1984 ölümorucu

shevek
“soyun dedi düşman inançlarından
dört kızıl ok fırladı yayından”

haziran... çimen yeşilinde yaşamın doğaya kucak açtığı, kızıllaşarak dört kızıl karanfilin toprağa düştüğü ay.

haziran... yaşatmak için, hücre hücre okşayıp ölümü, ipi ilk göğüsleme yarışında kahramanlıklara tanık olunan ay.

haziran... ölüm oruçlarında yaşamak ve yaşatmak sevdasıyla ölmesini bilenlerin hücre hücre tarih yazdığı ay:

2000 haziran’ı, apo, haydar, fatih, hasan’la destanlaşan direnişin 16. yıldönümüdür.

16 yıl önce metris’te ölüm orucuyla yazıldığı tarih... statükoları parça parça ederek ve özgür tutsak kimliğini mayalayarak, düşmana büyük siyasi darbelerin vurulduğu tarih... mayalanıyor destan. tarih ak sayfalarıyla kucak açıyor direnişe.

-cunta’nın ilk yılları-

1980 ağustosunda istanbul davutpaşa ve ankara mamak’ta herşey birden değişti. düşman saldırıya geçti. aynı ay içinde değişik hapishanelerde tutsakları itirafçılaştırmaya yönelik baskılarda artmıştı...

cunta hazırlığının bir parçası olan bu baskılar, cuntayla birlikte sistemleşti. baskı ve şiddet politikalarının daha rahat uygulanabilmesi için askeri hapishaneler hemen devreye sokuldu. metris, davutpaşa, selimiye, kabakoz, alemdağ, diyarbakır, mamak, şirinyer (izmir), gölcük, karskapı (erzurum) dutlukır (konya) ve daha birçok ilin askeri kışlaları, peşinden sivil hapishaneler, e tipi özel zindanlar tutsakları teslim almak için hazırdı artık.

askeri cezaevlerinde, cunta 13/1 talimatnamesini dayatıyordu tutsaklara. çünkü cuntaya göre, tutsaklar askerdi. bu talimatnameye göre, her şey yasaktı, yasak olmayanlarsa komutanın iznine tabiydi

askeri hapishaneler içinde düşmanın öncelikli hedefi metris, mamak ve diyarbakır’ı teslim almaktı. çünkü devrimci, yurtsever hareketlerin önder kadro ları bu 3 cezaevinde toplanmıştı. cunta saldırılarıyla mamak’ı teslim aldı. mamak’ta elde ettiği başarıyı diyarbakır’da da kısmi direnişlere rağmen elde etti. ama metris’i alamıyordu, metris direniyordu.

-işkence, yaptırım, tte-

işkencehaneler, hapishane koğuşlarına, hücrelerine, koridorlarına taşınmıştı. ya teslim olunacak, halk, inanç, ideal herşey satılacak, onursuzca bir yaşam kabul edilecek ya da ölümler pahasına direnilecekti.
düşman tüm uygulamalarıyla teslim almada kararlılık gösteriyordu. ininaçsızlar baskıyı, zoru görünce beyaz bayrakları çektiler. yaşamın her anı artık bir irade savaşına dönmüştü.

“...bu savaşta hiçbir şey önemsiz değildir. düşmanın en önemli taktikerinden biri yaptırımları, dayatmaları mümkün olduğunca önemsiz göstermektir. küçük ayrıntılar biçiminde sununlan yaptırımlar, dayatmalar kabul ederseniz ne olur, neyiniz eksilir ki.... denilen uygulamalar gerçekten teslim almanın adımlarından başka birşey değildir...”

herşey açıktı, teslim almak için herşey yapılacaktı, düşmanla savaşın ciddiyetini görmeyenler, hapishanelerdeki misyonlarının farkında olmayanlar çoğu kez düşmanın bu tür manevralarına aldandılar.

82 ortalarında saldırının odaklandığı nokta tek tip elbise (tte) idi. emperyalizmin uzmanları deneyleri sonucunda rehabilitasyonda, kişiliksizleştirmede tte giydirmenin faydalarını çok görmüşlerdi. sol’da mavi kefene karşı tutumda kararsızlık vardı. uzun süren tartışmalardan sonra birçok siyaset tte giymeyeceğini karar altına aldı (ama bu kararın altına imza koyanların çoğu daha sonra tte giymenin teorisini yaparak tte’yi giyeceklerdi).

-bir direniş odağı metris-

metris üzerinde yoğunlaşan irade savaşında düşman azgınca saldırıyor, devrimciler direniyordu. 1984’e kadar geçen üç yıl içinde 5 uzun açlık grevi düzenlenmişti. düşman direniş karşısında geri adım atıyor, belli hakları kabul ediyor, ilik fırsatta da saldırıyor gasp ediyordu. bu taktiği daha pek çok yerde de uygulayacaklardı.

sorun burada elbette küçük küçük hakların alınması, veya gasp edilmesi değlidi. burada oligarşiyle halkın arasındaki savaşsürüyordu, haklar bu savaşın o aşamada üzerinde şekillendiği gelişmelerdir.

1983 yılında iki önemli yan vardı. birincisi devrimci mücadelenin ağırlığı artık hapishanelere kaymıştı. ikinci yan ise, oligarşi açısından 82 yılı sonlarında başlayan cuntanın sivilleşmesi, 83 seçimleriyle yeni bir şekil kazanmıştı.

bu seçim sonrasında “sivil” anap iktidarından demokratikleşme bekleyenler kısa bir zaman sonra hezimete uğradılar. ama bu beklenti öyle yüksek bir düzeydeydi ki, zaferi yakalamaya ramak kalan bir açlık grevi, apar-topar bitirilmiş, düşmana psikolojik olarak güç verilmişti.

anap iktidarı, yakaladığı bu fırsatta azgınca saldırmaya başladı. oportünizm bu saldırıyı bile doğru yorumlamaktan ve ciddiyetten uzak bir tavra girerek devrimci hareketin önerilerini savsaklıyordu. çok geçmeden cuntanın “demokrasisi” kendini gösterdi ve zorla tte giydirme operasyonları başladı.

düşman saldırdıkça geri adım attırıyor, kararsızlarda “bağımsız” koğuşlara gitmeler artıyordu. düşman, stratejik bir hedef olarak gördüğü metris’ten vazgeçmeyecekti... bu kez hücre cezalarına başlayarak saldırı tırmandırıldı. tte giydirmede kararlı olan düşmanın karşısında, giymemede kararlı olan tutsaklar vardı. şimdi bu saldırıya denk düşen bir direniş çizgisi ve programı belirlenmeliydi.

-bedenlerle barikat örülecek-

devrimci hareket, bu direnişin sonuçlarının türkiye devrim hareketinin gelişimi veya gerilemesini etkileyeceğini, pek çok hapishanede başarı elde eden düşmanın metris’i de tamamen ele geçirerek programını tamamlama planını bozmak gerektiğini ve buna denk düşen bir direniş önerisini ortaya koydu. sol, önerileri doğru dürüst değerlendirmedi bile. devrimci hareketin yanında sadece tikb’liler vardı.

devrimci hareketin aldığı karar cüretli bir karadı. var olma ya da yok olmanın adıydı. evet ölüm orucu’na gidilecekti. çatışma daha üst bir noktadan bedenlerle örülen barikatlarda yaşanacaktı.

tarih karşısındaki sorumluluk, halka, savunulan değerlere karşı sorumluluk, inancın ve devrimin gücü kendini burada gösterecekti. herşey ama herşey mevziye sürülecekti. düşmanla tüm hücrelerle savaşılacaktı.

direniş 11-13 nisan’da açlık grevi şeklinde başladı.
düşman bu direnişi kırmak için daha azgınca saldırdı.
ama direniş, o güç koşullarda ağır ağır rayına oturdu.

-zafer ölümlerle kazanılacak!-

talepleri netti:
- cuntanın işkencelerinin son bulması;
- insani ve sosyal yaşam koşullarının düzeltilmesi;
- tek tip elbise uygulamasının son bulması;
- siyasi tutsaklık hakkının tanınması

bu talepler ve direniş, tutsak yakınlarını da harekete geçirmişti. 12 eylül karanlığında tutsak aileleri, taksim anıtına siyah çelenk bırakarak dışarıda yeni bir çıkışın ilk adımı oldular. onlar da mücadeleyi ve örgütlenmeyi öğreniyorlardı bu süreçte.

direnişin içinde, direnişin bir sonraki aşaması da şekillendirildi.

nisan’da başlayan direniş 45. gün ölüm orucu’na çevrildiğinde herkes soluğunu tutmuştu. çünkü ölüm koşusu başlamıştı. halka, davaya bağlılık, fedakarlık, özveri, cesaret, inanç, kendini yenileme, sunma, güven herşey burada direnişte somutlanıyordu.

14 devrimci sol, 3 tikb’li tutsakla ölüm maratonu çağlara meydan okuyarak başladı. ölüme gülerek gitmenin zaferi kazanmanın coşkusuyla direnişçiler ölüme meydan okuyordu. cunta devrimcileri teslim alarak halkı da teslim almak ve susturmak istiyordu. devrimin ve halkın geleceği bu direnişteydi.

-hücre hücre yürütülen bir savaş-

neden ölüm orucu? başka alternatif yok muydu denecek bir an değildi artık. çünkü düşman iradesinin gücünü dayatıyor, kararlılığını ortaya koyuyordu. aynı kararlılığı göstermek gerekiyordu.

“ö.o. daha çok bir cephe savaşıdır. insanın ölmeyi programının baş maddesi yaptığı bu savaşta düşmanları çoğalır. en önemlisi bedenin en küçük, en ücra parçası, organı, sistemi iradeye isyan ederek düşman saflarına geçer. iradeyi içten çökertmeye, teslimiyete, direnişi terke zorlar... bu savaşta, haklar alınsın ya da alınmasın, hasım taviz versin ya da vermesin ölümler zafere gidişin yükselen basamaklarıdır. zaferi inançları ve amaçları için yaşamın en güzel şey olduğunu bile bile ölümü seve seve kucaklamak için birbirleriyle yarışan direnişçilerin ölümleri getirecektir. zaferi ölümleriyle direnişçiler kazandıracaktır. ölümlerin kitllelerde bulacağı yankı uzun süreli siyasi sonuçları, tarihsel önemi getirecektir...”

evet zafer şehitlerle kazanılacaktı. ve öyle de oldu.

tarihler ölüm orucu’nun 63. gününü gösteirken, zaferin ilk müjdesi abdullah meral’in son soluğundaki “iyidir iyi”si oldu.
ve ardından haydar başbağ kucakladı ölümü.

sonra m. fatih öktülmüş...

sonra hasan telci...

4 yiğit can, 4 kızıl karanfil olup düştü toprağa.

“intihar”, “ siyasi cinayet”, “solculuk” diyenlere, direnişi bölmeye çalışanlara, ihanetlere rağmen direniş kazandı. şehitlikler karşısında tüm bunlar tuzla buz oldu.

-siyasi zafer-

direnişin sonunda fiziki baskılar büyük ölçüde geriletildi. diğer maddi talepler kabul edilmemişti henüz, ama artık sürekli gerileyen düşman olacaktı. ölüm orucu’nun siyasi zaferi bunun yolunu açmıştı.

15 kasım 1985’te tte giyen oportünist gruplar, geri çekilişlerini sürdürürken devrimci tutsaklar tte giymeden tüm haklardan faydalanmaya başladılar. tte’yi giymiş olanlar şaşırdılar. ama direnişin zaferi, gün ışığı gibi ortadaydı. düşman direniş karşısında teslim olmuş devrimci iradeye yenilmişti.

bu direnişin yankıları, sonuçları hapishanelerle de sınırlı kalmadı. dışarıdaki mücadelenin örgütleyicisi, hızlandırıcısı oldu. açlık grevleri ve ölüm orucu, cuntanın yaratmaya çalıştığı kaos ortamının, korkunun, tereddütün, yılgınılığın üzerine yürümek için halkın sıkı sıkıya sarılacağı bir silahtı artık.

zaferin politikası ölüm orucu savaşı idi. zaferin müjdecileri ise dört kahraman şehitti.

1984 ölüm orucu inaçsızlara inanç, korkaklara cesaret, yılgınlara yürek, umutsuzluğa umut, güvensizliğe güven taşıyan oldu. bu meydan savaşı bir bütün olarak devrimci hareketin tüm savaşçıları, kadroları, önderliği, sempatizanları ve taraftarları ile an an, örgütlü ve zafere giden bir savaştı. herkes savaşın bir parçasıydı. bir tuğlası bir harcı idi. böyle örüldü savaşın yıkılmaz kaleleri. savaştaki ustalıktı bu.
ölüm orucu dışarıda yeniden ayağa kalkan devrimci hareketin üzerinde yükseldiği gelişip güçlendiği bir zemin olmuştur. işte tarihsel ve siyasal zaferin ileriye taşınmasındaki ana halka da buradadır. dünün değerleri bugüne ışık tutuyor, güç veriyor.

“devrimci mücadeleye atılmamda ve mücadele içinde bana güç veren 84 ö.o direnişinin etkisidir” diyordu berdan. ‘84 ölüm orucundan etkilenen, örgütlenen ve 96 ölüm orucunda ölümsüzleşen berdan iki dönemi birbirine bağlayan halkadır, kesintisizliğin simgesidir.



(bkz: ölüm orucu)
(bkz: direniş ölüm ve yaşam)

(bkz: haziranda ölmek zor)
(bkz: şafaktan önce)
(bkz: şafak türküsü)
(bkz: direniş ölüm yaşam)

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol