aldatılanlar

telsiz arkadasi
yatağında oturmuş silahını temizliyordu. bunun zorunlu olduğu gerçeğini bütün diğer zorunluluklar gibi artık kavramış, nerdeyse isteyerek yapar hale gelmişti. üst-baş temizliği, botların parlatılması, hepsine dikkat ediyordu artık. ne de olsa askerlik yaptığı yer sürgün yeriydi. bir yandan da sevgilisini düşünüyordu, ne yapıyordu kim bilir; belki fasulye ayıklıyordu, belki de ev temizliğinde annesine yardım ediyordu. onu düşünürken yüzünde aptal bir gülümseme beliriyordu, badisi de hemen sevdiğini düşündüğünü anlayıp onunla dalga geçmeye başlardı bu durumlarda.

ama, bir kaç gündür rüyasında görüyordu sevdiğini. sanki bir sıkıntısı vardı ona mektuplarında bahsedemediği. bir sıkıntı olduğu çok açıktı ama sevgilinin ona bunu söylemeye cesareti yoktu. başka bir erkek vardı ilgi duyduğu, ama nasıl söyleyebilirdi onu askerine, mümkün müydü böyle bir şey...bunları düşünürken koynundaki adamı düşünüyordu bir de. onu doğru dürüst tanımıyordu bile, niye beraber olduğunu sorup duruyordu kendine, bu düşüncelerle uykuya daldı.

mutfakta salatalıkları yıkarken kapı çaldı ve kapıya baktı evin hanımı; eşiydi gelen. yine üstü sigara kokmuştu, halbuki kocası sigara içmeyen biriydi. sormuyordu kadıncağız niye üstün sigara kokuyor diye, adam da bir şey anlatmıyordu zaten. hatır bile sormuyordu, yemeğini yiyor üstünü değiştirip oturma odasında koltukta televizyon izlerken uyuyakalıyordu. karısı da her seferinde üstüne bir şey örtmeyi ihmal etmezdi. beyfendi yorgundu kesin, bugün arkadaşıyla gittikleri evdeki hatun bir hayli ateşliydi; denenmedik pozisyon bırakmamıştı. o yorgunlukla eve gelip işte yine koltukta uyuyakalmıştı.

askerle ev kadınının kaderleri bu noktada birbirine böylesine yakın, birbirine tıpatıp benziyorlardı; ikisi de sevdiği insan tarafından aldatılıyor ve ikisinin de gerçeklerden haberi yoktu.

aylar geçti delikanlı askerden döndü, onu karşılayanlar arasında genç kız yoktu. çok şaşırdı. arkadaşlarına sordu, arkadaşları askerden daha yeni gelmiş olan delikanlıyı üzmek istemediklerinden konuyu geçiştirdiler; hastalanmış dediler. genç kız hastanedeydi ama hasta olduğu için değil, doğum yapmak üzereydi. delikanlı hangi hastanede olduğunu öğrenir öğrenmez bir çiçek alıp hastaneye koştu. genç kızın odasına girdi, gördüğüne şaşıramadı bile, bir anda yüzü düştü, omuzları çöktü, istemdışı çiçek ellerinin arasından kayıp yere düştü. askerde onu düşündüğü zamanlar geldi gözünün önüne. kızsa hıçkırıklara boğuldu. delikanlı hastaneden dışarı çıktı, sanki dizlerinin dermanı kalmamıştı, çok yorgun ve bitkin hissediyordu kendini. deniz kenarında yürümeye başladı, aklından bir sürü düşünce geçmekteydi...

kadın kocasının iş yerine uğramıştı, ona mutlu haberi vermek için akşama kadar sabredemeyeceğini düşünüp beyinin işyerine gitmişti. merdivenleri çıktı, çok heyecanlıydı, ona nasıl anlatacağını düşüne düşüne kocasının ofisine doğru yöneldi. perdenin arasından gördüklerinden içeride bir boğuşma olduğunu zannetti hemen açtı kapıyı. içeride gerçekten bir boğuşma oluyordu, beyfendi sekreteriyle boğuşmakla meşguldü. kadın, şok geçirmişti, bağrındı, eline ne geçtiyse kocasına fırlattı, siniri geçmek bilmiyordu, adam gözlerini karısından ayırmadan bön bön bakıyordu, yerinden kalkıp fermuarını bile çekmemişti şaşkınlıktan, öylece duruyordu koltukta. kadın kendini dışarı atıverdi, biraz durdu, gözleri dalıp gitmişken önünden geçen yola, intihar etmeyi aklına getirdi. ama vazgeçti, çünkü karnında bir can taşıyordu...

hayatı mahvolan iki insan. diğer ikisinden farkları nedir biliyor musunuz? diğerleri yapacakları şeyi önceden bildiklerinden gardlarını almış ve olacaklara hazırdılar. her şeyi biliyor, evliliklerinin yokolması ve evliliğin hayalini kurdukları ilişkilerinin bitmesine önceden kendilerini hazırlamışlardı. bir insanı öldürmekten de kötü olan şey hayatına girip de mahfetmek olsa gerek; çünkü ona hiç planlamadığı bir geleceği armağan etmiş olursunuz, bütün planladıkları yok olup gitmiştir ve artık hiç de düşünmediği bambaşka bir hayatın içinde bulur kendini ve onu yaşamak zorunda kalır...
telsiz arkadasi
"aslında aldatan aldanır" diye bir klişeyi dile getirmeyeceğim, hayır, çünkü doğru değildir. aldatan bal gibi ağzının tadıyla keyfine varana kadar aldatmıştır. aldatarak ne yaptığını bilmeden yaparsa adi aldatmadır; hani adi suçlar gibi. asıl aldatan akıllı olsa, sevgilisine ne yaptığını bile bile aldatsa; çünkü o zaman " vay canına, acı çektirmek için yapmış besbelli" denir arkasından, planlı suç gibi olur. planlayarak yıkarsınız bir hayatı. ama ne farkeder, ikisinin de suçu aynıdır; ikisinde de bilerek veya bilmeyerek yıkarsınız bir hayatı.
mmkurabiye
aldatılanlar olarak oldukça kalabalığız.
kpss 2010-temmuz : atanamamakla kalmayıp üstüne bir de kopyacıların atanmasını hazmetmek durumunda bırakılmış kimbilir kaç bin tane öğretmen adayı.aldatılmışlardır efendim, hem de çok pis bir şekilde.
her türlü seçim öncesi vaatlere kanıp oy kullanan insan toplulukları, saymakla bitmez, yazmakla bitmez.aldatılmışlardır.
globalizasyon denen olguya ayak uydurmanın gerekliliğine inandırılmış sayısız ülke.sömürülerek aldatılmışlardır efendim.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol