyse yakışırdı.
yeter ki gönüller şen olsun
şarkılar söylerdik yolda
hep karşıma otururdu ellerini tutardım
akşamları eve dönerken baraşol’da.
ağaçlar çiçekteydi
türkan sağ beraberimde
istanbul bahar içindeydi
kalbim sevda içinde
(bkz: oktay rifat)
                    
    erenköy’de geçen zamanın
rüyama girer bir arada
istanbul, bahar ve türkan’ım.
bir odamız vardı etrafı sarmaşık
bostanlara bakan penceremiz
o güller kadar taze
ben ona deli gibi aşık.
aynı yatakta dinlenir başlarımız
saçlarım saçlarına karışırdı
o ince bir kızdı,ince alımlı
ne giyse yakışırdı.
yeter ki gönüller şen olsun
şarkılar söylerdik yolda
hep karşıma otururdu ellerini tutardım
akşamları eve dönerken baraşol’da.
ağaçlar çiçekteydi
türkan sağ beraberimde
istanbul bahar içindeydi
kalbim sevda içinde
(bkz: oktay rifat)
sen akşamlar kadar büyülü, sıcak,
rüyalarım kadar sade güzeldin.
başbaşa uzandık günlerce,
islak çimenlerine yaz bahçelerinin.
ömrün gecesinde sükun, aydınlık
boşanan bir seldi avuçlarından.
bir masal meyvası gibi paylaştık
mehtabı kırılmış dal uçlarından.
(bkz: ahmet hamdi tanpınar)
                    
    rüyalarım kadar sade güzeldin.
başbaşa uzandık günlerce,
islak çimenlerine yaz bahçelerinin.
ömrün gecesinde sükun, aydınlık
boşanan bir seldi avuçlarından.
bir masal meyvası gibi paylaştık
mehtabı kırılmış dal uçlarından.
(bkz: ahmet hamdi tanpınar)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

